Birçok anlamda zor günlerden geçiyoruz.
Tamam, savaşın bir numaralı muhatabı değiliz. Bombalar bizim üzerimizde patlamıyor, ülke insanı olarak kimyasal silahlarla, gazlarla can verenler biz değiliz. Fakat bizim insanımız, bizim dindaşımız, bizim soydaşımız, en azından bu coğrafyanın aynı kaderi paylaşan mustazaflarıyız. Netice itibarıyla üzgünüz, hem de çok üzgünüz.
Bir başka üzüntümüz, çevremizdeki bu insanımız üzerine ölüm yağdıranlar, zalimler konusunda ittifak edemeyişimizdir. Yani birinci derecedeki zalimin tespitinde ve ona göre saf belirlemede yekvücut olamayışımız, savruluşumuz da ayrı bir üzüntü sebebidir.
Doğu Guta`da kimyasal silahlarla son olarak hunharca katledilen masum yavrular, çaresiz Müslümanlar olayındaki siyasi gelişmeler ve saflaşmalar konusunda hem devlet ve iktidar hem de insanımız bir bocalama içine girmiş durumdayız.
Katliama uğrayan mazlumlarımızın üzüntüsünün yanında bu savruluşumuz da ikinci bir üzüntü olmakta.
Dünyanın şahitlik ettiği bu zulüm karşısında emperyalist zalimler bizi şaşırtacak tavırlar sergiliyor ve bir anlık da olsa ezberlerimizi bozuyorlar.
Bir yanda Amerika ve Batıya karşı oluşturulmaya çalışılan Türkiye-Rusya-İran dengesi, bu dengeyi berhava edecek boyutlardaki Şam`ın kimyasal saldırısı. Veya şöyle söyleyelim; Yeni blokumuzun kimyasal saldırı karşısındaki sessizliği, hatta bir anlamda savunması, Esed`i koruması, öbür yanda bu kimyasal saldırıya karşı ayağa kalkan bir Amerika, bir Batı, bir israil ve bu cephenin aptal finansörleri Suud ve Körfezdeki uşaklar.
Allah aşkına söyleyin, hangisi olursa olsun, bu bloklarla nereye kadar beraber olabiliriz?
Buyurun, nasıl çıkacaksanız işin içinden çıkın bakalım.
Bir yanda Haleb`i, Şam`ı yedi yıldır harabeye çeviren blok, öbür yanda demokrasi adına, DAİŞ`le mücadele adına oluşturdukları koalisyonla ölüm yağdıran sahtekar batı bloku.
Bize düşen Müslümanlar olarak kardeşliğimizi korumak, sabırsız çıkışlar yapmamak, birbirimizin yüzüne bakamayacak tavırlar sergilememektir.
İşte biz diyoruz ki, zalimlerden zalim beğenmek durumunda değiliz. Özellikle bu yüzden ayrı ayrı noktalara savrulmak, birbirimizi bir daha üzmek zorunda değiliz.
Allah`ın izniyle bu günler de geçecek. Hani duvarlarımızı süsleyen Osmanlıca meşhur bir hat levhamız vardı; ‘Bu da geçer ya hu`. Demek ki Müslümanlar bundan önce de böylesi günleri yaşamışlar.