Bazen yeni bir şey duyduğumuzda “Bu yaşa geldim, böyle bir şey duymadım. Bunu ilk kez duyuyorum” deriz. Öyle zannediyorum ki bu yaşa geldik bu fıkhî bilgiyi de ilk kez duymuş olacağız.
Fıkhın hak-hukuk anlamına geldiğini de zaten biliyorsunuz. Klasik tabirle fıkıh; kişinin kendi lehinde ve aleyhinde olan şeyleri bilmesidir. Bu tarife başkasının hakkını bilmeyi de ekleyebiliriz. Fıkhî bilgimiz şu: Üzerinde İngilizce, Almanca, Çince veya Fransızca amiyane tabirle gâvurca yazı bulunan bir kâğıt ile istinca yapmak, büyük abdestten temizlenmek caiz değildir. X dilinde dahi olsa. Bu bilginin dayandırıldığı ayet-i kerime de şu; “Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (ilahi emirleri, yapmaları gerekenleri) apaçık beyan edip (anlatabilsinler). İbrahim-4. Belki de istinca yapmaya çalıştığın kâğıttaki dilde bir peygamber gönderilmiştir, der fıkıh.
Dillerin dinimizde kudsiyeti vardır. Her dil mübarektir. Buna x dili Kürtçe de dâhildir. “Anadil ana sütü gibi helaldir” türü gibi sözlerle sözde değil özde değerlidir. Dinimiz her dile hürmet edilmesi gerektiğine işaret eder. Bu nedenle dinimiz yabancı bir dilde yazılı kâğıt ile istinca yapmayı kerih görmüştür. Bu bilgiyi bir seydam Mekke’de ders halkasında bulunduğu bir seydasından aldığını söylemişti. Dinimizin dillere verdiği değere bakar mısınız?
“O’nun varlığının delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, ayrıca dillerinizin ve renklerinizin farklı farklı olmasıdır.” Rum- 22
Bir başka deyişle diller Allah’ın ayetlerinden midir, değil midir? Öyleyse Allah’ın kudret delillerinden olan dillerden bir dile hürmet göstermek gerekmektedir
Madem konu fıkıh ve istincadan açıldı. Konumuza hafiften bir yol çizip geri dönelim. Hayvanların haşeratların yaşadığı yerlerde ve yer çatlaklarında dahi küçük-büyük abdest bozmaya dinimiz hoş bakmamıştır. Hayvanları bile rahatsız etmemek, sinirlerini germemek gerekiyor diyor dinimiz. Sadece bu mu? Dinimiz yer delikleri gibi cinlerin yaşadığı yerlerde bile def-i haceti kerih görmüştür. Melekler rahatsız olur diye sarımsak, soğan yemeyen bir peygamberimiz var.
Görüldüğü üzere dinimiz bırakın insan haklarını, bırakın haşeratların, hayvanların hakkını, görülmeyen varlıkların bile hakkını gözetir. Bırakın Arapça, Türkçeyi, bırakın İngilizceyi Fransızcayı dinimiz X dilini ayetin delaletiyle diğer dillerden ayırmaz, hiçbir fark koymaz aralarına.
Dinimiz anadili böyle değerlendirirken, kıymet verirken, bizler anadilin, tarihimiz olduğunu, Allah tarafından bize verilen bir kimlik kartı olduğunun şuurunda değiliz. Bazı Müslüman kardeşlerimiz dilimizin Allah tarafından bize verilen kimlik olduğunu bilmiyorlar, kimliğimiz olmasına rağmen kendi kimliklerini zorla cebimize koymaya çalışıyorlar.
Kesin bir bilgiye sahip değilim ama Allah’ın sana verdiği dil kimliğini cebinden çıkarıp başka bir dilin kimliğini cebine sokmaya çalışmanın dinimizce kerih görüleceğini düşünüyorum. Daha net olarak şunu söyleyeyim, dinimizin Kürtlerin çocuklarıyla Kürtçe dışında bir dille konuşmalarını kerih göreceğini düşünüyorum. Kendi dilinde düşünmenin, kendi dilinde rüya görmenin kendi dilinde konuşmanın, kendi dilinde şarkı dinlemenin, kendi dilinde yaşamanın bir nimet olduğunu düşünüyorum. Birçoğumuz bu nimetten yoksunuz, çocuklarımızı da yoksun bırakıyoruz. Tek kelimeyle yazık, çift kelimeyle çok yazık.
Fıkıh ile başlayıp Kürt meselesine girdik şöyle bir cümle ile de meselenin içinden çıkalım; Müslümanlar Müslüman olsa Kürt Meselesi tak diye biter. Mesele “Kendi nefsiniz için istediğini/sevdiğini Müslüman kardeşi için sevmedikçe/istemedikçe” noktasına bakar.