Bilgi çağında yaşıyoruz. Bilginin kullanılması, hedeflenen algıyı gerçekleştirmek için bir silaha dönüştürülebiliyor. Bu anlamda bilgi insanın imkânı olduğu halde büyük kitlelerin intihar sebebi de olabiliyor. İletişim imkânlarının çok hızlı bir şekilde gelişimini sürdürmesine rağmen beklediğimiz üretim ve ilerleme gerçekleşmiyor.
Teknolojiyi üretenler, kendi bilgilerini pazarlıyorlar. Kendi menfaatlerini sürdürülebilir kılmak adına her gün yeni üretimlerini sunuyorlar. Teknolojiyi almıyoruz teknolojiye maruz kalıyoruz. Teknoloji yöntemiyle emperyalistlerin üzerimizdeki hedeflerinin nasıl gerçekleştiğini görebiliyoruz. İletişimi kolaylaştıran teknolojiye rağmen aramızdaki mesafelerin aynı hızda büyüdüğüne şahitlik ediyoruz.
Tüm bu hayâsızca akının karşısında tarih boyunca direniş göstermiş bir milletin evlatları olarak yeni üretimler, yeni duruşlar, yenilenen çağrılar ümit veriyor. İmanı imkân olarak gören gelenek var oldukça akıntının karşısında kürek çeken, yürek büyüten yılmaz, yorulmaz direnişçiler var olmaya devam edecektir.
Son zamanlarda Strateji Düşünce ve Analiz Merkezi`nin (SDAM) pusula gibi her şartta ve durumda ümmete hakikati göstermeyi kendisine şiar edinmiş bir kuruluş olarak mücadele saflarında yerini aldığı görülmektedir.
Kuşatmayı yarmak için “bilgi-düşünce-eylem” merhalelerine dikkat çeken, emaneti ziyan etmeden, emanet ziyan olmasın diye çaba sarf eden bir kuruluş olarak (y)önümüzü belirliyor, aydınlatıyor. Savaşın yıkıcılığından ve içi boş barış söylemlerinden uzakta, merkezinde idrak ve hür tefekkürün bulunduğu özgür, özgün çabalar zemininde yükselen bir kuruluştur SDAM.
SDAM, meseleleri derinlemesine analiz ediyor, sözün hakkını vererek ümmete çağrıda bulunuyor. Bağırmıyor, çağırıyor. Yüklendiği misyon çok büyüktür. “Siz hiç bir sarrafın bağırarak altın satmaya çalıştığını duydunuz mu? Kıymetli malı olanlar bağırmaz.”
Bilgiye kıymet vermek, bilgiyle insana değer katmak, insanı bilgiyle kuşatıp, cehaleti görmesini sağlamak rehberlik ve ehliyete haiz olmayı gerektirir. İyilik sessiz ilerler, kötülük bağıra bağıra koşarak ve şiddetle yayılır. Bu durum iyiliğin yüklendiği ağır sorumluluk ve olgunluğunun gereğidir.
İslami çevrelerin artık bir hakikati görmesi gerekiyor, düşünce üretemiyoruz. Düşünce merkezlerinden mahrumuz. “Türkiye`de kaç düşünce merkezi var?” sorusunu sorduktan sonra “aktif olarak çalışan yönetici ve siyasetçilere ürettiği düşünceyle yön verecek, destek verecek, toplumu aydınlatacak ve işin hakkını verecek” kaç tane düşünce merkezimiz var sorusuna vereceğimiz cevap bir elin parmaklarını geçmeyecektir.
Bu gerçeği de acı veren hakikatler listesine ekleyelim.
SDAM, işini iyi yapan bir kuruluş olarak çevremizi aydınlatan projektör görevi görüyor. Uzaklarda gerçekleşen olayların yakınlarımızı/bizi ne çok ilgilendirdiği bilgisini veriyor, uyarıyor.
Türkiye hem coğrafya olarak hem toplum yapısı olarak doğu ve batının ortasında bir yerde konuma sahiptir. Ne doğunun ezilmişlik psikolojisi ne de batının tekebbürü, tahakkümü. İtidal yolu üzerinde kendisini de ümmete yol ve yuva edinmiş bir medeniyet. Kimilerine göre tarih boyunca böyleydi, kimilerine göre son 15 yıldır böyle, bizim bildiğimiz tüm zamanlarda böyle olması gerektiğidir.
Artık bir pratiği gerçekleştirmenin zamanı gelmiştir. SDAM`ın işlevini, önemini kavradığımız her geçen gün harekete geçme gerekliliğini bir kez daha hissediyoruz. Toplum olarak camii yaptırma aşkımızın yüzde birini cemaati yetiştirmek için bir kenara ayırmamız gerekiyor. Cami yaptırmak için yaptığımız yardımlar gibi düşünce kuruluşlarına destek vermeyi ve yeni kuruluşlar oluşturmanın zamanı gelmiştir.
Son yıllarda camii yaptırmanın zirvesindeyiz fakat bu camileri dolduracak olan cemaatin düşüncelerini inşa etmek cami yaptırmak kadar önemli değil midir? Son yıllara kadar “camide cemaatle namaz kılma hassasiyetine sahip olduğu halde” şeriat karşıtı olduğunu bağırarak ifade eden cami cemaatine sahip olduğumuz gerçeğini hatırlayalım.
Yardımseverlik anlamında da ezberletilmiş replikleri değiştirmenin zamanı gelmiştir. Artık yeni sözler söylemek için yeni inşalara başlamamız gerekiyor. Kur`an`ın “hiç düşünmez misiniz” hitabına muhatap olan Müslümanlar olarak, düşünce merkezlerini desteklemeyi, önemsemeyi ve yeni merkezler kurmayı listemizin baş sıralarına yazmanın zamanı gelmiştir.
Mustafa Bilgiç