Herzel, karşında kıvrım kıvrım kıvranıyor; siyon protokolünün sinsi ayağı banker, ‘devletin borçlarını silme karşılığı, Filistin`de bir Yahudi mahallesi şantajı`nı sahneye koyuyor; sert kayaya çarpıyordu:
“Şehit kanlarıyla alınan topraklar parayla satılmaz!”
Karlofça`dan beri gaflet, dalalet ve ihanet çemberinde yangın yerine dönen coğrafya, senin kıvrak zekanla yeniden güç topluyor;
‘Hasta adam`, “Ben daha ölmedim!” diyor; dosta güven, düşmana korku salıyordu. Düğmeye basılmıştı bir kere…
Yıldız`da bir Cuma saati, Haçlı`nın emeli boşa çıkmış; ömrüne bereket gelmişti. Biraderlerin tezgâhından geçmiş zangoç babası, sana tuzak kuranlara destan düzmüş, “defterlerin açılacağı gün”de, hainler safına adını yazdırmıştı:
Ey şanlı avcı, tuzağını boşuna kurmadın!
Attın... ama yazık ki, yazıklar ki vuramadın!
“Meclis-i Mebusan” denen, uzaktan kumandalı fitne yuvasını tar u mar ettin de, adını “Kızıl Sultan”a çıkardılar; ne gamdı senin için;
“O, razı olsun; yeter!” Nice sonra tezgaha gelecekler, dizlerine dövüneceklerdi; ama son pişmanlık….
Tarihler ismini andığı zaman
Sana hak verecek hey koca sultan
Bizdik utanmadan iftira atan
Asrın en siyasi padişahına!
Yenilikçi kanat, İT`çilerle düşüp kalkarken; sen Bilal`in ülkesine, çekik gözlüler diyarına, okyanus ötesine, Sibirya içlerine… Elçiler yolluyor, bir medeniyet projesini hayata geçiriyordun.
Yüz yıldır Hakkâri`ye döşenemeyen(!) raylar, İstanbul`dan Medine`ye bir kardeşlik köprüsü kurmuştu… Mühendisi de sen miydin yoksa!
Sen olsaydın, Doğu Ekspresi`nin son durağı Kurtalan değil, Pekin olurdu.
Seninle uğraşana haddini bildirir, “Ne olur ülkeme göz koymayın!” onursuz yakarışlarıyla meşgul olmaz, Britanya`nın bağrına yüz yıllık IRA belasını musallat ederdin; “dinsizin hakkından…”
Otuz bir mart… bin dokuz yüz sekiz…
Sarıkamış`ın katili otuz üç dereceli Enver, biraderlerle, sana tezgah kurmuş;
Emir almaya alışmış Elmalılının düzmece fetvasıyla, seni tahtından etmişler; sıra “Böl, parçala, yut”a gelmişti.
Balkanlar, cayır cayır; Kafkasya, kan ağlıyor; Lavrens kılıktan kılığa giriyordu. Beklenmedik anda harbe sokanlar, senin dilini kullanıyor, fakat senin yolundan gitmiyorlardı; kalpleri darmadağınıktı.
Sen olsaydın, tarihin en büyük kara savaşında; yüz binlerce Mehmetçiğe, bir Alman Limon Von Sanders komuta eder miydi?
Yoksa, yeryüzünün provokasyon ajandasına bir yenisi mi eklenecekti?
“Çanakkale içinde vurdular beni…”
Ders alınmayacak; seksen yıl sonra, Srebrenitsa`da, Hollandalı kiralık katiller, çetnikleri kutsayacak; on binler maveraya uçacaktı.
Bir karış yer almadan kahraman olmak nasıl bir çelişkiydi? Yoksa pır pırlar çiçekçide mi satılıyordu?
Seni bir kaşık suda boğanlar, İngiliz`in cetvelinden çıkan Lozan`a razı olmuşlar; hezimeti, "zafer" diye sunmuşlardı.
Sorunlu bölgeler kurmuşlar; bir gölü, bir dağı, bir yaylayı… üç ülkeye bağlamışlardı.
“Yurtta barış…” için her şeye değerdi(!)
Yoksa On İki Adalar, hangi meze sofrasında “boş bulunup” elden çıkmıştı!
Adına hutbe okunan yerlerde şimdi baykuşlar mı ötüyor; sana selam duran adamın torunu Kemal Derviş, 28 Şubat`ta Dünya Bankası`na patron oldu da, ülkenin kanını mı emiyordu?
Senin tahttan indirmenin yüzüncü yılını kutlayamışlar; hem de iki bin sekiz boyunca…
Senin dostların da Gazze`de, Ramallah`ta, Kabil`de, Kerbela`da, Üsküp`te, Grozni`de, Söğüt`te buluşmak üzere sözleşirler mi?
Kuzey`e karşı Güney`in sevdalısıydın; sen gittin gideli insanlar tarlasında ırgat; beşli çete, Büyük Şeytan`ın kalbinde, Pensilvanya`da, ne ihanet planları çiziyor, kim bilir?
Sen gittin gideli Kolombiya`da analar, uyuşturucuya kurban verdikleri fidanlarına ağlıyor;
Rio`da körpe bedenler, hangi kartelin topmodel tuzağında anne olma hayalini ebediyyen unutuyor;
Sen gittin gideli “ne mutlu” uluslar, kardeş kavgasında birbirine düşüyor; sen gittin gideli Bilderbergcinin hem bankası, hem dergisi, hem Manukyan`ı var!
Yüz yılın rövanşını kim kazanacak?
Yüzü kara, kalbi ak; toprağı İncil`le değiştirilen Zimbabveli mi; İngiliz`in, “Dokuma tezgahında kumaş işlemesin!” diye parmaklarını doğradığı Hintli mi; ataları ateşli silahlarla katledilen Kızılderili mi?
“Eşkiya dünyaya hükümran oldu!”
Sen gittin gideli!
Tarık Sezai Karatepe