Kürt halkının hak ettiği yeri, geleceği, refah ve mutluluğu ile alakalı kopyalanmış projeler üzerinden büyük ümitler dağıtan PKK ve uzantılarının nasıl bir toplumsal sorumluluk duygusuna sahip oldukları gerçeğine hepimiz topluca vakıf olduk!
Kobani bahanesiyle Türkiye Kürdistanı´nı yangın yerine çeviren, Kürt halkını; zenci, beyaz ayrımına tabi tutarak bir kısmına uyguladığı “Paşa çinu pırıden –yani hükümet yok, vurun” ağzıyla olgunlaştırdığı nefret kültürünü dindar Kürtler üzerine kusmaktan vazgeçeceğe benzemiyor. Dahası bunu bir gelenek haline getirme uğraşı içinde olduğu gözden kaçmıyor. Bu yolla kendisinden olmayanları tehdit altında tutacağı yanılgısı içinde, ardılı olduğu ideolojik baskıcı rejimlerin sapkın görüntüsünü vermektedir. Kürtler adına orta yere serpilen bu mantığın, bir yüzyıla yakındır öncelikle Kürtlere dahası tüm Türkiye halklarına zulümde en az Dehhak kadar nam yapmış olan Kemalist zihniyetle arasında ne fark var, varın bir de siz sorgulayın? Ama bana sorarsanız, kendisinden olmayan dindar Kürtlerin önce çeşitli yerlerinden bıçaklanarak öldürülmeleri, sonra üçüncü kattan aşağı atılmaları, ardından üzerlerinden arabayla geçilmesi, olmadı yakılmaları, yetmedi kafalarının ezilmesi vahşeti; bu zihniyeti dolayısıyla da Kürt halkının geleceğine mayın döşeyen karanlık güçler ile olan işbirliğini ifşa ediyor! Yani militarizmi dünya üzerine yaymada üstüne olmayan, kaos üretmede şiddet tekniğini kullanmaktan imtina etmeyen, intikam büyütmede çatışma tezini kolaylıkla devreye sokabilen ABD emperyalizminin PYD–PKK örgütlenmesi ile geliştirdiği son ilişkiler çok geçmeden meyvesini verdi.
Toplumsal projesi olmayanlar, toplumsal bilincin kazandığı ivmeden, toplumun arzuladığı değişimden, sükûnet ve saadet duygusundan bigâne olurlar, tabii olarak. Bildikleri tek şey olan kavga kültürünü besleyerek bunu topluma dayatır dururlar. Çünkü bildikleri ve mahir oldukları tek meslek budur, gerisi yalandır, iftiradır, propagandadır. Toplumun iliklerine kadar ihtiyaç hissettiği ekonomik dönüşümden, refah seviyesini yükseltmekten, eğitim, kültür ve diğer toplumların deneyimlerinden bihaber cirit atanların toplumsal sorumluluk sahibi olmalarını beklemek abesle iştigal olur elbet.
Toplumların yapısında meydana gelen gelişmeler, aile biçimleri, yaşam tarzları, kendi eylem ve tecrübelerinden ortaya çıkan süreç ile alakalı perspektif sahibi, toplumu ve belki de insanlığı yaşadığımız çağın karanlık tünelinden aydınlık günlere çıkaracak ciddi, birikim sahibi öncü cesur kadrolara ihtiyaç vardır. Omurgalı–omurgasız, Türk–Kürt ve de siyah–beyaz ayrımı yapmadan toplumsal barış ve hatta dünya barışının önünü açacak toplumsal duyarlılık sahibi, iğne deliğinden Hindistan´ı görebilen azınlıklara ihtiyaç vardır. Onlar ki, her türlü cendereden geçseler bile kendilerini kaybetmez, başkalarını kendilerine tercih eder, faziletleri saymakla bitiremeyeceğimiz peygamber varisi kimselerdir. Kitab–ı Mübin`in övgüsüne mazhar olan bu az bulunur kahramanların gözünde ne olursa olsun iki şeyin önemi vardır. İlki, her şey bir imtihan vesilesidir ve bu imtihan karşısında en güzel tavrı gösterme endişesi taşımak zorunluluğu vardır. İkincisi vuku bulan her olayda muhakkak dersler gizlidir ve bu dersleri çıkarma zorunluluğu vardır.
Lokman (as)´a sorarlar; “Ey Lokman bu güzel edebi nerden öğrendin?” Lokman (as)´ın verdiği cevap gerçekten manidardır. Derki; “Bu güzel edebi ben, edepsizlerden öğrendim”
Toplumsal sorumluluk sahiplerinin bilincine sunulan bu nadide ders nasıl olunmaması gerektiğini çok açık bir dille anlatıyor, olsa gerek! Anlayanların dikkatine…
Metin Göçmez - doğruhaber