Değerli kardeşlerim!
Bu yazımda içinden geçtiğimiz bu zor süreçlerde, ibadet hayatımız üzerine yazmak istedim.
Malumunuz Ramazan’ı Şerife sayılı günler kaldı. Her yıl ötelerden gelen yüce misafirimiz geliyor. Bir gök sofrası gibi Ramazan bize yine rahmet getirecek, nimet taşıyacak inşallah.
Ancak Ramazan’ı Şerif bu sefer farklı bir dünya ile karşılaşacak. Camilerimiz her ne kadar açık olsa da eskisi gibi omuz omuza namazlarımızı kılamayacağız. Kâbetullah her Ramazan ayında gönül dünyalarını tamir etmek isteyen kardeşlerimiz ile dolup taşarken bu Ramazan eski yoğunluğuna hasret kalacak. Bu durum sadece bizde değil bütün dünyada, bütün dinlerin ibadet mekanlarında geçerli olacak.
Bütün bunların biz Müslümanlar için ne kadar büyük bir hüzün nasıl bir kaygı ve bir endişe sebebi olduğunu hissediyoruz, biliyoruz ve yaşıyoruz. Ancak Kur'an'ın ve sünnetin ibadet mefhumu, İslam'ın evrensel ibadet prensiplerini cami, mescit görüşünü göz önünde bulundurduğumuzda kalben rahatlıyoruz. Bu yazıda bu evrensel ilke ve prensipler üzerinde yazmaya çalışacağım.
Bunlardan birincisi, biz yeryüzünü mescit kabul eden bir inancın mensuplarıyız. Sevgili Peygamberimizin söylediği gibi ‘Yeryüzü bize mescit kılındı.’
İkincisi bizim hiçbir ibadetimizde herhangi bir aracıya ihtiyacımız yoktur. Zikrimiz, tesbihimiz, secdemizin bir aracıya ihtiyacı yoktur.
Üçüncüsü bizim ibadet görüşümüz sadece bizim bildiğimiz namazdan, oruçtan, hacdan ibaret değildir.
Dördüncüsü bizim farklı bir mabet görüşümüz var. Bizim mabedimiz ibadetin ön şartı değil, başka dinlerin haşa tapınakları gibi bir perestiş mekânı değil, ruhları gönülleri birleştiren birlik mekanıdır, tevhit mekanıdır.
Beşincisi ise zor ve zaruret zamanlarımızda nasıl ibadet edebileceğimizi çok ayrıntıları ile anlatan bir ibadet fıkhımız var ve bu fıkhın bir usulü bir metodolojisi var.
Değerli kardeşlerim yukarıda bahsettiğimiz bu esaslara dayanarak şöyle bir görüş belirtmek isterim. Camilerde cemaatle namazın eskisi kadar kılınamaması, hac ve umrenin yapılamaması bizi Rabbimize karşı sorumluluklarımızın ifadesi olan ibadetlerimizden alıkoymaz. Biz her halimizi daha büyük bir ibadete, daha büyük bir rahmete dönüştürebiliriz.
Özellikle gençlerimiz günde beş kez Rabbimizle buluşmaktan kendilerini mahrum bırakmamalıdırlar. Bununla birlikte, ibadetimiz namazdan ibaret değildir, hayatın kendisini ibadet olarak gören evrensel bir ibadet görüşümüz var. Canımızı, neslimizi, evlatlarımızı ve toplumumuzu korumak için evde kalışımızı bir ibadete dönüştürebiliriz, bu imkânımız var.
Her türlü Salih amel işlemek ibadettir, ilim yaymak, bilgiye hizmet etmek ibadettir. Allah'tan ümidi kesmemek ibadettir. Her türlü kötülükten uzaklaşmak, kötülükle mücadele etmek ibadettir.
Malayaniyi terk etmek, anlamsız, faydasız, gayesiz işlerden uzak durmak ibadettir. İnsanların ihtiyaçlarını gidermek, infakta bulunmak ibadettir. Sabretmek takdire rıza göstermek ibadettir.
Onun için geniş bir ibadet anlayışı vardır İslam'ın, tabii ki asli ibadetleri ihmal etmeden. Bugün camide cemaatle namaz müekked sünnettir, fakat canımızı korumak farzdır. Bilerek başkasına hastalık bulaştırmak haramdır. Dolayısı ile mesafe ve hijyene dikkat edilmeden bir sünneti yerine getirmeyeceksek farzı terk etmeyelim ve bir haramı işlemeyelim.
Sonuç olarak biz evlerimizi bu vesile ile mabetlere dönüştürebiliriz.
Sloganımız hayat eve sığar değil, ‘hayat İslam ile eve sığar.’
Selam ve dua ile.
Taha Ölmezoğlu (Konuk Yazar)