Yüce Allah’ın insana bahşettiği ve insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik tefekkürdür. Tefekkür düşünme eylemi olup, taakkül, tedebbür gibi kavramlarla da ifade edilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de insanı tefekküre sevk eden birçok ayet bulunmaktadır. Aynı şekilde Hazreti Peygamber’den (s.a.v.) gelen hadislerde de tefekküre ne kadar önem verildiğini görmekteyiz. Ancak tefekkür boş bir düşünce eylemi değildir. İnsanın zihni boş kaldığı zaman bir anda aklına yüzlerce düşünce akın eder. Bunlar tefekkürün kapsamına girmezler. Tefekkür, şuurlu ve bilinçli bir şekilde yapılan ruhani bir düşüncedir.
Nitekim Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretleri şöyle demiştir: “Ey kardeş! Sen, tefekkür ile hayat bulmalısın. Bedenin kemik ve et olarak hayvanlarla aynı. Şayet tefekkürün gül ise, sen bir gül bahçesindesin. Eğer, diken gibi düşünüyorsan ateşte yanacak bir kütüksün.”
Yine Allah (c.c) Yüce Kitabında düşünmeyen insanlar için şöyle buyuruyor: “Allah katında canlıların en kötüsü, aklını kullanmayarak sağırlık ve dilsizlik edenlerdir.” (Enfal-22)
Tefekkür insanı gafletten kurtarıp, Allah’a vardırır. Yaratılışın ve kainatın kaynağına yönlendirir. Tefekkür etmekle insanın imanı artar. Bu vesileyle ibadetlerde huşu kazanır. Aynı şekilde tefekkür insanı taklidî bir inançtan kurtarıp tahkik makamına yükseltir.
Peki neyi tefekkür etmeli?
Bu sorunun cevabını Kur’an-ı Kerim’de bulabiliriz. Bir kısım ayetlerde Allah (c.c) yarattıkları üzerinde tefekkür etmemizi istiyor. Göklerin ve yerin yaratılışı, her varlığın çift çift yaratılması, gece ile gündüz ve İlahi sanattan sayısız eserler… Bunlar, üzerinde tefekkür etmemiz gereken Allah’ın kainat kitabının ayetleridir.
Aynı şekilde Allah’u Teala insanın yaratılış evrelerini ve birçok varlığı insanın emrine verdiğini, kainattaki her şeyin bir hikmet üzere yaratıldığını bildirip, tefekkür etmemizi buyurur. Peygamberlerin risaleti, Kur’an’ın azameti, ölümden sonra diriliş konuları da Kur’an’ın tefekkür etmemizi istediği konulardandır. Onlarca ayet bizi tefekküre sevk etmekte, nasıl tefekkür edeceğimizi bize göstermektedir. Böylece tefekkür etmemek için hiçbir bahane kalmamaktadır.
Kendisine yol gösterecek kimsenin bulunmadığı bir zamanda yaşayan Hz. İbrahim’in tefekkürü bizim için güzel bir örnektir. Hazreti İbrahim, tefekkür ederken kainatın kendiliğinden meydana gelemeyeceğini görmüştür. Bu da Onu Yüce Yaratıcıyı aramaya sevk etmiştir. Bunun için karşısına ilk olarak çıkan yıldız için, “Bu benim Rabbimdir!” diye düşünmüştür. Ancak bir müddet sonra yıldız kaybolmuş ve İbrahim (a.s): “Ben kaybolup gidenleri sevmem” demiştir. Daha sonra ay ve güneşin Rabb olabileceğini düşünmüş, onlar ortadan kaybolunca da onların da ilah olmadığını anlayıp, Allah’ın varlığına inanmıştır.
Bu misal tefekkürün insanın önünü nasıl açıp, onu Yaradan’a kadar götüreceğini bize göstermektedir. Tefekkür insanı en yüce makamlara, cismaniyetin erişemeyeceği âlemlere yüceltir. Nasıl ki hareket etmek bedeni güçlendiriyorsa tefekkür de zihni güçlendirir. Böylelikle kişinin hayatında daha doğru kararlar almasını sağlar.
Bu kadar önemli olan tefekkürden neden bu kadar uzağız?
Hayatımızı değiştirecek, her şeyi daha güzel bir hale getirecek olan tefekküre maalesef bu gün çok uzağız. Bunun nedeni mevcut seküler hayatın insanı düşünmekten, tefekkürden uzaklaştırmasıdır ki insanı daha iyi sömürebilsin. Tefekkür etmeyen/akletmeyen insan mevcut dünyevi sistem içerisinde araçsallaşır. Televizyon, internet ve sosyal medya gibi araçlar insan için icat edilmişken insanlar bunların kölesi gibi davranmaktadır. Teknoloji bağımlısı olan insan, tefekkür etmemenin bedelini bugün çok ağır ödemektedir. Bunlar insanlar için üretilmişken insanlar bu araçlar için yaşar hale gelmişlerdir.
İnsanın kainatta olması gereken yerine geri dönebilmesi için düşünmesi gerekmektedir. Bu da tefekkür etmeyi zorunlu kılmaktadır. İnsanlığı esfel-i safilinden çıkarıp arşın en yüce makamlarına vardıracak olan tefekküre bugün her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Zamanında bir hocamız şöyle demişti: “Gününüzün bir kısmını muhakkak Allah’ı tefekküre ayırın. Hiçbir yer insanın kendisiyle baş başa kalamayacağı kadar kalabalık değildir.”
Hakkıyla tefekkür edenlerden olma temennisiyle...
Hatice Özsoy (Konuk Yazar)