Yerleri ve gökleri yoktan var eden Allah'ın adıyla,
Şeytan ile Ademoğlu arasındaki mücadele şöyle bir tablo ile başlıyordu;
Hz. Adem'in topraktan kendisinin de ateşten yaratılmasını bir üstünlük kıyaslaması olarak ortaya koyan şeytan, üstünlük ölçüsünü yalnız Allah'ın belirleyeceği kesin iken kendi kendine bir ölçü vaz etmeye kalkışıyor. Ve kendi ölçüde yaptığı değerlendirmeden sonra Allah'ın hükmüne karşı gelip 'Ben Adem'e secde etmem' (Bknz.Hicr,33) diyen şeytan huzuru ilahiden kovuluyor. Yüce Allah'tan izin isteyen şeytan, kıyamet gününe kadar kendisini batıl davaya ve kötülüğün mücadelesine adıyor. İşte bu üstünlük yarışından sonra da insanoğlu ile şeytan arasında büyük bir mücadele başlamış oluyordu...
Kötülüğün mücadelecisi olan şeytan, mücadelesini ise Araf sûresinin 16 ve 17. âyetinde şöyle dile getiriyor: "Bende onları saptırmak için senin doğru yolunun üzerine oturacağım. Sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoklarını şükredenlerden bulamayacaksın."
Görüyoruz ki kendisini bütün benliği ile kötülüğün mücadelesine adayan şeytan, kötülüğün yayılması, ahlaksızlığın çoğalması kısacası Allah'ın razı olmayacağı işler adına koşturmayı kendisine hedef belirliyor. Hedeflerini ise Nisa sûresinin 119. ayetinde şöyle dile getiriyor;
“Onları muhakkak saptıracağım ve onları boş kuruntulara ve hayallere kaptırıp (günahlara sokacağım), onlara emredeceğim; hayvanların kulaklarını yaracaklar (böylesi bâtıl inançlara ve davranışlara sapacaklar) ve yine emredip fısıldayacağım, Allah’ın yaratışını değiştirip bozacaklar. İnsan tabiatına ve fıtrat dini olan İslam’a uymayan düşünce ve düzenlere kapılacaklar. Haramları helâl, helâlleri haram sayacaklar."
Bu ayetten de anlaşılacağı üzere şeytan insanların ayağını kaydırmak için her yolun kapısını çalacaktır. Şayet bugün bir yerde İslam'a ve Müslümanlara baskı yapılıyorsa şeytan işinin başında demektir. Bir yerde Müslüman bayanın tesettürüne el uzatılıyorsa şeytan işinin başında demektir. Bir yerde Allah'ın razı olmadığı haramlar (içki, kumar, faiz, zina vs.) işleniyorsa şeytan işinin başında demektir. Bir yerde iki müslüman veya grup kavgaya tutuşmuşsa şayet şeytan işinin başında demektir. Bir Müslüman sırf inancını yaşadığı için yargılanıyorsa şeytan işinin başında demektir. Bütün bunlar şeytanın verdiği ilk mücadele yemininin birer birer yansımasıdır aslında. Hem de tüm askerleriyle dostlarıyla partisiyle devletiyle...
Peki, ya bizler onun gibi olabiliyor muyuz?
Şeytan kötülüğün mücadelesini böyle büyük bir azimle kararla verirken bizler de iyiliğin mücadelesini böyle verebiliyor muyuz? Bütün benligimizle hak olan davamıza böyle sarılabiliyor muyuz? Varımızı, yoğumuzu, gecemizi, gündüzümüzü iyiliğin mücadelesine böyle büyük bir azimle adayabiliyor muyuz? Allah'ın yolundan saptırdığı kullarını bizler tekrar sırat-ül müstakime davet ediyor muyuz? Şeytanın Allah'ı unutturduğu kullarına bizler tekrardan Allah'ı hatırlata biliyor muyuz? Şeytanın oyununa gelip şehvetinin kölesi olmuş veya faiz bataklığına gömülmüş, içki müptelası olmuş kullarına bizler ilaç sunup çare olabiliyor muyuz?
"Kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmiyorsa diliyle değiştirsin. Diliyle de gücü yetmiyorsa kalbiyle buğz etsin bu ise imanin en zayıf halidir." (Müslim) hadisinde de Resulullah'ın (a.s) buyurduğu üzere bir kötülükle karşı karşıya kaldığımız takdirde kötülüğe müdahale etmemiz isteniyor. İnsanları iyiliğe sevk, kötülükten ise men etmek hepimizin görevi. Hangi şart ve durumda olursak olalım, hangisine güç yetirebiliyorsak onunla mükellef olduğumuz unutulmamalıdır. 'Herkes çobandır ve güttüğünden sorumludur' (Buhari, Müslim, Tirmizi) , hadisi üzere sorumlu olduğumuz yerlerde kötülüğü el ile düzeltme cihetine yönelmeliyiz. Buna gücümüz yetmiyorsa şayet kotülüğü dil ile düzeltmeye yönelmeliyiz. Tabi bu yapılırken de zehir hükmündeki sert, kötü ve kırıcı ifadeler kullanmamaya dikkat edilmelidir. Tıpkı Allah'ın Musa(a.s)'ya Firavun'a karşı bal hükmündeki tatlı, yumuşak sözle hitap etmesini istediği gibi; 'Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o aklını başına alır ve korkar.'[Bknz.Taha,44]
Son olarak da bunları yapmaya gücümüz yetmiyorsa şayet kötülüğe taraftar kalmaktansa kalbimizle buğz etmek daha doğru olacaktır inşaallah. Ve unutulmamalıdır ki iyiler yatarsa iyilikte yatar. İyiliğin yatıp kötülüğün kalktığı bir dünyanın iyi olmasını beklemek nafiledir. Böyle bir dünya ise iyilere zindan, kötülere ise saray hükmündedir...
Arşın sahibi yüce Allah, bizlere hakkıyla mücadele etmeyi nasip eylesin...
Selam ve dua ile...
KONUK YAZAR: MURAT BAKIR