“Bismillahirrahmânirrahîm. Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah'a mahsustur. (Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.” (Fatiha: 1-7)
Her gün sadece farz namazlarda 17 defa tekrar ettiğimiz bu sürede Kur’an, Allah’ın emri gereği namazın insanı insan ettiğini ne güzel anlatıyor. “Kitaptan sana vahyedilenleri oku, namazı dosdoğru kıl. Kuşkusuz namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak her şeyden önemlidir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut: 45) Ayet, net söylüyor: Namaz kılan insan kötülüklerden uzaklaşır, peki bugün namaz kıldığı halde rüşvet alan, adam kayıran, faizli işlere bulaşan, insanları aldatan, ihaleye fesat karıştıran, sözünde durmayan, kul hakkını ihlal eden, vs. vs. hepsini ya da bazılarını yapan namaz kılanlar, burada bir çelişki var. Ya kıldığımız namazda sıkıntı var ya da kıldığımız namazın şuurunda değiliz. Çünkü bizler namaz kılarken okuduğumuz Fatiha’da şunu söylüyoruz: ‘Bizleri doğru yola ilet, kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna!’ Evet, Kur’an bize cevap niteliğinde şunu buyuruyor: ‘Şeytana itaat etmeyin, bana ibadet (itaat) edin. Dosdoğru yol budur.’
Şeytan saydığım ve saymadığım bütün kötülüklere davet ediyor. Allah, ona itaat etmeyin diyor. Peki, Allah Kur’an’da faizi, rüşveti, aldatmayı, sözünde durmamayı, adam kayırmayı kul hakkına girmeyi ve bütün kötülükleri yasaklamıyor mu? Yasaklıyor. Namazda doğru yola iletilmeyi isteyen bizler, namazdan çıkınca şeytanın davetine icabet ediyoruz. Buradaki yaman çelişkiyi görmemiz lazım. Biz ne istiyoruz? Gerçekten dosdoğru yola girmeyi mi yoksa çıkarımız nerede ise orada olmayı mı? Karar vermemiz lazım, hangisi acaba? Bir de şunu istiyoruz, kendilerine nimet verilenlerin yoluna bizi iletmesini. Kur’an kime nimet verildiğini şu şekilde bize açıklıyor:
“Kim Allah’a ve peygambere itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlih kişilerle beraberdirler; bunlar ne güzel arkadaşlardır!” (Nisa: 69) Yani bizler Fatiha suresini okurken peygamberler gibi yaşamayı istiyoruz, Allah’ın kelimesi yüce olsun diye canını veren şehidler, sıddık olanlar gibi ve ömrünü Allah’ı razı etmek için Salih amellerle geçiren Salih’ler gibi yaşamak istiyoruz. Söz ile amelimizde peygamberler, şehidler, sıddıklar ve salihlerin ortadan kaldırmak için mücadele ettiği işlerin tam zıddı olanı yapıyoruz. Evet, gerçekten isteklerimiz çok güzel Allah’ın bizden razı olacağı şeyler. Peki ya amellerimiz Allah’ın yasakladığı şeytanın razı olduğu şeyler. Aslında bizim görevimiz Allah’ı razı etmek iken ne oldu da şeytanın razı olacağı amellerde yarışır olduk. Vehn hastalığına tutulduk kardeşlerim vehn.
“Vehn nedir?” diye soruldu Resulullah (sav)’e. O da cevap verdi: “Dünya sevgisi ve ölüm korkusudur.” Hastalığımız bu ama biz işi biraz daha abartarak dünyaya kara sevdalı olmuşuz. Maalesef kendimize gelmemiz lazım. Hastalıklar, depremler, çığlar, yangınlar ve ölümler birer ikaz, birer uyarıdır. Ya kendimize geleceğiz ya da Allah muhafaza beterin beterine hazırlanacağız; çünkü Kur’an ‘Siz bekleyin, Allah size emrini yani belasını gönderene kadar.’ Diyor. Evet, benim bu yazımda muhataplarım en başta kendi nefsim ve Allah’ı razı etmeyi kendine dert edinen kardeşlerimdir. Bizler öyle bir Rabbe sahibiz ki gerçekten tövbe edip ona yönelirsek, O bizi bağışlar; lakin hakkına girdiğimiz insanların hakkını vererek helalleşelim: “Ey iman edenler, Allah'a kesin(nasuh) bir tövbeyle tövbe edin. Olabilir ki, Allah sizin kötülüklerinizi örter ve altından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri küçük düşürmeyecektir. Nurları, önlerinde ve sağ yanlarında koşar-parıldar. Derler ki: "Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla. Şüphesiz Sen, her şeye güç yetirensin." (Tahrim: 8)
Başka bir ayeti kerimede Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Allah'ın (kabulünü) üzerine aldığı tövbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tövbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tövbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.” (Nisa: 17)
Geriye kalanların ise derdi daha büyük ve gerçekten halleri İslam’ın esaslarına göre içler acısıdır. Kimleri kastediyorum, namaz kılmayanlar ve namazı menfaat gereği ya da gösteriş için kılanlar…
Mehmet Tamaç/Doğruhaber