Nimet denince; insanların aklına ilk etapta sadece sahip olunan para, mal, mülk gibi şeyler gelmektedir. Oysa bu, tamamen nimetin ne olduğunu bilmemekten kaynaklanan bir yanılsamadır.
Nimetin kelime manası: bağış, iyilik ve lütuf anlamlarına karşılık gelir.
Kainatta bulunan, zerreden küreye ne varsa, hepsi bir ihtiyaç mesabesinde olup, herhangi biri yok olduğunda, dünyada yaşamın kalmayacağı muhakkaktır. Bu itibarla dünyadaki hayatın devamı için elzem olan her ne varsa, birer nimet sayılmaktadır.
Işığıyla aydınlatan, enerjisiyle canlılığın devamını sağlayan, bizi soğuktan koruyan güneş; gözümüzle görebildiğimiz en büyük nimetlerdendir. Aynı zamanda adını bile bilmediğimiz milyonlarca canlı, bu kainat içinde birer hizmetkardır ve hiçbiri sebepsiz yaratılmamıştır. Dolayısıyla her biri bizler için birer nimet olmaktadır.
Bir de herkese verilen nimetler var ki; çoğu zaman bunları sadece kaybettiğimiz zaman değerini anlayabiliyoruz. Nitekim bir hadisi şerifinde Allah Rasulü (S.A.V.) şöyle buyurmaktadır:
“İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman.”
Hakikaten de sağlığı yerinde olan bir kişi; hastalandığı zaman sağlığın ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlamakta zorlanmaz. Yine çok fazla boş zamanı olup, bunu değerlendirmekten aciz olan kişi; yoğun bir tempoya girdiğinde, geçmişteki boş zamanlarına hayıflanır.
Bu iki şey dışında insanlara ayrıca lütfedilen, kişisel nimetler vardır. Zenginlik de bu nimetler arasına girer. Ayrıca güzellik, güzel konuşma, güzel bir sese sahip olma gibi şeyler özel olarak bazı insanlara verilmiş nimetler olmaktadır. Ve hepsi de birer imtihan vesilesidir. Zira her nimet şükür gerektirir. Ve şükrü eda edilmeyen her nimet, ahiret gününde hesap sebebi olacaktır.
Rabbimiz Kur’an’ı Kerim’inde şöyle buyurmaktadır:
“Halbuki Allah'ın nimetlerini teker teker saymaya kalkışsanız, onları sayamazsınız. Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.”
Nahl suresi 18’inci ayet, bu anlamdaki acziyetimizi adeta yüzümüze vurmaktadır. Zaten Müslümanın yapması gereken, bunları saymaya kalkmak değil; bu nimetlerin farkında olmaktır. Rabbimiz bizden verdiklerine karşı sadece şükretmemizi istemektedir. Şükür ise ancak şuurlu bir kalple mümkün olabilir.
Ayrıca; her nimetin şükrü kendi cinsindendir. Yani; sağlıklı bir bedene sahip bir kişi, bu bedeni Allah’ın emirleri doğrultusunda kullanıp, haramlardan kaçarsa bu nimetin şükrünü eda etmiş olur.
Boş zamanını hayırlı işlerde kullanan kişi; zaman nimetinin şükrünü yerine getirmiş sayılır.
Güzel bir kadın; Allah’ın ona verdiği güzelliği saklayıp, sadece helali ile yetinse, güzelliğinin şükrünü yerine getirmiş olur.
Güzel konuşan bir kişi; dilini insanları Allah’a çağırmak için kullansa, şükrünü eda etmiş olur.
Sesi güzel olan biri; Kur’an-ı Kerim’i güzel okumaya gayret etse, şükrünü eda etmiş olur.
Mal ve mülk sahibi biri; malını Allah yolunda harcasa, şükrünü eda etmiş olur.
Hülasa; örnekler bu şekilde uzayıp gider ve ayette de buyurulduğu gibi saymaktan aciz kalırız. Bu nedenle bizlere düşen, bu anlamda tefekkürü elden bırakmayıp, sahip olduklarımızın kıymetini bilerek yaşamak ve bunları Rabbimizin rızası doğrultusunda kullanmaktır.
Selam ve dua ile…
Seher Toprak