Son günlerde yaşananlar bazı Lübnanlılarda eski korkuların depreşmesine neden oldu. Bazıları yaşananların bir “dejavu” olmasından endişeli.
Güney’e ve Beyrut’un bir kısmına yönelik saldırılarını yoğunlaştıran Siyonist terör rejimi bundan 42 yıl önce de benzer saldırılar yapmış ve bir süreliğine işgal gücü olarak Lübnan topraklarında kalmıştı.
Karmaşanın başlangıcını 1975’lere kadar götürenler de var.
Etnik ve mezhebi renklerine rağmen birbirlerinin alanına müdahale etmeyen Lübnanlılar, Siyonist terör rejimi, Fransa ve Suriye’nin kışkırtmalarıyla birbirlerine karşı düşmanca tavırlara girmeye, silahlanmaya, örgütlenmeye başlamışlardı.
Doğu ve Batı bloklarının bir tür “Serbest bölge” olan Beyrut üzerinden bazı hesaplar yaptığı ve alan kapma mücadelesinde kendilerine yakın gruplara destek verdiği de bilinen bir şeydi.
Hristiyanların içinden silahlı Falanjist grupların sesi diğerlerini bastıracak kadar çıkınca Lübnan’ın kadim yerlilerinin bir kısmı ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.
İşgalci terör rejimine karşı silahlı mücadele veren ve birçok örgütü bünyesinde barındıran FKÖ, Lübnan’a yerleşmiş, askeri eğitim kampları oluşturmuş ve dünyanın birçok yerinden gelen Marksist gruplara silahlı eğitim vermeye başlamıştı. FKÖ’nün bazı Arap ülkelerinden ve Sovyetler Birliği’nden destek aldığı biliniyordu.
Şii Emel örgütü de sol ideoloji taraftarı olduğu için Filistinlilerin bölgeye yerleşmesine tepki göstermemişti.
Falanjistlerin Filistinliler başta olmak üzere Lübnan’ın Müslüman halkına yönelik cinayetler işlemeye başlaması sonrası bölge bir kaosa sürüklenmeye başladı.
Karşılıklı suikastlar ve bombalamalar sonucu çok sayıda kişi hayatını kaybetti.
FKÖ ve lideri Yaser Arafat’ın orada olduğunu bahane eden siyonist terör rejimi 6 Haziran 1982'de Lübnan’ı işgal etti. Terör rejiminin başında “Terör örgütü üyeliği” tescilli olan Menahem Begin başbakan olarak, Ariel Şaron ise Savunma Bakanı olarak bulunuyordu.
Beyrut’ta FKÖ savaşçılarının bulunduğu bölge kuşatma altına alındı; ama siyonist teröristler şiddetli bombardımana rağmen Beyrut’a girmeyi başaramadılar.
Başka ülkelerin araya girmesiyle Arafat ikna edildi ve FKÖ kamplarının Tunus’a taşınmasına karar verildi. Bu arada Lübnan’da bulunan Filistinli mülteciler için başta ABD olmak üzere birçok ülke can güvenliği garantisi verdi.
FKÖ’nün çekilmesi sonrası siyonistlerin adamı olan Lübnan Hristiyanlarından Beşir Cemayel, 23 Ağustos 1982’de cumhurbaşkanlığına seçildi. Cemayel, terörist Falanjist yapılanmanın lideriydi.
Siyonist teröristler ve Falanjistler vahşi bir katliam için süreci başlattı.
10 Eylül’de mülteci kamplarını koruması gereken uluslararası güçler bir anda Lübnan’ı terk etti.
14 Eylül’de Beşir Cemayel, bir suikastla öldürüldü.
Ariel Şaron’un “kamplarda teröristler var” açıklaması Falanjistleri harekete geçirdi.
16 Eylül’de siyonist terör çetesinin koruma ve gözetimi altında Falanjistler, Filistinlilerin kaldığı Sabra ve Şatilla kamplarına girdi ve tümüyle kadın ve çocuklardan oluşan 3 binden fazla kişiyi vahşice katletti.
Belgeler, şahitler ve görüntüler siyonist terör rejiminin katliamın ortağı ve planlayıcısı olduğunu ortaya koydu.
Sabra Şatilla katliamı, Filistin tarihine “katliamlardan biri” olarak girdi belki; ama Lübnan halkının hafızasında çok daha derin izler bıraktı.
FKÖ’nün ayrılması sonrası işler siyonist rejimin istediği gibi gitmedi. Hizbullah’ın doğuş sürecine tanıklık edilen dönemde bölgede siyonistlerin hesabına çalışanlar ve barış gücü adı altında bölgeye çöreklenen güçler büyük darbeler yediler.
Siyonist rejimin yeniden Lübnan’ı işgal etme girişiminin yaşandığı bu günlerde bazıları 1982’yi hatırlasa da ne kişiler ne de zemin o zamanki gibi değil.
Suikastlar, siyonist terör rejiminin 2006’dan beri iyi çalıştığını gösteriyor; ama sınırdaki çatışmalar Hizbullah’ın da hazırlıklı olduğunun işaretlerini veriyor.