Yağmur tanelerinin yeryüzüne yolculuğu rahmet denizinden başlamıştı. Rahmeti bol padişahın zengin ülkesinden çıkıp önce arşa yükselmiş, oradan da bulutlara yüklenip her bir taneciği melekler eşliğinde ferşe, yani dünyamıza kadar inecekti. Sonra görünmez bir kudret veya rahmet eli, bulutları bir sünger gibi sıkarak üzerimize yağdırmaya başladı. Öyle ki inen her bir yağmur damlası, bereket, rızık ve bolluk olarak düştüler toprağa...
Fakat ilahi hikmet gereği, hiçbir tanesi aynı yere düşmedi. Kimi doğrudan suya hasret topraklara, kimi kayalıklara, kimi de çöllere yağdı. Çöllere düşen yağmur damlaları, suyu geçiren kumların arasından kayıverdi bir anda. Yani çöl ne suyu tutabildi ne de o sudan bereketli yeşilliklerin bitmesine izin vermişti. Tabi kimi yağmur damlaları ise doğrudan verimli topraklara düştü. Bu topraklar hem yağmur suyunu tuttu, hem de onunla taptaze, bol ve bereketli otların, bitkilerin yeşermesine vesile oldular. Bu topraklardan çıkan bitkilerden hem hayvanlar, hem insanlar bolca rızıklarını aldılar.
Hz. Muhammed(sav)'in yağmura benzetildiği şiirinde Nurullah Genç, Efendimiz için muazzam bir tasvirde bulunuyor:
Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini,
Yağarsın; taşIar biIe yemyeşiI fiIizIenir,
YıIdırımIar parçaIar çirkefin gövdesini,
SeI gider ve zuImetin çöpIüğü temizIenir.
Hülasa, Hz. Peygamber'in gönderilişi yağmura teşbih edilmiştir. Tıpkı yağmurun taneleri gibi, bir başka yağmur yağdırıldı yeryüzüne, onun üzerindeki kalplere ve akıllara... Hem bu defa ki yağmur rahmet ve hidayet yağmuruydu. Üstelik rabbimizin kudret denizinden doğup bütün insanlık için gönderilmişti yeryüzüne. Bir yağmur ki gelişiyle küfrün ve zulmetin çer çöpünü bir anda sel gibi önüne katıp götürmüştü.
Allah(cc.), Kur'an'da hidayet rehberi olarak gönderilen elçisini överek buyurdular ki: “Ey Muhammed! Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." (Enbiya:107) Cihanşümul mesajın sahibi şefkatli ve merhametli nebi, 23 yıl boyunca melekler misali hidayet nurunu yeryüzüne serpmeye devam etti. Usulca çiseleyen yağmur taneleri, hikmete ram olarak birer birer yeşertti kurak yürekleri... Vahyin bereketiyle büyük bir medeniyet zuhur etmişti zulumat çağından. Bi'setinden vefatına değin, hatta En Yüce Dost’a kavuşuncaya kadar hidayet nurunu yorulmadan saçmaya devam etmişti Allah Resul'ü...
Şehit Seyyid Kutup, Efendimizin rahmet oluşuna dair diyor ki; "Kuşkusuz yüce Allah, tüm insanları doğru yola iletsin diye onlara yönelik bir rahmet olarak göndermiştir sevgili Peygamberini. Ancak doğru yolu bulmaya hazır ve yetenekli olanlardan başkası da hidayete eremez. Allah'ın rahmeti hem mü'minler hem de mü'min olmayanlar için gerçekleşir. Hz. Muhammed'in -salât ve selâm üzerine olsun- getirdiği hayat sistemi, tüm insanlık için mutluluk kaynağı, onları bu hayatta kendileri için belirlenen kemal noktasına ulaştıran bir sistemdir. Hz. Muhammed'in sunduğu bu mesaj, insanlığın akli olgunluğa eriştiği bir dönemde gelmiştir. Her kuşaktan, gelecek her nesilden akılların anlayacağı, insanlık hayatının değişmez temellerini kapsayıcı ve değişen ihtiyaçlara cevap veren bir kitap olarak gelmiştir.
Üstad Mevdudi; Allah Resûlü (s.a.v.)'in peygamber olarak gönderilmesi, Allah Teâlâ'nın, âlemlere, özellikle akıl sahibi varlıklara olan sonsuz merhametinin bir neticesidir. Bu ayet, Mekke müşriklerinin, Peygamberi bir bela ve felâket olarak kabul etmeleri ve: "Bu adam aramıza ayrılık tohumları ekti; yakınları, akrabaları birbirinden ayırdı" demeleri üzerine nâzil olmuş, böyle düşünmekle de onların hataya düştüklerini, aslında O’nun bir rahmet ve bereket olduğunu beyân etmiştir.
Efendimiz (a.s.) bütün yaratılmışlara, hayvanlara, bitkilere, hatta dağa, taşa dahi birer rahmet hükmündeydi. Bütün canlılar, O’nun merhamet ummanında şefkat ve merhamete nâil oldular. Yeryüzünün bütün mahrum ve mazlum halkları, O'nun gönderilişiyle onurunu muhafaza edip en temel insani haklarına kavuştular. Bu yönüyle Resulullah(s.a.v.) sadece Araplara değil bütün insanlığa gönderilmiştir.
Yağmuru reddeden çöl misali, kimileri ne yazık ki o hidayeti reddetti. Ne kendisi yararlandı ne de başkalarının yararlanmasına fırsat verdi. Ancak kimisi o hidayeti alıp kendinde tuttu, değerini bildi; hem kendisi istifade etti, hem başkaları... Dahası, vahyin taşıyıcısı azizler, bu yolculukta doğurgan topraklar misali, o hidayeti kalpleri ve akıllarıyla öğrenip başkalarına da öğretmeye azmettiler.
Rabbim, Peygamber (as.)'a ve O’nun getirdiği hidayet nuruna düşmanlık eden yarasa tıynetli zalimlere fırsat vermesin inşallah!