Hazreti Ebû Bekir ve ashab-ı kiram efendilerimizin belki en üstün hasletlerinden biri, Kelam-ı Kerim’e olan düşkünlükleridir. Evet, Kelam-ı Kerim’i çok güzel okur, okurken ağlar ve ağlatırlardı.
Daha önce paylaşmıştık, Hazreti Ebu Bekir, evinin önünü mescit edinip Kelam-ı Kerim’i okuduğu İslam’ın o ilk yıllarında okuyuşuyla Mekke’de müşriklerin kadınlarını, çocuklarını ve kölelerini cezbeder, onları etrafına toplayıp Kelam-ı Kerim’i dinletirdi.
Okuyuşta Kelam-ı Kerim’in hakkını vererek okuduğu gibi, Kelam-ı Kerim’i anlama hususunda da sahabe-i kiram efendilerimiz öne çıkıyordu. Zira ömrü boyunca Efendimiz Salallahu aleyhi vesellem’in yanı başından ayrılmamış, onunla beraber olmuş, adeta vahyedilen her ayeti iliklerine kadar hissetmiş ve yaşamıştılar. Dolayısıyla hangi ayetin ne zaman ve hangi hadise üzerine indiğini en iyi biliyordular. Bu haslet onları Kelam-ı Kerim’in mana dünyasında da vukufiyet sahibi kılmış.
Bu hususiyet de her ne kadar Hazreti Ebu Bekir’de kemal seviyesinde olsa da diğer ashabı kiram efendilerimiz de Kelam-ı Kerim’e bağlılık ve muhabbette biri diğerinden geri değildi.
Hazreti Ebu Bekir radiyallahu anh’ın şahsında ashabı kiram efendilerimizin Kelam-ı Kerime olan bu düşkünlük ve bağlılıkları, O'nunla bütünleşmeleri, dost-düşman onları tanıyan herkesin dilindeydi. Öyle ki İslam orduları karşısında daima mağlup olan Rum ve Fars kralları başa çıkamadıkları bu insanları, değişik yollara başvurarak tanımaya çalışmışlardı. Gerek sahabe arasına gönderdikleri casuslardan ve gerekse bizzat sahabe ile savaşan askerlerinden aldıkları cevap aynıydı.
"Onlar, ruhbanun fi'l-leyl (gece kendisini ibadete salmış bir abid), fürsanün fi'n-nehar (gündüz de bir cengaver). Onların arasında otururken yanındaki ile konuşmaya kalksan, okunan Kur’an ve zikir sesinden ne dediğini anlayamazsın. Çünkü onlar, sürekli Kur’an okuyup Allah'ı zikrederler." Rabbim sahabe-i kiram efendilerimizin Kelam-ı Kerim’e karşı olan bağlılık ve muhabbetlerini cümlemize nasip etsin.
Hissemize Düşen:
Kelam-ı Kerim’in okunması, anlaşılması ve yaşanması noktasında sahabe-i kiram efendilerimizin bizim için birer çıra, birer pusula hatta birer yıldız mesabesinde olduklarının bir kez daha idrakine vardık. Evet, yaşanmak üzere vahyolunan dünya ve ahiretin rehberi olan Kelam-ı Kerim’in yaşanabilmesi için okunması, konuşulması, tefekkür edilmesi ve anlaşılması gerekiyor. Sahabe-i Kiram efendilerimiz tüm hayatlarının merkezine her şekliyle Kelam-ı Kerim’i yerleştirerek, Kelam-ı Kerim’in anlaşılması ve yaşanmasını hayatın en büyük maksadı haline getirip bunun için yaşayarak en güzel örneği göstermişler. Bu hususları onları her konuda zirvelere taşımıştır. Maddi-manevi, dünya-ahirette üstün olmuşlar, aziz olmuşlar. Biz de dünya ve ahirette aziz olmak istiyorsak böyle mecnuni bir aşkla Kelam-ı Kerim’le hemhal olmamız, O’nun aleminin mukimi olmamız, derdimizin, dermanımızın O olması lazımdır. Rabbimizin, bizi de bu Şehr-i Kur’an’da hakkıyla istifade edenlerden kılması temennisiyle, vesselam.