Fatih Akman

İbnuzzaman Olarak Davayı Kuşanmak

28.02.2021 08:59:46 / Fatih Akman

İslam güneşi semada ışıldıyor; Mekke sokaklarında, çarşılarda, kulislerde, toplantılarda konuşuluyordu. Müşriklerin tüm tedbir ve engellemeleri hiçbir karşılık bulmuyor, İslam davasının safları yeni iman edenlerle genişliyordu. Müşriklerin mü’minlere karşı kaba kuvvete ve işkencelere başvurmaları mü’minlerin birbirlerine kenetlenmelerini, azim ve kararlılıklarını biliyordu. Nihayetinde mü’minler imanlarını perçinlemek, yeni gelen ilahi mesajlardan haberdar olmak ve ibadetlerini rahatlıkla yapabilmek için Hz. Erkam radiyallahu anh’ın evinde gizlice toplanmaya başladılar.

Günlerden bir gün, mü’minler güvenli olan bu evde bir araya gelmişlerdi. Aralarında Hz. Ebu Bekir radiyallahu anh da vardı. İslam davasını adeta tüm kâinata haykırma aşk ve heyecanı mü’minlerin yüzlerine yansımıştı. Gözleri ışıldıyor, kelimeler hallerini ifade etmede kifayetsiz kalıyordu. Tevhit davasını müşriklere açıkça ilan edecekleri an için sabırsızlıklarını dile getiriyor, Efendimiz Salallahu aleyhi vesellem’den kendilerine izin vermelerini istiyorlardı. Salallahu aleyhi vesellem başta henüz sayılarının az olduğunu belirttiyse de Hz. Ebu Bekir radiyallahu anh’ın ısrarı üzerine onlara izin verdi. Kalkıp hep birlikte Kâbe’ye gittiler. Hz. Ebu Bekir radiyallahu anh,  orada hazır bulunan müşriklere hitaben şöyle konuşmaya başladı.

“Bir olan Allah’a hamd ederim. Allah’a iman ebedî bir saadettir, inkâr ve puta tapmak ise pek kötü bir felakettir. Artık bu manasız Cahiliye âdetinden vazge­çin. Allah Resûlü’nün davetine uyun.” dedi.

Hz. Ebu Bekir radiyallahu anh’ın bu çağrısı, bayılıncaya kadar dayak yemesine mal olmuştu. Akşama kadar da kendine gelmedi. Akşam gözlerini açtığında merak ve endişe içerisinde etrafına bakındıktan sonra “Resulullah’a ne oldu?” diye sordu. Ölüm baygınlığı içerisinde bile düştüğü hal umurunda değildi, kendisini düşünmüyor; fakat Salallahu aleyhi vesellem’i soruyordu. Annesi Ümmül Hayr’in “evladım bir şey yiyip içmez misin?” sorusunu da ya duymamıştı ya da duymazlıktan gelerek “Resullullah nerede, onun durumu nasıl?” diye sormaya devam etti. Ailesinin Salallahu aleyhi vesellem’i gözleriyle görmeyinceye kadar gönlünün rahat etmeyeceğinehuzursuz olacağına ikna olmaları üzere etraf tenhalaşınca koluna girdiler, onu Erkam’ın evine götürdüler.

Hz. Ebu Bekir radiyallahu anh, Salallahu aleyhi vesellem’i görünce, “Anam babam sana feda olsun, yâ Re­sû­lal­lah!” deyip ağla­maya başladı. Re­sû­lul­lah da kendisini kucakladı, öptü. Onun bu hâli kendisine dokundu ve gözyaşlarına hâkim olamadı.

Hissemize Düşen

Birincisi: Müminlerin küfre karşı İslam davasını yaşatmak için zamanın, zeminin ve şartların gerektirdikleriyle kuşanması şarttır. İbnuzzaman olarak İslam davasının ihtiyacına hazır ve nazır olmamız gerekir. Sabır gerektiği zaman sabır taşına dönüşeceğiz; sır, gizlilik ve güvenlik söz konusuysa ketum olacağız. Cesaret ve mertlik lazımsa en önde olacağız. Ashabı kiram bedel öderken davalarını ve Salallahu aleyhi vesellem’i canlarından evla gördükleri gibi, biz de bedel öderken bile yegane endişemiz İslam davası olmalıdır.  

İkincisi: Unutmamamız gerekir ki batıl tahammülsüzdür. Genel itibariyle batıl, fikren Hakla mücadele etmemiştir. Bundan dolayı batıl davaların hiçbiri hiçbir zaman İslam davasının karşısına mertçe çıkıp fikren mücadeleyi benimsememiştir. Fikren mücadeleyi benimsediklerinde mutlaka kaybetmişlerdir. Daima İslam davasına karşı İblisin yolunda şeytani hile ve desiselere, iftira ve yalanlara başvurmuşlardır. İftira yalan ve dolanla İslam davasını engelleyemediklerinde bu sefer kaba kuvvete, şiddete başvurmuşlardır. Şiddete başvurduğunda da insafsız ve vicdansız olmuşlardır. Şiddete başvurduğunda maalesef onu hizaya getiren, onu merhamete getiren ve barış havarisine dönüştüren tek yol onu alt edecek bir gücün varlığı olmuştur. Bu durum mazide böyle olduğu gibi bu gün de böyledir, yarın da bu değişmeyecektir. Bu pencereden bakıldığında “Kuvvetli mümin, zayıf/güçsüz müminden daha iyi, daha üstün ve Allah’a daha sevimlidir.”(Müslim, Kader, 34; İbn Mace, Zühd, 4168)  hadisi ayrı bir anlam kazanıyor.

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar