Evet bugün ihmal ettiğimiz özümüze dönme zamanı kardeşler!
İhmal edip, ötelediğimiz davet ve tebliğe yeniden sarılma zamanı...
İhmal ettiğimiz aile ve çocuklarımıza örnek bir ebeveyn olarak yuvamıza dönme zamanı...
Sadece hatimlerle yetinip, hayatlarımızdan çıkardığımız Kur'an’ı hayatımıza ilmek ilmek dokuma zamanı...
Sadakattan uzak bir dille, sadece salavatla yetinip, adını andığımız muhabbet peygamberinin unutulmuş sünnetlerine ittiba zamanı...
İhmal edip, ertelediğimiz kitap okuma alışkanlığımızı güncelleme zamanı...
İhmal edip, bir köşede unutulmuş kardeşlerimize ensari yüreklerimizi açma zamanı...
Kırıldığımız, kırdığımız kardeşlerimize muhabbetle sarılma zamanı, zira "Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur." diyor Üstadımız...
Peki bizi bu hale getiren, bizi bizden koparan neydi? Gelin bu soruya nebevi dille cevap verelim.
"Dünya sevgisi bütün günahların başıdır."
Dünyevileşme toplumsal krizi beraberinde getiren bulaşıcı bir hastalıktır.
Dünyevileşme tehlikesini uzun asırlar önce Yahya bin Muaz, bakın nasıl can alıcı cümleler ile ifade ediyor:
"Ey insanlar! Görüyorum ki evleriniz Rum Kayserinin evlerine, lükse hayranlığınız Kisra'nın tutumuna, servet peşinde koşmanız Karun'un anlayışına, saltanatınız Firavun saltanatına, nefisleriniz Ebu Cehil nefsine, gururunuz Ebrehe'nin gururuna, yaşayışınız sefihlerin yaşayışına benziyor. Allah için söyleyin bana, ümmet-i Muhammed'den olanlar nerede?"
Dünyevileşme arzusu bizi özümüzden koparıp, Dünya girdabın da çırpındıkça batırdı. Rahata erdikçe, rehavet kapladı özümüzü, paslandı kalplerimiz, kirlendi gönül evlerimiz, zira dünya ve içindeki meşgaleler bizi bizden kopardı. Kendimizi kaybettiğimiz gibi, çalışma heyecan ve aşkımızı da kaybettik.
Eee kişiyi harekete geçiren iman, aşk ve heyecandır. Maneviyatımıza sürekli takviye güçle destek vermemiz lazım. Zira nasıl ki, bedenimizin yemeye, içmeye ihtiyacı varsa, ruhumuzun da gıdaya ihtiyacı vardır. İşte bu maneviyatımızı güçlendirmek için de, tıpkı Uhud günü Dünya ve dünyalıkları eteklerinden silkeleyip, Cennete koşan Enes bin Nadr misali, fani olana değil, Bâkî olana doğru koşmalıyız. Muvakkat zevkler uğruna, muhakkak olan lezzetleri ve Cennetleri feda etmemeliyiz.
Bu Dünya denizinde boğulmamak için bizi sahili selamete ulaştıracak tek yol, Aziz İslam davasıdır. Bu gemiye sığındıkça sahili selamete ulaşabiliriz ancak.
Şunu asla unutmayalım ki, her birimiz Aziz bir davanın temsilcileri olarak kendimizi yetiştirmek durumundayız.
Davamızın hatırına bir Ümmete yetecek şefkat, merhamet, zarafet, letafet ve anlayışa sahip olmamız lazım. Her birimiz bu Aziz davanın anası olmalıyız, nasıl ki, bir ana evladı için her türlü fedakarlığı gözünü kırpmadan yapabiliyorsa bizler de aynen bir ana şefkatiyle sarılmalıyız davamıza ve davadaşlarımıza...
Tüm enelerimizi, egolarımızı bu davanın potasında eritip, fenafillah olmalıyız. Zira bizi biz eden aziz İslam davasıdır.
Bu kutlu yolda ilerlerken, belki de aşılmaz sandığımız yokuşlar çıkar karşımıza, belki de ayağımıza takılan ufak tefek dikenler, taşlar, engebeli yollar...
Tüm bunlara aldırmadan hedefe kilitlenip yola devam edersek işte o zaman yolun sonunda Cenneti cinan ve Cemalullaha kavuşuruz biizniAllah...
Fakat yolda dökülüp, "yoruldum, terledim, benden geçti, gençler yapsın, ben artık taşıyamıyorum" gibi olumsuz kavramlar bizi hergün biraz daha atalet ve iflasa sürükler. Bu nedenle ilk günkü gibi davamıza sıkı sıkı bağlanmalıyız ki, aramıza soğukluk girmesin.
Evet kardeşlerim bizim bağımlılığımız mala, mülke, yata, kata, masaya, kasaya değil Aziz bir davaya olmadıkça bizler kurtuluşa eremeyiz. Zira kurtuluş Muttaki Müminlerindir.
Hazın ve hızın çağı olan dijital bir ortamda iletişim ve ulaşım sorunumuz yoktur. Dolayısıyla aynı anda on binlerce insana ulaşma tebliğ etme imkanına sahibiz, fakat maalesef bizler bu nimetin kıymetini bilemiyoruz. Bu süreci doğru ve verimli yönetebilmek için, içimizdeki bazı korkuları yenip, Hakk’ın gür sesi olmalıyız. Bunun için de derdimiz dünya ve dünyalıklar değil, Aziz İslam davası olmalı. "İnsanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır." şiarı ve şuuru ile aşk ve azimle yola devam etmeliyiz. İnsanlığın kurtuluşu en büyük derdimiz ve davamız olmalı. Küresel sistemin çarkında köleleşmiş ruhları, Rabbin dergahındaki özgürlüğe, felaha ve feraha çağırmalıyız.
Haydi kardeşlerim yeniden dirilme zamanı! Cehalet paletleri altında ezilen gençlik bizleri bekliyor, sizleri bekliyor. O gençliğin kurtuluş reçetesi sizde, aksi halde ağırdan alıp, görevinizi ihmal ederseniz, küfür selinde boğulan her gencin vebali çok ağır olur. Rabbim bizleri ihmal edenlerden değil, imar edenlerden eylesin inşallah...
Selam ve dua ile...