1930'lı yıllara, Amerika'nın New York şehrinin görsellerine baktığımızda, bulutların etraflarında yüzdüğü: gökdelenlerin şehri bir sarmaşık gibi sardığını görürüz.
Asansörün icadı ve yeni inşaat teknikleri sayesinde ilk gökdelen, 1930'lu yılların çok öncesinden, 1884 yılında Chicago da yapılmaya başlanır.
Gökdelenlerin yükseldiği, tayyarelerin havada raks ettiği, devasa askeri gemilerin tarihin seyrini değiştiren savaşlarda kullanıldığı bu tarihlerde, Anadolu'da insanlar açlık ve yokluk içinde, çamurdan ve kaya parçalarından yaptıkları, bir insan boyunu geçmeyen mağaraya benzeyen tek odalarında veyahut keçi kıllarından yapılmış çadırlarda hayvanlarıyla beraber bir yaşam sürdürmeye çalışıyorlardı.
1907 yılında Osmanlıya karşı gerçekleştirilen Bitlis isyanında, isyancıların Ermeni zanaatkâr demircilere yaptırdıkları balta ve kılıç gibi, üş beş asır önce kullanılan savaş aletleri kullandıkları görülmüştü.
Osmanlının elindeki savaş aletleri de Bitlis isyancılarınkinden çok farklı değildi desek abartmış olmayız.
Osmanlının gerileme döneminde askeri, kültürel ve ekonomik alanlarında büyük bir sıçrayış yapan Avrupa, Türk aydınlarının aklını başından almış, adeta sarhoş edip, bir çekim gücü ve cazibe merkezi haline gelmişti.
Amerika kıtasını kasıp kavuran, yüz binlerce Kızılderili’yi katleden, milyonlarca Afrikalıyı köle olarak getirip çalıştıran Avrupalılar, kan ve ceset üzerinde, canavarca hislerle kapitalizmin temellerini atıp, yeni bir medeniyet (!) inşa ediyorlardı.
Avrupa ve Amerika'da yaşanan demokratik gelişmeler ve teknoloji, aydınlarımızı hücrelerine kadar etkisi altına almış, adına "muasır medeniyetler seviyesi" Türkçesi "çağdaş uygarlık düzeyi" denilen bir hedef belirlenmişti.
Sözde Avrupa'nın ilim ve tekniğini alarak, coğrafyamızı yeniden ayağa kaldıracaktık. Çağın gerisinde kalmadan, çağın dinamiklerini kullanarak ileriye gidecektik.
Sarhoşluklarının seviyesi nasıl bir akıl tutulması yaşattıysa, İlk önce "muasır medeniyet seviyesine" ulaşabilmek için tüm İslami değerlere savaş açılmış, ecnebinin adapsız adapları, kılık kıyafetleri, baloları örnek alınmıştır.
Anadolu halkını sefaletten kurtarma projeleri yerine, derin projeler hayata geçirilmiş sarık yerine Frenk icadı şapka getirilmiş, itiraz eden kelleler sarıklarıyla beraber uçurulmuştu.
İşgal edilmiş hiç bir İslam ülkesinde, ecnebiler Ezanı Muhammedi’ye dokunmamalarına rağmen, bu ülkede 18 yıl Ezan-ı Muhammedî Türkçe okunmuştur.
Arapça alfabe zor ve meşakkatlidir, Muasır Medeniyet hedeflerimize engeldir denilerek kaldırılmış, bize ne büyük yalanlar söylediklerini: Yaklaşık 40 bin karakter ve sembolden oluşan dünyanın en zor alfabesine sahip olan Çin devletinin dünyanın en büyük ekonomisi olduğunu görünce, daha iyi anladık.
Aradan 100 yıldan fazla bir zaman geçti. Everest'in zirvesi bile daha yakınmış gibi duruyor sanki bir ileri iki geri yaptığımızdan bir türlü kavuşamıyoruz. Teknolojik olarak Avrupa ve Amerika'nın ilk başladığı noktadayız.
Ahlak olarak nerelerdeyiz derseniz; bir Youtuber'ın sokaktaki farklı yaş gruplarındaki insanlara "İslam'ın ilk emri nedir?" diye sorunca, koca koca adamların kullandığı nefret dilini, umursamaz tavırlarını görünce, toplumdaki hızlı çürümeyi, iflası, yok oluşu, kimlik kaybını ve bozulmayı üzülerek seyrediyoruz.
Peygamberimizin (sallallahu aleyhi veselem) karış karış, adım adım Yahudi ve Hıristiyanları takip edeceksiniz diye buyurduğu zamanlara şahitlik ediyoruz.
Kitap ve sünnetin kazandırdığı özel ve güzel kimliği, yabancı ve kötü kimlikle değiştirmeyenlere selam olsun.
Selam ve dua ile...