Modern çağın kölelik araçlarından ve kapitalist sistemin en etkili ve sistematik tuzağı olan, küçük akıllı bir plastik parçası kredi kartı, ülkemizde 1990'lı yılların ortalarında yaygınlaşmaya başladı.
İlk çıktığı yıllarda, iş yeri sahiplerine belirli bir teminat karşılığında verilen kredi kartı memurlara verilmezdi.
O yıllarda geçinebilmek için pazarlarda limon satan, yaptığı alışverişlerin KDV iadesini devletten almak için esnafların kapısında fatura arayan, kimsenin kiralık ev ve kız vermediği memura; kapitalistlerde tüm kapılarını kapatmışlardı.
İnsan DNA’sını çözen kapitalist düzen, stratejisini değiştirip sokaklara, meydanlara stantlar kurdurup, çeşitli promosyonlar dağıtarak, ikna kabiliyeti yüksek elemanlarıyla, çalışan çalışmayan, akıllı akılsız herkese kart vermeye başladı.
Bakkaldan bir ekmeği borca alamayan, ceplerinde bir metelik olmayan adamlar ceplerinde onlarca kartın olduğu cüzdanlarla, paraları varmış psikolojisiyle ve özgüveniyle, omuzlarını gere gere dolaşmaya başladılar.
İlk başlarda "insan kendisini tutmayı bilirse gayet kullanışlı bir şey, ben de böyle bir insan olduğuma göre sorun yok" düşüncesiyle alınan, ancak belli bir süre sonra kart başvurusu yapan herkese "sakın yapma" diye nasihat ettiren," Ayağını yorganına göre uzatmanın önünde en büyük engeldir" kredi kartı.
Tam bir ay faizsiz kullanabileceğin bir kredi sunar sana kredi kartı. O bir ayın sonunda borcun tamamını ödersen beş kuruş faiz ödemezsin. Kesim tarihinde tüm limiti kullan, bir ay sonra tüm borcu öde, banka taş yesin. Oh ne ala memleket. Ama kazın ayağı hiç de öyle değil.
Genelde herkes kontrollü başlar kullanmaya. Ancak bir noktada alışkanlık haline gelir kart. Markete gidersin, iki üç parça ürün 400 lira tuttu diyelim, verirsin 400 lirayı nakit, "paramın 400 lirası gitti dersin," biraz da acı çekersin, aynı markete kartla gidersin, cebinden bir şey eksilmeyecek diye çılgınca, olur olmadık alışveriş yaparsın, verirsin kartı çekerler 4 bin lira, hiç umurunda olmaz, sanki ödemeyecekmişsin gibi gelir.
Piyasadaki ürünlerin sahipleri de, cebindeki kartın sahipleri de aynı adamlardır. Cebindeki karttan da yaptığınız çılgınca alışverişlerden de kazananlar aynı kişilerdir.
Pos makinesinin bazen işlem yapmadığı zamanlarda, ödemeyi nakit istediğimizde vereceği 50 lirayı, canından cımbızla parçalar çekilirmişçesine acı çekerek veren, ödemelerini kartla yaptıklarında ise haz alan müşterilerin bu psikolojik tutumlarına şahitlik ediyorum.
Kumar oynamak, uyuşturucu kullanmak, alkol kullanmaktan hiçbir farkı olmayan bir bağımlılıktır. Kart ile alışveriş ile para ile alışveriş arasında o kadar fark var ki! Bir de taksit seçeneği de önüne getiriyorlar ki harcaman daha da kolaylaşsın. Senin olan parayı sana harcatıp borç içinde yüzdürüyorlar.
Adamlar maaşının 4 kat fazlasını faizsiz 1 ay vadeli veriyor; ama 1 ay sonra bu borcu nasıl ödeyeceğin konusunda ipucu vermiyor.
"Güneş gözlüğü 5 bin lira, ama 10’a bölüyorlar!", "pantolon 2 bin lira ama 12 taksit var" diye diye aldığı malın parası sonuçta cebinden çıkmıyor zannedilen, tüm bunların sonucunda "ölümümden kimse sorumlu değildir" temalı intihar mektubu peydah olan, pişmanlıktır; kredi kartı.
Banka kimseye "ödeyecek durumu yok, o zaman biz bunu batık sayalım" demez, adama hayatı zindan eder, bitirir.
Ekstra gelene kadar sizi rüyalar âleminde zevk ü sefa içerisinde gezdirir.
Daha sonrasında ise sürüm sürüm süründüren, çekici olduğu kadar tefeci olan kredi kartı, insanın rahatsızlık duymadan gelirinden fazla harcamasına sebep olan bir üründür.
Kendisini daima kontrol altında tutmayı başaran istisna şahsiyetler bu klişeyi bozamazlar.