Dr. Bekir Tank

Lozan Antlaşması: Türk’ün hezimeti ve esareti mi yoksa Türk’ün zaferi ve Türkiye’nin tapusu mu? -1

23.07.2023 00:00:00 / Dr. Bekir Tank

Bilindiği üzere Lozan Antlaşması, Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri ile mağlupları arasında yapılan antlaşmalardan sadece bir tanesidir. Ancak bu antlaşmanın mağlup tarafındaki bizler, üzerinden yüz yıl geçtiği halde, onu enine boyuna tartışma erdemine erişemedik…

Çünkü üzerinden 100 yıl geçtiği halde hala cevabını veremediğimiz ve hatta sormaya bile cesaret edemediğimiz o kadar soru var ki…

İşte o sorulardan bazıları…

Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923’te imzalandığı halde neden hemen değil de 6 Ağustos 1924’te yürürlüğe girdi?

Galip tarafta yer alan İngiltere neden tıpkı diğer galipler gibi imzasını 24 Temmuz’da değil de bir yıl sonra attı?

İngiltere bu süre içinde Mustafa Kemal’den tavizler kopardı mı? Kopardıysa, nelerdir?

Ve hatta rengini İslam’dan alan Birinci Millet Meclisi’nin sona erdirilerek, onun yerine İslam’ı milletin hayatından çıkarmak amacında bir Meclisin oluşturulmasında… Gayrimüslim unsurların ve Müslüman olmayan Türklerin Müslümanları hızla tasfiye edip yönetimi tamamen ellerine geçirmelerinde… %99’u Müslüman toplumun etnik ve dini aidiyetleri üzerinden ötekileştirilerek içinden irtica ve bölücülük adlarında iki iç düşmanın ihdas edilmesinde… Bu bağlamda Müslümanların kıyımlardan geçirilerek mabetlerine tecavüz edilmesinde ve Müslüman Kürtlerin bir de inkâr, imha ve asimile edilmelerinde…  Hilafetin kaldırılmasında… Alfabenin değiştirilmesinde… Toplumun %1’ini oluşturan Gayrimüslimlerin resmen tanınarak, haklarının da anayasa ile korunmasında ve buna karşılık Müslümanların resmen tanınmamasında ve dinlerinin de devletin mutlak vesayeti altına alınmasında… ve Türkiye’nin kendine yetecek doğrultuda yol alan bir ülke olmak yerine galip devletlere bağımlı bir hal üzere yaşamasında galip devletler ve Lozan Antlaşması ne kadar belirleyici olmuştur?

Evvela şunu bilelim: İnsanlık tarihi boyunca galipler ile mağluplar arasında yapılan milyonlarca antlaşmadan bir tane bile gösteremezsiniz ki, mağlup taraf onu gönül rızası ile imzalamış olsun. Bunun içindir ki, sonraki süreçte galipler bu antlaşmaları korumak ve uygulamak/uygulatmak yönünde çaba sarf ederken, mağluplar da bu zayıf hallerinden bir an önce kurtulmanın çabası içinde olurlar. Mağlup taraf eğer imza koyduktan hemen sonra bu antlaşmayı sorgulama ve bu antlaşmadan kaynaklı mağduriyetlerini ve değişik şekillerdeki kuşatılmışlığını yarmak yoluna gitmiyorsa ya hala yenilginin travmasını atlatamamıştır ya da yöneticileri -isteyerek veya cebren- galiplerin yörüngesindedirler.

Sözü tekrar kendimize getirecek olursak…

Örneğin, tarihçisinden diplomatına ve iktidarından muhalefetine kadar hepsinin bugüne kadar yazdıklarına ve söylediklerine baktığımızda, ortada hamasetten, politik tarafgirlikten ve sığlıktan azade ve dahi yararları ve zararlarıyla birlikte dört başı mamur bir değerlendirme göremiyoruz…

Peki, neden?

Devam edeceğiz inşallah…

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar