Dr. Abdulkadir Turan

Bu, bir “azınlık” oyunudur

27.02.2015 09:31:00 / Dr. Abdulkadir Turan

İslam, Hicaz bölgesi dışına çıktığında Kürtler gibi etnik ve Süryaniler gibi dini azınlıklarla karşılaştı.

Yüzyıllardır zulüm altında yaşayan bu etnik ve dini azınlıklar, İslam`ı sevinçle karşıladılar. Kürtler ve çok sonra Arnavutlar gibi Müslüman olanlar, İslam`ın kendilerine sağladığı adil ortamın verdiği imkânlar ve büyük bir geleceğe sahip olma umuduyla motive oldular; İslam`ın cihad ve ilim ordularının öncü birlikleri içinde yerlerini aldılar.

Süryaniler gibi dini azınlıklar ise kısmen Müslüman oldular, Müslüman olmayanlar da İslam`ın kendilerine verdiği dinî ve ekonomik hürriyet içinde bir yaşam sürdürebilme imkânına ulaşmanın sağladığı huzurla, tıbba, ticarete ve sanatlara yöneldiler; büyük başarılarla ve kabul görmeyle tatmin oldular, tarihleri boyunca asla kitlesel bir isyan veya savaşın parçası olmadılar.

İslamî dönemde  “etnik azınlık” kavramı tarihe karıştı. Bütün Müslümanlar Arap, Fars, Türk, Kürt bir sayıldılar. Buna karşı etnik kökenli hiçbir üstünlük iddiası kabul görmedi, aksine bu yöndeki her tür iddia sert bir tepkiyle karşılaştı.

İslam hukukunda toplum, Müslümanlardan oluşan “hâkim toplum” ve gayr-i müslimlerden oluşan “azınlıklar” şeklinde sınıflandı. 

İslam`ın sağladığı, dini, hukuki, ticari ve sanatsal adalet ortamında bu azınlıklar Müslümanlar için hiçbir dönem büyük bir sorun oluşturmadılar. İslam, onları kendi öz dünyalarında hür bıraktı, onlara yaşam ve kültürlerini sürdürme hakkını verdi. Onlar da üretip gereksinim karşılayarak, vergi ödeyerek ve Müslümanların temel değerlerine saygı duyarak varlıklarını sürdürdüler. İslam toplumuna uyum sağlayan bu azınlıklar, kendi semtleri dışında açıktan içki içmediler, Ramazanda açık ortamda yemek yemediler, kadınları Müslüman mahallelerine başı açık girmeye kalkışmadı. 

Batı, güçlenmeye başladığı 16. yüzyıldan hemen sonra İslam dünyasındaki azınlıklarla uğraşmaya başladı. İlk çaba Katolikleştirme, sonraki çaba Protestanlaştırma yönündeydi. Bu çaba, 19. yüzyıla gelindiğinde Batı`nın siyasi ve ekonomik alanlarda İslam dünyasına karşı üstünlük sağlamasıyla İslam dünyası için bir soruna dönüştü. Ancak İslam dünyası günden güne zayıflamasına rağmen adeta ihanete karşı ilahi bir ceza olarak süreç, hep azınlıkların aleyhine gelişti. 20. yüzyılın başında Batı`nın kısa süren fiili işgalinden hemen sonra İslam dünyasındaki azınlıkların önemli bir bölümü Batı`ya göç etti. Böylece Lübnan gibi istisna yerler dışında İslam dünyasının dini azınlık problemi kalmadı.

Sovyetlerin çöküşüyle, 1990`lı yıllarda yeni arayışlara giren Batı, İslam dünyasında “azınlık üretme” projeleri geliştirdi. Elinde kayda değer Hıristiyan azınlıklar yoktu. Ancak Aleviler, Dürziler ve Pakistan`da yeni üretim Ahmediyeler gibi “dairenin dışında kalan” topluluklara oynama imkânı vardı. Bir de bizzat Batı`nın faşist ulusalcı sürecinin ve onun etkisindeki yönetimlerin mağduru olan Kürtler, Belluciler, Berberiler gibi topluluklar vardı.

Bu topluluklar,  İslam`ın güç kaybetmesiyle kazanımlarını kaybetmiş; İslam öncesinde olduğu gibi azınlık konumuna düşmüşlerdi. Başka bir ifadeyle ümmet, Batı`nın eliyle yenilip ırk üzerinden bir sınıflaşma oluşunca bu toplumlar azınlık sınıfına atılmışlardı.

Onlar, İslam`ın siyasi ve ekonomik olarak mağlup, Batı`nın galip olmasının mağdurudurlar. Ama Batı, tam zıddını iddia ediyor, onlara “Siz, İslam olduğunuz için mağdur oldunuz” diyor, bunu kabul ettirmek için ideolojik ihracat yapıyor,  o ihracatın neticesinde ortaya çıkan gruplara siyasi ve kimi yerde askeri destek sağlıyor.

Geçmişte Arnavutlar üzerinde oynayan ve önemli kazanımlar elde eden Batı, bugün Kürtleri İslam cephesinin karşı tarafına yerleştirmek için uygun düzenek arıyor. Bu yöndeki bir savaşı sosyal bir değişim oluşturup siyasi kazanımlar doğuracak şekilde uzun sürdürmenin projelerini uyguluyor.

Bir süre önce elinde Batı`nın en modern silahlarının bulunduğu DAİŞ (İŞİD) karşısında sarsılan Kürtlere “hava desteği” veren Batı, DAİŞ`in zayıflama belirtisi göstermesiyle bu “desteği” frenledi. Bu arada DAİŞ, cephe savaşından “vur kaç” savaşına geçti. Son dönemde Irak`ta Kürt köylerine karşı saldırılar düzenleyip yakaladıklarını demir kafesler içinde şehir meydanlarında sergiliyor, tekbirler eşliğinde dolaştırıp rencide ediyor. Daha önce 1970`li yıllarda Irak BAAS ordusu da yakaladığı peşmergeleri araçların arkasına bağlayıp şehirde gezdirerek canlı canlı yaktığı oluyordu. Ancak bu sefer yapılanın daha ağır tahribatlara yol açacağı hesaplanıyor. Öte yandan PKK`ye yakın Yezidilerin aynı örgüte karşı ve Bölgesel yönetimi zayıf düşürmek için Irak ordusuna katıldığı haberleri geliyor. Yine aynı örgüt bu hafta içinde Süryani köylerine saldırdı, haberler doğruysa elliye yakın kişiyi öldürdü, iki yüze yakın kişiyi de kaçırdı. Muhtemelen yarın öbür gün bunları “köle” diye pazarlara çıkaracaktır. Bu, bir “azınlık” oyunudur.

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar