Dünya kavramının bir astronomik terim anlamı vardır, bir de sosyal alan anlamı… Bu kavram, sosyal alanda bizde “ahiret öncesi hayat” anlamında kullanılırdı. Uluslararası güçler, yeryüzüne hâkim oldukları düşüncesine kapılınca “dünya” uluslararası sistem anlamında kullanılmaya başlandı. Neredeyse hepimiz, sosyal anlamda “dünya” deyince “uluslararası sistem anlamında” anlıyoruz. Onlara “dünya güçleri” diyor, âdete dünyayı yönetmeyi onlara bırakıyoruz.
İlk bakışta Müslümanların “dünya” kavramını uluslararası güçlerin anladığı anlamda kullanmasına bir zahitlik izi görülüyorsa da gerçekte bu, bir yenilgi psikolojisidir. Varlık sahibi olanın nimetten yüz çevirmesi, zühttür. Yoksul olanın varlığa ulaşmak istese de ona ulaşmadığında şikâyet etmemesi zühttür. Ancak yokluğu kabullenip çalışma azmini yitiren yoksulun çalışmak yerine “Çok şükür halime” demesi züht değildir.
“Uluslararası sistem”den kasıt, 2. Dünya Savaşı sonrasında oluşup Sovyet Rusya`nın çökmesinden sonra denge politikasından hegemonya politikasına yönelen Amerikan öncülüğündeki güçtür. Eski emperyalist Batı`nın mirasçısıdır. Siyonizmi sahiplenmeyi kendisi için görev bilen, siyonist karşıtlığını eski Batı ülkelerinde yaygın olan sokaktaki Yahudi karşıtlığına indirgeyip ona “anti-semitizm” diyen ve onun için ceza ön gören sistem... Yahudi mimarlığında oluşmuş ve Yahudi mantığı üzerine şekillenmiş, siyonizmi korumaya odaklanmış bir sistem…
Bu sistem, “toplum” kavramından nefret ediyor, artık karşısında toplum değil, fertleri görmek istiyor. Toplumları yıkacak her tür ekonomik girişimi, ahlak dışı girişimi, siyasi, sosyal yapılanmayı desteklemeyi kendisi için bir savunma hakkı olarak görüyor.
Ahlaktan yana olan her topluluğu düşman sınıfında sayıyor, kendi çıkarına ve nefsanî isteklerine odaklanmış ferdi(bireyi) ise kendisi için müttefik de olmaktan öte asker olarak görüyor, onların kurduğu gevşek kurumları desteklemeyi “savunma yatırımı” olarak kabul ediyor. Onların orta düzeyde bir eğitim alanlarını bile “demokrat, özgürlükçü aydın” diyerek terfi ediyor, onlara inanan azınlığı “halk” diye tanımlıyor. Bir toplumun bütünü bile onlara karşı olsa o toplum “halk” olmuyor, “henüz aydınlanmamış kitleler” denerek aşağılanıyor.
İnsan hakkı, o bir avuç aydının ve onların peşinden gidenlerin hakkı olarak tanımlanıyor. Bu sisteme karşı koyanların haklarından ise Yahudi olmayanların herhangi bir hakkından söz edilemeyeceği gibi onların haklarından da söz edilmiyor. Uluslararası sistem için hak sahibi olmak, önce uluslararası sistemi “dünya hâkimi” olarak meşru görmeyi gerektiriyor. Bunu kabul etmeyenler insan haklarından mahrum olmayı kabullenmiş oluyor.
Bu sistemin jandarması Amerika`dır, ideolojik ayağı Batı ve Kuzey Batı Avrupa`dır. Rusya, onun içinde eski yerini arayan henüz diskalifiye konumundan kurtulmamış bir güçtür. Çin, ona boyun eğmiş; onunla didişmekten korkan dev bir ürkektir.
Batı`nın eskiden bir Şark Sorunu vardı. Batı için Şark Sorunu, Doğu Avrupa`daki Osmanlı hâkimiyeti ve sonrası sorunuydu. Osmanlı, Doğu Avrupa`dan çekilince Şark Sorunu, Osmanlı`yı parçalama ve bölüştürme sorunu oldu. Osmanlı`nın dağılmasıyla Şark Sorunu isim değiştirdi; “Ortadoğu Sorunu” oldu. Batı için İslam dünyasının bütünü, ister Avrupa`daki Arnavutluk ve Bosna, ister Batı Asya`daki Türkiye, ister Güney Asya`daki Malezya, ister Kuzey Afrika`daki Mısır olsun Ortadoğu`dur. Bu kavram, “İslam Dünyası” kavramını unutturmak ve İslam dünyasına karşı düşmanlığı kavram saptırmasıyla gizlemek için kullanılıyor.
Batı, iki yüzyılı aşkındır bu kavram saptırması içinde yürüttüğü düşmanlığı sonuçlandıramamanın sıkıntısını yaşıyor. Çin, Japon diz çöktü; Kızılderili, Amerika için bir folklor malzemesi oldu, Güney Amerika`nın melezi bahçedeki yaramaz çocuğa dönüştü. İslam Dünyası ise bir türlü dize gelmedi.
Çünkü İslam Dünyasının elinde yol rehberi olarak Kur`an`ı Kerim ve Rasulullah`ın Sünneti var, İslam Dünyasının büyük geçmişi var. Dini işlerine karıştırmama iddiasındaki Batı için bu, yükseliş için ideoloji ve tarih varlığıdır. Batı, büyük bir tarihe sahip bir ideolojik varlıktan endişe duyar. Ancak böyle bir ideoloji üzerinde uygulama alanı bulacağı bir coğrafya bulmayınca ona karşı tedbir ihtiyacı hissetmez. İslam Dünyasının zengin ve geniş bir coğrafyası var. Geriye sadece insan unsuru kalıyor. Uluslararası sistem, işte bu insan unsurunun oluşmaması, oluşan kesiminin enerjisinin içerde tükenmesi için çalışıyor.
İslam Dünyası ise direniyor.