Dr. Abdulkadir Turan

Müslüman Kürt Aydınının Bunalımı!

20.04.2024 01:00:00 / Dr. Abdulkadir Turan

Tarihe bakıldığında bir “Müslüman Kürt alim” gerçeği vardır. Oysa bugüne bakıldığında bir “Müslüman Kürt aydın” gerçeği yoktur.

Alimlerimiz kendilerini inanç ve kavim buluşması içinde, bütünleştirici bir kimlikle tarif edebilmişken aydınlarımız bunu yapamadılar. Oysa İslam dünyasında bir “Müslüman Türk aydını”, “Müslüman Arap aydını”, “Müslüman İran aydını” gerçeği vardır ve bu, hep milliyetçi bir tarif değildir, aksine pek çok örneğinde gerçekliğe tekabül eden bir tariftir.

İnanç üst kimliği ile kavim kimliğini buluşturan bu tarif, ırkçı/milliyetçi bir boyuta ulaşmadığında İslam’ın evrenselliğini ihlal etmez, aksine İslam’ın evrenselliğini duyurur.

Müslüman bir Kürt, İslam dünyasında “aydın” konumuna çıktığında özel mekân ve durumlarda Kürtlüğünü ifade etse de kamusal alanlarda bütünleştiği toplumların aydın sınıfı içinde yer almış hatta oralarda yer almak için özel bir çaba harcamış ve bunu bir çıkar için değil, bir özveri olarak yapmıştır. Arkadaşları arasında “Kürdüm!” diyen bir aydın, kamusal alanda, hangi ülkenin vatandaşı ise o ülkenin aydınlarından birinden sayıldı, sayılmayı istedi, sayılmak için çaba harcadı. Orada sayıldığında ise kendi gerçekliğinden kopmanın huzursuzluğuna sürüklendi, dolayısıyla hedefe varış, onda gaye bunalımı oluşturdu.

Alimimiz, İslam tarihi boyunca dünyanın karşısına “kendi olarak” çıkmışken aydınımız “kendi olmak” ile ayrışma arasında ilişkilendirme yapanların duyarlılığını (!) dikkate almış ve “kendi olursa” Müslümanları bütünleştireceğini düşünmüştür. Oysa alimimiz, “kendi olmak”tan uzaklaşabildikleri için değil, “kendi olarak” kalmayı başardıkları için Müslümanların bütünlüğüne katkı sağlamış, Müslümanlar arasında bir mürşid ve sulh insanı olarak birleştirici halka olmuştur. Alim, “kendi olma” kimliğinden uzaklaştığında, ki buna pek çok misal getirilebilir, artık, o fonksiyonunu yitirmiş ve taraflardan birinin personeli hâline gelmiştir.

Aydın için de aynı durum söz konusudur. Aydınımız, ancak “kendi olursa” alimin farklı Müslüman toplumları buluşturma fonksiyonunu yerine getirebilir, “kendi olmak”tan çıktığında artık taraftır. Ki bugün Kürt olup da hatta Kürt olmamakla birlikte Kürt coğrafyasından gelmekle, aydın konumuna çıkan şahsiyetlerimizin büyük bir kısmı ya bertaraf olmuş ya da “kendi olma”yı terk ederek bir tarafın aydınlarından biri olmuştur.

Aydınımızın bu durumu, a. Kendisi b. Müslüman Kürt toplumu c. İslam ümmeti açısından yol açtığı ve mutlaka izale edilmesi gereken üç taraflı bir soruna yol açmıştır: 

                   1. Aydının kendisi açısından: Bunalım!

Müslüman Kürt aydını, kendisini konumlandırma açısından müphemlik sorunu yaşamakta ve bu müphemlik sorunu gittikçe onu bunalıma sürüklemektedir. Müslüman Kürt aydını konumunu ifade edememekte, kendisini destekleyecek bir seçkinler yapısı bulamadığı gibi, kendisini okuyup dikkate alan bir kitle bulduğundan da kuşkudadır. Konumunun müphemliği, onun işinin anlamını muğlaklaştırmakta ve anlam muğlaklığı, onu huzursuz etmektedir. Bu, velut bir huzursuzluk değil, tüketen, etkisizleştiren bir huzursuzluktur.

Türkiye’de özellikle son yedi-sekiz yılda yeni söylemle birlikte Müslüman Kürt aydınları daha farklı bir bunalım yaşamaktadır. Bir bölümü tamamen kabuğuna çekilmişken diğer bir bölümü arada durmakta, küçük bir bölümü ise kabul için yıpratıcı bir efor harcamaktadır. Hakikatte ise her üç kesim de Türkiye tarihinin en zor süreçlerinden birini yaşamaktadır. Zira iktidarla ilişkilendirildiklerinden muhalif toplum kesimlerine seslenme sorunu yaşamakta, iktidar nezdinde de yok sayılmaktalar. Bu, tamı tamına bir arada kalmışlık sorunudur ki bu tür bir arada kalmışlık, iman olmasa maazallah, Batı’daki neticelere bile yol açacaktır.

                   2. Müslüman Kürt toplumu açısından: Boşluk!

Alim, İslam toplumunun bir gerçeği olduğu gibi, aydın da bugünün dünyasının bir gerçeğidir. Gönül, ikisinin bir olmasından yanadır ancak bu, kısa sürede mümkün görünmemektedir.

Kürdün alimi, Müslümanlar arasında Arapçanın alanının daralması ve değişen diğer dünya koşullarında, sınırlı kalmaya mahkûm edilmişken, bir Müslüman Kürt aydını sınıfının oluşmaması, Müslüman Kürt toplumu açısından sakatlayıcı bir kusur oluşturdu. Ona karşı Sosyalist bir Kürt aydın tipinin oluşması, meseleyi Kürt toplumu açısından bir faciaya dönüştürdü. Bugün Kürt toplumu adına, Kürtlükle ilgileri sıfıra inmiş Sosyalist bohemler söz söylemektedir. Gençliklerinde hapishanelerde ahkam kesen bu kesim, bugün meyhanelerde kadeh tokuşturarak ve küresel değersizliğin her türüne sahip çıkmakla varlığını anlamlandırarak toplumunun bütün değerlerine hakaretler yağdırmakta, halkına duyduğu öfkeyi halkını modern köleliğe sevk ederek çıkarmaktadır. Neticede Kürt toplumu, onların kılavuzluğunda bohemlik ve değersizliğe mahkûm olmaktadır. 

                   3. İslam Ümmeti açısından: Yoksunluk!

Ulus devlet dünyasının çekişmeleri içinde herkes taraf olunca İslam Ümmetini buluşturacak sesler mumla aranır oldu. Her bir Müslüman ulus, her tür sorun karşısında bir diğerine bağırmakta, yiğitliğini de Batı’ya boyun eğmişliğini birbirinin tutumu ile açıklamaktadır.

Geçmişin buna benzer durumlarında Müslüman Kürt alimler, tarafları buluştururlardı. Örneğin Osmanlı başkentinde Kürt alimler, farklı toplum kesimlerinin ve onların yönetimdeki karşılıklarının buluşma mürşidleri, emin elleriydi. Osmanlı başkentinde dengenin devşirmeler lehine bozulması üzerine Müslüman Kürt alimler, Vanî Mehmet Efendi örneğinde, dengeyi sağlamak için, Türk unsurunu güçlendirmek için çabaladılar. Başaramayınca başkentten uzaklaşıp Şam, Kahire, Bağdat ve Medine’ye sığındılar. Bunun Osmanlıda yol açtığı sorun bugüne kadar irdelenmiş değildir.

Bugün İslam aleminde, o günlerin boşluğunu dolduracak bir Kürt alimi sınıfına ihtiyaç olduğu gibi, bir Müslüman Kürt aydını sınıfına da ihtiyaç vardır. Taraflardan birine ait olmamakla buluşturacak ve tarafların enerjilerini birbirleri aleyhine kullanmasını engelleyecek bir Müslüman Kürt aydın sınıfı.

Onun yokluğunun yol açtığı sorun, Müslümanlar arasında hissedilmekte, lâkin anlaşılmamaktadır. Halbuki 1960 öncesi Suriye, Ürdün, Lübnan, Mısır, Irak örnekleri incelendiğinde bir Kürt aydın tipinin buluşma işlevi gördüğü rahatlıkla anlaşılır. Türkiye’de de bir kesim için Hikmet Çetin’in “Hikmet Ağabey” örneği pek yabana atılır değildir.

Daha çok Batı yanlısı siyaset için kısmen de olsa işleyen bu mekanizmanın İslâmî atmosferde işlememesi, sorunlarımızın kaynakları arasında durmaktadır.

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar