Siyasette yer almak toplumun içinde bulunduğu hale topluma başka güçlerce öğretilen yanlış beğeniyle “Evet” demek değildir; toplumu değiştirmektir, toplumdaki yanlış beğeniyi imha edip onun yerine doğru bir beğeni koymaktır. Bu da toplumda batılın izalesi, hakkın inşasıdır
Her siyasi kurum topluma seslenir; toplumu etkilemeye ve toplumun desteğini kazanmaya çalışır.
Toplum her kurumun kim olduğunu, ne yaptığını, nasıl yaptığını merak eder ve o kurumla ilgili bir tanıma ulaşır. Ancak bu tanıma işlemi tek yönlü değildir.
Toplumun kurumla ilgili kanaati, kurumun kendisiyle ilgili tanıtımıyla kurum karşıtlarının kurumla ilgili propagandasının çatışmasından toplum zihninde kalan neticedir. Kurumun topluma sunduğu kendi kimliğidir, toplum zihninde kalan netice ise kurumun toplumdaki imajıdır. Tanıtımdaki başarı, kurumun kimliği ile toplumdaki imajı arasındaki uyum ile ölçülür. Toplumdaki imaj, kurumsal kimliğe ne kadar uygun ise tanıtım o ölçüde başarılı olmuştur.
Kurum en büyük gayesini(misyonunu), yakın hedeflerini(programını vizyonunu) topluma tanıtır. Kurum karşıtları, bu misyondaki samimiyet ve bu vizyondaki gerçeklilik hakkında toplumun zihnini bulandırmaya, toplumda kuruma karşı bir muhalefet, hatta bir nefret oluşturmaya çalışır.
Bu iki zıt etkinliğin çarpışmasından geriye bir toplumsal kanaat kalır. “İmaj” denen bu kanaat ya olumludur ya da olumsuz.
Ne var ki bu zıtlaşmada etkili olma ile imkanlar arasında her zaman doğru bir orantı yoktur. Karşıtların büyük imkânlara sahip olmaları, teknik araçları ve toplumu yönlendirme kabiliyeti olup belki de kanaati satılmış kişileri ellerinde bulundurmaları, toplumda kuruma karşı olumsuz bir kanaatin oluşacağı anlamına gelmez. Sosyal etkinlikler, bu kadar mekanik bu kadar matematiksel değildir.
TOPLUMUN VİCDANINI ETKİLEYEBİLMEK
Doğruluğu, iyiliği, güzelliği bulmak isteyen bir toplumsal vicdan vardır. Önemli olan, o toplumsal vicdanı bulabilmek, onunla doğru bir iletişim kurabilmektir.
Toplum vicdanı bir siyasi kurumda doğruluk, iyilik ve güzellik buluyorsa çoğu zaman kendini maddi etkenlerin etki alanından uzaklaştırır. O etkenlere karşı kulak tıkar ya da onlara karşı fiili bir muhalefete geçer. O maddi etkenlerin gücü arttırıldıkça, onların toplumda oluşturduğu aks-i amel (karşıt eylem) güçlenir. Kötülenen, dışlanan, tasfiye edilmek istenen kurum toplum nezdinde daha çok itibar kazanır.
Toplumsal vicdanın bu yönü, manevi olanın maddi olana karşı üstünlük sağlama imkanıdır. Yeni bir siyasi kurum, bu imkandan yararlandıkça alternatif olma olasılığını arttırır.
Bu, haksız güç sahiplerine karşı haktan yana olan zayıflara sunulmuş bir yoldur. Toplum vicdanını etkileyerek o yolu elde eden bir kuruma karşı, hiç bir saptırıcı propaganda etkili olamaz.
TOPLUMDA İHTİYAÇ OLUŞTURMAK
Toplum, yeni bir siyasi kurumla kendi ihtiyacı arasındaki ilişkiyi bulmaya çalışır.
Alternatif olmak, sanılanın aksine mevcut toplumsal ihtiyaca teslim olmak, daha doğrusu toplumun ihtiyacı olduğunu zannettiğine teslim olmak anlamına gelmez.
Siyasi bir başarı için toplumsal onayın aranmasına karşı çıkanların neredeyse hepsinin itiraz gerekçesi de bununla ilgilidir. Onlara göre toplumsal onayı aramak, toplumun ihtiyaç zannettiğine teslim olmaktır. Bunlar, işin aslından habersiz olmanın, bilmezliğin verdiği cesaretle “Toplumun onayını ararsanız yoldan çıkarsınız. Diyelim ki toplum kendisi için zararlı bir şeye ihtiyacı olduğunu zannetti. Siz de ona onay vermek zorunda kalırsınız.” diyorlar.
Toplumsal onayı aramak onların bildiğinden farklıdır. Toplumun onayını aramak asla toplumun her onayladığını onaylamak, her “ihtiyaç” dediğine “ihtiyaç” demek anlamına gelmez.
Toplumsal onayın aranışı, süreç boyunca doğru olanı topluma öğretmek, ardından o öğretilmiş doğruyu seçimlerle ona onaylatmaktan ibarettir.
O halde toplumsal onayın aranışında ilk aşama, topluma “Sen bunu kabul ediyor musun, etmiyor musun?” diye sormak değildir.
Alternatif bir siyasi kurum, topluma önce kendi doğrusunu anlatır; toplumsal vicdanın o doğruyu algılamasını, öğrenmesini, paylaşmasını, toplumun onun uğruna harcamada bulunmasını, fedakârlık etmesini sağlar ondan sonra toplumsal onayı bulmaya çalışır.
Kim ne derse desin bugünkü dünya düzeninde işleyen de budur. Biz buna “toplumda ihtiyaç oluşturma çalışması” da diyebiliriz. Bu ihtiyacı oluşturmak ancak tanıtımla mümkündür.
Toplum, bu tanıtımdan önce manevi değerlere ihtiyacı olmadığını düşünebilir. Dolayısıyla manevi değerleri her şeyin başında gören bir kurumu gereksiz bulabilir.
“Siyasi destek”, toplumun kuruma verdiği bir kredidir. Toplum, kendi ihtiyacıyla ilgili görmediği bir kuruma bu krediyi vermek istemez.
Ancak ısrarlı bir tanıtımla toplumsal vicdan uyandırıldıktan sonra o manevi değerlere “ ihtiyaç” demeyen toplum, manevi değerlerin kendisinin en önemli ihtiyacı olduğunu düşünmeye başlar; hangi siyasi kurum manevi değerlere sahip çıkıyorsa ihtiyaç duyduğu kurumun o kurum olduğunu bilir. Manevi değerlere sahip çıkan birden çok kurum varsa onlar arasında doğru çizgi, samimiyet ve başarı ihtimali yönünden karşılaştırma yapar, o karşılaştırmanın neticesinde tercihini ortaya koyar.
Kolaylıkla anlaşılacağı üzere burada olana teslimiyet yoktur, olmayanı oluşturma veya eksik olanı tamamlama, zayıf olanı güçlendirme ve ona onay arama yolu üzerinden onaylatma söz konusudur.
Alternatif bir siyasi kurum olmak; bâtılı önce toplumun zihninden ve kalbinden izale etmek, bunların yerine hakkı inşa etmek, ardından toplumsal desteğin sağladığı kolaylıkla bâtıla ait olanları günlük hayattan atma ve hakka ait kurumları inşa etmektir.
TOPLUM VİCDANI HAKKINDA YANLIŞ YARGILAR
Toplum vicdanı konusunda İslam dünyasında kraliyet rejimleri ve ulusalcı yapıların bir yanıltması söz konusudur.
Cahil bırakılmış halkı rüşvetle idare eden kraliyetler, toplumsal vicdanın çıkarcı olduğuna, rüşvetten etkilenmezse korkuyla yönlendirileceğine inanırlar.
Ulusalcı yapılar da toplumsal vicdanın “ahmak” olduğu, dolayısıyla ona uymanın “aptallık” olduğu propagandasını yaparlar.
Kraliyetler toplumla ilgili iddialarını kendilerine bağlı adamların dilinden farklı bir kılıf içine koyarak bunu halkı yönetime karıştırmamanın zorunlu gerekçesi olarak sunar.
Ulusalcı yapılar da bu propaganda ile toplumsal onayın aranmadığı diktatörlükleri “ilerici güçler” adı altında meşrulaştırma yolunu arar, zorbalığa sertifika çıkarır.
Her iki zorba kesiminin de öne çıkardığı toplumsal vicdan; uyandırılmamış vicdandır, hassasiyetini kaybetmiş vicdandır, satılmış, köleleştirilmiş vicdandır.
Özellikle Müslüman toplumlarda o vicdanın inancı ile davranışı farklı yönde olabiliyor. Onun imanı başka yönde, desteği başka yöndedir.
Bunun nedeni imanının gereği alanının (hakka yönelik desteğin) başarıya ulaşacağına dair umut taşımamasıdır.
Siyasette alternatif olmak, toplumsal vicdanı uyandırmaktadır. Toplumsal vicdanı uyandırmak o umudu oluşturmaktadır. Gerek inanç anlamında oluşturmak, gerek program anlamında oluşturmak... İkisinden sadece birini yapmak, İslami bir kurum için daima eksikliktir. İnançla sınırlı bir umut ne kadar güçlü olursa olsun fertlerin desteğini sağlayabilir ama toplumsal bir destek sağlamaz. Sadece programla sınırlı bir umut da toplumda geçici bir beğeni oluşturabilir ama kalıcı bir toplumsal destek sağlamaz.
Geleneksel İslam toplumlarında yaygın bir kabul vardır:
Bir toplumu yönetebilme yeteneğine ulaşanların bundan kaçması ürkeklik, toplumu yönetme yeteneğine ulaşmayanların yönetimi güç kullanarak ele geçirmeye çalışması fitne olarak kabul edilir.
Toplum, kendisini yönetme kabiliyetini kendisinde bulduğu bir siyasi kurumun bundan kaçtığını gördüğünde o siyasi kuruma olan güveni kırılır, o kurumdan uzaklaşır.
Buna karşılık yönetme yeteneğine ulaşmayan birileri yönetimi zorla ele geçirmek isteğinde toplumsal bir direnişle karşılaşır. Bu direniş, her zaman muhaliflerin direnişi değildir.
Bir kuruma karşı en sert olan, her zaman ona en düşman değildir.(1) Toplum, bir kuruma düşman olmadığı halde onun kendisine problem yaşatacağını düşündüğünde ona muhalefet eder ve onun iş başına gelmesiyle elde edeceği manevi-maddi kazançlarla kendisinin ödeyeceği bedel arasında bir karşılaştırma yapar. Toplum, ödenecek bedelin elde edilecek olanı karşılayacağına inanırsa bu bedeli verir. Dolayısıyla toplumun uhrevi ve dünyevi karşılığı öğrenmeye, onun büyüklüğünü kavramaya ihtiyacı vardır. Alternatif bir siyasi kurum, bu ihtiyacı karşılayacak olan bir kurumdur, ahiret ile dünya arasındaki bağı topluma kavratan bir kurumdur.
Söz konusu İslam olunca vaka, daima topluma doğruları anlatmaya, toplumsal vicdanı doğru yönde yönlendirmeye dayanır.
Topluma doğruları anlatmak, toplumun uyuşturulan, umutsuzluğa sürüklenen vicdanını uyandırmak...
Topluma inancıyla ameli arasındaki çelişkiyi izale etme imkanı tanımak...
Toplumun zihninde hakkı inşa etmek...
Manevi değerlerin toplumun en büyük eksiği olduğunu topluma kavratmak...
Hakkın hakim olduğu bir dünya için toplumda bir umut oluşturmak...
O büyük umut doğrultusunda etkinlikler yapmak...
O etkinliklerle İslami değerleri hatırlatmak, sevdirmek...
Toplumda bir sevgi bağı inşa etmek...
Doğru etkinliklere toplum adına destek vermek...
Yanlış adımlara toplum adına karşı çıkmak...
Bir topluluk, bu hayırlı hizmetlerden neden yoksun kalsın?
Bu toplumun fertleri bu hayırlı hizmetleri neden kendi şehrinde, kasabasında, köyünde bulmasın?
Toplum, neden her dönem “Ben, şimdi kime güveneceğim ki?” deme çaresizliğini yaşasın.
Devam edecek.
Not: (1). Resulullah(s.a.s)`in Mısır Mukavkısı`na gönderdiği Hatip b. Ebi Beltea “Bu Peygamber, insanları dine davet ediyor. Ona karşı en sert davrananlar, kavmi Kureyşlilerdir, en fazla düşmanlık gösterenler de Yahudiler...” diyerek toplumun tutumundaki sertlik ile düşmanlık arasındaki farkı dolaylı olarak ifade ediyordu. Toplumun sert bir karşılık vermesi, kitlesel bir düşmanlıkla karşılaşma anlamına gelmez. Toplumun umudu arttıkça sertliği sevgiye dönüşür. Oysa kindar düşmanlar, kurumun başarılı olacağına inandıkça ona daha çok düşman olur. Alternatif bir siyasi kurum bu farkı görür.