Dr. Abdulkadir Turan

Sosyal Medya Gerçekten “Sosyal” mi?  

04.08.2021 07:33:37 / Dr. Abdulkadir Turan

Geçmişte gündemden haberdar olanlar,  durumu ifade için “Gazetede okumuştum, radyodan dinlemiştim…” diyorlardı. Bugün “Twitter’den duydum, Facebook’tan okudum, İnstegram’da gördüm, Youtube’den izledim” diyorlar.

Medya bile artık sosyal medyadan takip ediliyor. Sosyal medya, medyaya sadece baskın gelmiyor. Aynı zamanda medyanın sesini rafine ediyor ve kendi ölçüleri içinde kitlelere aktarıyor. Müslümanların geçmişte medya ile yaşadıkları sorunlar göz önünde bulundurulduğunda bu, gözden kaçırılamayacak bir değişimdir.

Geçmişin medyasını, hiç tereddütsüz İslam dünyasının eski diktatörleri ile özdeşleştirebiliriz. O diktatörler ne kadar zalim, ne kadar ölçüsüzse geçmişin medyası bir kat daha zalim, bir kat daha ölçüsüzdü. Acaba medyanın yerini tutan sosyal medya kim? Diktatörlerin yerine gelen çok taraflı bir “halk idaresi” mi, yoksa Hüsnü Mübarek’in yerini alan es-Sisî diktatörlüğü mü?

Geçmişte medyanın, günümüzde sosyal medyanın gücünü düşündüğümüzde sosyal medyayı tahlil etmek ve sosyal medyanın bu yönünü belirlemek zorundayız. Analizimizde bu bağlamda medyanın yerini sosyal medyaya bırakması ve bunun neticeleri üzerinde duracağız.

MEDYA UYGARLIĞI

Batı uygarlığı dediğimiz Avrupa’da boy veren uygarlık aslında bir medya uygarlığıdır. Nasıl ki İslam okuma ve yazma ile özdeşleşmişse Batı uygarlığı da medya ile özdeşleşmiştir.

Batı uygarlığının serüveni matbaanın bulunması ve medyanın oluşumuyla başlamıştır. Batı’da oluşan medya, toplum içinde yeni bir iktidar desteği oluşturmuş, günün iktidarlarını baskı altına almış, nihayetinde onların yıkımına giden yolda önemli bir rol oynamıştır.  

Batı’da mevcut uygarlık yapısına dayanan iktidar mekanizması oluştuktan sonra ise medya o iktidar mekanizmasını ayakta tutan temel kurumlardan biri olarak var olmuş. Bununla birlikte o iktidarların etki alanını Osmanlı ülkesi gibi coğrafyalara taşımış, istilaları kolaylaştırmıştır.

Özetle, aydınlanmadan emperyalizme Batı uygarlığının hiçbir faaliyeti medyasız düşünülemez. Batı uygarlığı, bir sermaye ve sömürü uygarlığıdır. Sermaye ve sömürünün oluşumu ve büyütülmesi, bilgi ve algı gerektirmiştir. Medya, bilgi üzerinden algı oluşturması yönüyle, sermaye ve sömürünün oluşmasında, Batı’nın neredeyse silahlı kuvvetleri kadar, belki de daha aktif bir rol oynamıştır.

Günümüzde klasik medya veya geleneksel medya denen eski Batı medyasının önemli bir özelliği, bir iktidara veya iktidar karşıtı gruba ait olması, onun hesabına iş görmesidir.

Geleneksel Batı medyası, devleti yöneten iktidarın veya ona karşı muhalefetin yayın organıdır. Her iki konumda da medyanın bir sahibi vardır ve medya onun taleplerine uygun olarak faaliyet göstermiştir. Hatta o günün dünyasında bir medya organı, özel mülkiyet olsa dahi yine iki güçten birinden yanadır ve onun adına vardır. Medyayı takip eden kitleler, onun bu niteliğinin farkındaydılar, haberi ona göre algılıyorlardı. O dönemde çoğu zaman iktidar savaşları, aynı zamanda medya savaşlarıydı ve toplum, bunun farkındaydı.  

İslam dünyası bağlamında ise medya, ilk dönemde Batı’nın propagandasını İslam dünyasına taşıyan bir araçtır. Bilateşbih Hz. Peygamber salallahü aleyhi vesellem’in davetinde mektup ne ise Batı’nın İslam dünyasına kendisini duyurmasında medya odur. Ama Hz. Peygamber, insanları hür iradeleriyle baş başa bırakırken Batı, medya ile kitlelere farklı bir baskı yöntemi uygulamıştır.

Hz. Peygamberin amacı insanları kula kulluktan kurtarıp Allah’a kul etmektir. Batı’nın amacı ise Müslümanları Allah’a kulluktan kula kulluğa irtica ettirmektir.

Batı medyası bunun için toplumu vahiyden koparıp ideolojilerin etki alanına çekmeye çalışmıştır. Ama Batı medyası ve Batı etkisindeki medya, sadece vahiy ile uğraşmamış, vahye inanan insanla da uğraşmış, Müslümanı itibarsızlaştırıp devirmek, etkinliğini azaltıp diskalifiye etmek için sürekli onun aleyhinde yayın yapmıştır.

Geçmişin Türkiye medyasındaki İslam karşıtlığını da bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Müslüman kitleler de bunun farkındaydılar ve nesillerini medyanın yıkımından korumak için değerli bir mücadele verdiler. Nihayetinde kendilerini itibarsızlaştırmak için yayın yapan medyayı kendileri itibarsızlaştırmayı başardılar. Öyle ki henüz sosyal medya söz konusu değil iken Türkiye’de çoğu zaman merkez medya da denen geleneksel medya ölmüştü. Zira toplum “Gazete yazmışsa yalandır!” diyecek kadar medyayı güvenilirler listesinden atmıştı. Özellikle söz konusu İslam ve dindar kesim olunca medyanın diliyle konuşmak büyük ayıp sayılırdı. Medyanın diliyle konuşan kişiler, taraf sayılır ve medyaya itibar edilmediği gibi onlara da itibar edilmezdi.

Bugün artık o merkez medya hâlâ vardır ama artık daha çok sosyal medya aracılığıyla sesini duyurmaktadır.

Biz, medyanın sahiplerini biliyorduk ve ona göre vaziyet alıyorduk. Peki ya sosyal medya? Örneğin haber X gazetesinde çıkmışsa ona itibar etmeyiz. Ama ya aynı gazetenin üç muhabiri, sosyal medya imkânlarını kullanarak haber yayıyorlarsa o haberlere karşı nasıl bir tutum takınacağız? Bu noktada bir netliğin olmadığını görmek için büyük bir araştırmaya gerek yok herhâlde.

SOSYAL MEDYA SAHİPSİZ Mİ?

“Sosyal medya”, geleneksel medyanın küçük bir gruba ait olmasına karşı, topluma açık medya anlamında kullanılır.

Bir şeyin sosyal olması, aynı zamanda sahiplik açısından kamuya açık olması, kamuya ait olması anlamında bilinir. Dolayısıyla geçmişin medyasının dar sahipliğine karşı sosyal medyanın amme malı olması ümit edilir.

Öyle midir? İlk bakışta öyledir: Geleneksel medyanın sınırlı bir çevreden sınırlı bir yazar kesimine karşı, sosyal medya hepimize açıktır, dolayısıyla hepimizindir, hepimizin sesini karşılıksız olarak duyurur, sadece ekonomik yanı belli kişilere bakar.

Yine yüzeysel bir bakışta, sosyal medya, sosyal olmakla toplumun sesini duyuran bağlantısız bir aktivist gibidir. Dolayısıyla haber sosyal medyaya aitse ise aslında kimseye ait olmayan bağımsız bir sestir, haktan, adaletten yana bir yankıdır.

Ne yazık ki meselenin derinliğine bakıldığında gerçeklik bundan fersah fersah uzaktır. Zira ismen sosyal olan medya, hakikatte sosyal değil, belli bir yapıya aittir, toplumsal değil, dünyaya tahakküm edenlere ait özel bir sestir.

Geçmişin medyasında Yahudi karşıtı bir haber göremezdiniz. Bugünün sosyal medyasında da Yahudi karşıtı iki cümle yazdığınızda hesabınıza uyarı gelmektedir? Yine geçmişin medyası, sayfalarının önemli bir kısmını İslam düşmanlığına ayırırdı. Bugünün sosyal medyasında İslam’a yönelik her hakaret serbestçe yayımlanmakta, cezalandırılmak bir yana, bizzat ödüllendirilmektedir. Bu yanıyla bugünün sosyal medyası, geçmişin geleneksel medyasının sadece mini ekranlara yansımış biçimi gibidir. O günün medyası, İslam dünyası bağlamında uluslararası güçlere hizmet ettiği gibi, bugünün sosyal medyası da küresel güçlere hizmet etmektedir.  

Geçmişin medyası özel mülkiyet, bugünün sosyal medyası toplumsal ise bu kadar benzerlik neden? Bu sorunun cevabını sosyal medya platformlarının şirket sicillerinde bulmak mümkündür.

Güçlü sosyal medya yapılarından Twitter’in ortaklarından Biz Stone Yahudidir. İnstegram ve Watshab’ı elinde bulunduran Facebook’un sahibi, vicdanını israil’den yana satmış  bir Yahudi… Youtub’u da elinde bulunduran en güçlü arama motorlarından Google’un sahibi de yine Yahudi…

Burada Yahudiler lehine bir tekelleşmenin olduğu açık… Bu tekel, her bireye kendisini az çok duyurma imkânı verirken onu aynı zamanda ağı içine çekmekte ve kendi yayın politikasının bir tüketicisi hâline getirmektedir. Dolayısıyla sosyal medya kullanıcısı ağa katılırken aynı zamanda ağa takılmaktadır. Geçmişte siz para verip haber imkânlarından istifade ederken bugün ağa takılmayı kabul karşılığında haber imkânlarından istifade etmektesiniz.

Bu ilişki ortaya sadece reklamla ilişikli, büyük bir sermaye değil, aynı zamanda devasa bir güç çıkarmıştır. Geçmişte medya, iktidarlar yıkıp iktidarlar kurarken bugün sosyal medya, iktidarları bunaltıp devirebilmektedir.

Sosyal medyanın gücü açısından Batı tarihinde iki vaka bir tür test için kullanılmıştır: 2011 Londra isyanı ve yine 2011 New York Wall Street olayları.

Her iki vakada da sosyal meydanın hem kitleleri sokağa dökme hem sokağa dökülen kitleleri durdurma kabiliyetinin olduğu anlaşılmıştır. Bu netice, sosyal medyanın kontrol edilebilir bir silah olduğu kanaatini pekiştirmiş ve tabiri caizse onu siyasal ve sosyal vaka üretip yönlendirmekte seri bir silah hâline getirmiştir.

Şahi topu ve kullanışlı tüfek türleri, Osmanlı’yı Batı karşısında güçlendirdiği gibi, yine buharlı gemi, lokomotif, uçak ve tank, Batı’yı dünyanın diğer kesimleri karşısında öne çıkardığı gibi, sosyal medya da Batı’yı dünyanın diğer güçleri karşısında bir adım daha öne çıkarmıştır.

İslam dünyasında, Arap Baharı ve Gezi olayları, sosyal medyanın gücünü gösteren vakalar olarak tarihe geçmiştir. Arap Baharı’nda iktidarlar değişmiş, Gezi olaylarında ise vaka başarısız olmuştur. Ancak bu başarısızlık, küresel güçleri sosyal medyayı hükümetlere karşı silah olarak kullanmaktan uzaklaştırmamıştır.

Mesele sadece siyasal iktidarlar değildir. Sosyal medya, değerler iktidarının yıkılması için de bir silah olarak kullanılmaktadır. Geçmişte medya üzerinden İslam karşıtlığı yayıldığı gibi günümüzde de sosyal medyada ilgili hesap ve taglar özel yöntemlerle desteklenip öne çıkarılarak İslam karşıtlığı için kullanılabilmekte ya da evlilik karşıtlığının kitleler tarafından benimsenmesi sağlanmaktadır. Geçmişte medya üzerinden fuhuş reklamı yapıldığı gibi günümüzde sosyal medya üzerinden eşcinsellik normalleştirilmeye çalışılmaktadır. Dolayısıyla sosyal medya, farklı bir değerler sisteminin oluşmasında aktif rol oynayabilmektedir.

Eski Batı’yı Batı yapan bir yönüyle medyaydı. Bugünkü yeni Batı’yı temsil eden neo liberal ABD’yi de ABD yapan, ona ABD olma gücü veren bir yanıyla sosyal medyadır. Geçmişin yıkıcı Batı değerleri medya üzerinden yayılmış, kültürel istila yoluyla kabul ettirilmiştir. Bugünün daha yıkıcı neo liberal Batı değerleri de sosyal medya üzerinden yayılmak ve farklı bir baskı yöntemiyle kabul ettirilmek istenmektedir.

NASIL KARŞI KONABİLİR?

Geçmişte nispeten basit ve etkili yöntemlerle medyaya karşı koyabilirdiniz. Gazeteyi satın almaz, televizyonu açmazdınız. Böylece ailenizi medyanın şerrinden kısmen dahi olsa korurdunuz.

Halbuki 2021 yılı Ocak ayı verilerine göre, dünyada 4,66 milyar kişi internet kullanmaktadır. Bunun 4,20 milyarı sosyal medya kullanıcısı imiş. Yani dünya nüfusunun yüzde 53’ü sosyal medya kullanıyor. Türkiye’de ise Nisan 2021 verilerine göre toplumun yüzde doksanı, herhangi bir telefon sahibi. Yüzde seksen dokuzunda akıllı telefonun bulunduğu öne sürülüyor. Türkiye nüfusunun yüzde yetmiş ikisi internete ulaşıyor. Bir günde ortalama 7 saat 29 dakikayı internette geçirip, 2 saat 51 dakika sosyal medya kullanıyoruz. Ülkede aktif sosyal medya kullanıcısı sayısı tam 54 milyon. Yani ülke nüfusunun yüzde 64’ü sosyal medya platformlarını aktif şekilde takip ediyor.

Sosyal medyaya bu kadar açılmak, aslında sosyal medya üzerinden gerçekleştirmek istenen değişime o kadar açık hâle gelmektir.

Bu istenmeyen değişime nasıl karşı konur? Sosyal medyadaki müspet hesapların gücü ne yazık ki geçmişteki küçük İslâmî gazetelerin merkez medya karşısındaki gücünden daha çok değildir. Öyleyse ne yapılmalı? Hiç kuşkusuz, sorunlar çözümsüz değildir, zira insan, ilahi iktidar dışında herhangi bir muktedir güce mahkûm olmaktan uzak yaratılmıştır. Sosyal medyanın değerler karşıtı örgütlenmesine karşı da bir çözüm bulmak mümkündür.

İlgili Haberler Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar