“Ki, hakkın hak olduğunu tanıtsın ve batılı büsbütün yok etsin, varsın o günahkarlar istemesin” Enfal/8
Ayetin içeriği çok ehemmiyetli bir noktaya işaret etmektedir.
Batılın yok olmasını, Hakkın hak olarak tanıtılmasına bağlayan ayeti bu manada anlamaya çalışacağız. Hakkı tanımaktan sonra tanıtma gelir. Hakkı tanıtmak, tevhidi toplumun ihyasında temel esastır.
Tevhidin temel ve evrensel esaslarından biri de hak ile batılın birbirinden ayırt edilmesi hadisesidir. Bakara/256. Hak ile batılın iç içe ve yan yana olması mümkün değildir. Biri olunca diğeri vasfını ve tesirini kaybeder.
Kur’an bunu ‘ğay’ ve ‘rüşt’ kavramları üzerinden ele alır. Eğer bir toplumda “ğay ile rüşt” birbirinden ayrılmamışsa orada İslam ve onun fıkhı oturmamış demektir. Böyle ortamlarda, konular fıkıhtan çok, davet ve tebliğ üzerinden değerlendirilmeli. Böyle mekanlarda, dava adamı olanın, sokak hareketlerinden ferdi olan melbusat, mefruşat ve meşrubat gibi şeylerle meşgul olacağına, sistematik olarak olaya bakmalı, burada tağuti sistemden hesap sormalı. Eğer mücadele etmesi gerekiyorsa ki gerekir, bu mücadeleyi sistemin kendisine karşı yapmalı. Davetçilerimiz, kürsüden sokağa değil, millet meclisine seslenmeli.
Tağuti sistemin kendi kültürüyle yoldan çıkardığı şaşırmışlarla da uğraşmamalı. Peygamberlerin tebliğ ve davetine bakan her insan rahatlıkla bunu görebilecektir; Nebiler, sistemin şaşırtıp yoldan çıkardığı fakir fukara ile değil, bizzat tağutun kendisi ve onun kurduğu sistemle mücadele etmişler. O aldatılan fakirler Peygamberi taşladıklarında dahi peygamber (Taif’te olduğu gibi) onlara karşı tavrını bu manada değiştirmemiştir.
Yaygın veya hakim olan batılın yok olması için hakkın hak olarak açıklanıp tanıtılması hususunda aziz İslam ümmetine büyük görevler düşüyor. Konu hakkındaki ayet Enfal/8 nettir.
Hakkı tanıtmak, tebliğ ve davetten öncedir. Müslümanların aidiyet sorumluluğunu iyi bilmeleri gerekir. Bakara/143. Ayetteki vasat ümmet ve yapacağı şahitlik de budur. Yani İslam’ı yaşayarak üzerimizde taşımamız gerekiyor. Bugün Müslümanların en büyük sorunlarından birinin, aidiyet bilinç ve şu’urunun zarar görmesi olduğunu düşünüyorum. Hayatımızda yaşamadığımız İslam’ı başkasına anlatmak ne kadar doğru olur? Bakara/44 İslam konuşulan bir din olmaktan çok yaşanan ilahi bir nizamdır.
Bugün İslam dini, tağuti sistemlerin ceberruti baskısı ile yasaklanmıştır. İçinde bulunduğumuz topluma dini tanıtmamız gerekir. Hayatın her alanında yasaklanmış İslam’ı anlatmak çoğu zaman mümkün olmayabiliyor. O zaman dini hayatımızda yaşayarak topluma göstermemiz gerekir. Bu manada dinin gösterilebileceği tek alan, Müslümanın yaşam alanıdır. Bu alanda, adalet, eman, emniyet, sadakat, şefkat, yardımlaşma ve merhamet gibi insani değerler sistemindeki her bir yanlış adım direk olarak dinin kendisine sayılacaktır. Bundandır ki Müslüman ibadetlerini mescidlerden hayata taşımalıdır. Bunu yapamayanlar, Ma’un/5’te yuhalanmıştır. Ayette“ عن صلاتهم” -An- harfi cerde çok ince bir nokta vardır. O da tebid manasıdır. Yani, “An” harfi cer deki teb’id ile namaz-hayat ilişkisi tanımlanmıştır. Bunu yapmayan yuhalanmıştır. Namazın şart ve rükünleri cesedi, maksad ve gayesi ise ruhudur. Günlük hayata taşınamayan namaz ruhsuz namazdır. Namazı seccadeden alıp sokağa, iş yerine, yönetime, idareye ve hayatın her alanına taşımak şarttır. Yuhalanan namaz ruhsuz olan namazdır. Maun/4. Ümmetin bu konu üzerinde ciddi durması gerekir. “ ليحق الحق ، عن صلاتهم” ile beraber ele alarak Namaz kılındığı halde yuhalanmanın ne anlama geldiğini bir durup bin düşünmemiz gerekir.
İslam’ın hakim olduğu zamanda kişisel hatalar sahibi ile sınırlı kalabilir. Ama İslam’ın yasaklandığı ve din, tağuti sistemin baskısı altında iken, Müslümanın hatası direkmen dine sayılır. Çünkü din, Müslümanın omuzunda taşıdığı din şeklinde anlaşılacaktır. Müslümanın hayatında taşıdığından başka yerde dini görmek mümkün olmayabilir. Burası da yanlış olursa, dinin kendisi yanlışmış gibi görülebilir. Bu manada Mü’min davası ve iddiası olan ideal insandır. İktidar gücünü elde ettiğinde irade gücünü kaybetmez.
Böylece, içinde bulunduğumuz batılın yok olması için, dinin yaşanarak tanıtılması şarttır.