Kapitalist dünya görüşüne göre özgürlüğün, mutluluğun ölçüsü tüketmekten geçiyor. Kapitalist sistem insanı tüketimle tanımlıyor. Bunun için zihinlere “Tükettiğin ölçüde mutlu ve özgür olacaksın” düşüncesini kazıyor. Dünyanın bir tarafında insanlar açlıkla boğuşurken, bir yudum ekmeğe muhtaçken; Kapitalist sistem onların haklarını gasp edip olanca hızıyla üretiyor. Daha fazla kazanmak adına dünyanın yeraltı ve yerüstü kaynaklarını çılgınca sömürüyor. Eskiden bir ülkenin doğal zenginlikleri, o ülke için bir kalkınma vesilesi iken; şimdilerde uluslararası güçlerin işgalini gerektiren bir tehdit unsuru haline gelmiş.
Kişisel çıkarları ilahlaştıran Kapitalist Ekonomik Sistem üretim adına insanların haklarını gasp etmekle kalmayıp; yeryüzündeki tüm canlıları, tabiatı, ekini ve nesli katlediyor. Ürettiklerini pazarlamak adına kitle iletişim araçlarının eliyle insanları tüketime teşvik ve tahrik ediyor. Üretim adına dünyanın dört bir tarafında nice canlar kurban ediliyor, nice rızıklara el konuyor, nice namuslar kirletiliyor İslam diyarlarında. İçindeki canlılarla beraber denizler, okyanuslar ve toprak ifsat ediliyor.
Dünyanın bir tarafında açlar ve yoksullar; diğer tarafında yeryüzünün kaynaklarını olanca hızıyla tüketen ve stoklayan Kapitalist firavunlar ve yardakçıları. Hâlbuki yeryüzündeki nimetler yalnızca insanlara değil; tüm canlılara yetecek kadar yaratılmışken.
Toplumumuz Kapitalist Sistem neyi almaya teşvik ettiyse ihtiyaç olarak görüp yiyen, içen; moda olarak hangi eşyayı ve giyimi üretirse alan bir toplum haline geldi. Müslüman kendisini tüketimle tanımlayan, olanca hızıyla yeraltı ve yer üstünü tahrip eden bu sisteme karşı bir “La” direncini kuşanmalıdır. “La” bir direniştir, muhalefet etmek ve safını belli etmektir. Bu saf, israfın alabildiğine yaşandığı, gereklilikler ve zorunluluklar konusunda insanların şaşırtılıp algılarıyla oynandığı, tüketime tahrik edildiği bir zamanda tüketmemek ve tükenmemek için durulan bir saftır. Allah`ın Resulü (sav) ölünceye kadar sade bir hayat sürmüş, kendi zamanında gereklilik olarak sunulan yaşam şartlarına olanca hızıyla direnmiş, gösterişi andıran hiçbir şey onun yaşamında yer almamıştır. İslam diyarının bir hükümdarı olmasına rağmen; ihtiyaçlarını kendi zamanının hükümdarlarına ve krallarına göre belirlememiştir. Müslüman bu dünyada kendi Peygamberiyle yol alan bir yolcu olduğunu aklından çıkartmayıp; hayatının gereksinimlerini Allah Resulünü (sav) baz alarak belirlemeli, safını sürekli kontrol etmelidir.
Kur`an`da sık sık yer verilen israil oğullarının bir zamanlar dünyevileşerek günaha ve günahlara karşı duyarsızlaştığını, Allah davasını unutup da nasıl Yahudileştiğini unutmamalıdır. Sistemin planlı bir şekilde çalışarak; kendisini hayatının anlam ve amacını, davasını unutan, dünyalık bahanelere sarılıp; keyif ehli olan, devamlı görüntüsüne yatırım yapan, insanlara aldıklarıyla mesaj vermeye çalışan insan haline getirmeye çalıştığını unutmamalıdır.
En büyük zenginliği olan kanaatini çalmaya gelen hırsızlara önce gönül kapısını, sonra da evinin kapısını açmamalıdır.
Müslümanın evi, Kapitalist ekonominin bir tüketim merkezi haline gelmemelidir. Çünkü o ev Allah`ın rızasının kazanıldığı, doğru yolu işaret eden, hatırlatan bir kıblegâhtır. Sadeliğiyle insanlara istikamet, bakış açısı kazandıran bir kıblegâh. O kıblegâhta gösterişten bir eser olmamalıdır. Zamanın İsmaillerinin, Yahyalarının, Meryemlerinin, Musalarının yetişmesini isteyen anne-babalar oraya içinde onlarca zararlı madde ve necaset barındıran, sırf İslam Ümmetini ifsat için üretilmiş olan şekerleme, çitos, cips, çikolata, meyve suyu, kola gibi yiyecek ve içecekleri sokmamaya özen göstermelidir.
O ev neyin yanlış neyin doğru; neyin hak neyin batıl; neyin israf neyin ihtiyaç olduğunun belirlendiği bir istikamet yurdu olmalıdır.
Müslümanın evi Allah`ın ve yarattıklarının hakkının gözetildiği bir ümmet diyarı olmalıdır. Ümmetin derdinin dertlenildiği, onların acısını evin en küçük bireyi tarafından dahi hissettiği, ellerin yanık bir yürekle ümmetin kurtuluşu için açıldığı; yani vicdanların aktif olduğu bir ev olmalıdır.
O ev, Kapitalist sistemin kendisine sunduğu çikolatanın ambalajını daha çekici hale getirebilmek için atmosferin ve tabiatın ne kadar kirletildiğinin müzakeresinin yapıldığı, çocukların irade hakimiyeti kazandığı bir ev olmalıdır. Bunca tüketime tahrik edilmeye karşın tüketim putunu şecaat baltasıyla parçalayan; emniyeti harcamakta değil, Rabbine bağlanmakta bilen; maddi kazançları yüce değerlere adadıkça soylulaşacağına inanan bireyler o evde yetişmelidir. Müslümanın evi Allah`ın “Dur” dediği yerde durmanın, “Ol” dediği gibi olmanın, “Öl” dediği şeyin uğruna ölmenin provasının yapıldığı bir mekân olmalıdır.