Etrafımızda devamlı gençlerin aileleriyle, öğretmenleriyle, arkadaşlarıyla ve yolda gördükleri birileriyle dahi kavgalarına şahit oluyoruz. Karşımızda bir yan bakma yüzünden bile başkasının canına kıyacak kadar öfke patlaması yaşayan, kendi kıyametinin eşiğine gelmiş bir gençlik var. Kötü alışkanlıkların pençesine düşmüş, asileşmiş bir gençlik…
Allah`la bağlarını koparttıkça değersizleşen; şecaati kabadayılık, üstünlüğü güçte zanneden bir gençlik…
Dinlediği müziklerde aşk, melankoli, şiddet ve isyan duygularıyla med-cezirler yaşadıkça ruhu tahrip olan; oturması, kalkması bile dinlediği müziğe göre şekillenen, şarkı sözleri düzeyinde düşünen; en hayırlısını sevmemiş, sevememiş, tutkuların en acısına, en iç kanatanına, en bağımlısına, en tehlikelisine bağlanmış bir gençlik…
Merakı, heyecanı ve hayreti çalındığından denizin yarıldığını görse bile heyecanlanamayacak kadar basiretsizleştirilmiş; insanların acı çekmesini, savaşları, katliamları geyik muhabbetiyle geçiştirecek kadar duyarsızlaşmış bir gençlik…
Oyun konsollarında düşman öldürmekten, TV`de şiddet sahneleri izlemekten, kötülüğü içselleştiren, beyni şartlanan, vicdanı körelen, insanlık damarları kurumaya yüz tutmuş bir gençlik…
Seküler, rasyonel, liberal, fiziksel çeteler tarafından zihnine “Allah`la tüm bağlarını kopart ve özgür ol” düşüncesi dayatıldığı için Allah`dan uzaklaştıkça metafizik bir açlık hisseden, bu açlığı bir türlü tarif edemeyen, içinde devamlı yaşadığı bir boşluk nedeniyle kederli, yorgun ve amaçsız; derdini bir türlü anlatamayan, bunalımı bir hayat biçimi haline getiren bir gençlik…
Bunalımını kirlenmiş zihni ile anlamlandırmaya çalıştıkça, didikledikçe çözümü bulduğunu zannettiği yerde yeniden en dipte olduğunu farkedip anlamsızlıklar içinde boğulan bir gençlik…
Özgürlüğüne zarar gelir düşüncesiyle bir aileye mensubiyet fikrinden olanca hızla kaçan, ait olamama duygularını yaşayan; özgürlük zannedip kuyuya atlamış, kuyuda su yerine yılanlara ve akreplere sarılmış, her yanından etleri lime lime edilirken uyuşturulduğundan ruhundaki çığlıkların sesini bir türlü duyamayan bir gençlik…
Aşağlık kompleksiyle devamlı imajına yatırım yapan, varoluşunu başkalarının izlenimi üzerine bina ettiğinden şekilden şekile giren bir gençlik…
Modern dünyanın grafikleri, göstergeleri, anketleri, rakamları, puanları bu gençliğin acıklı halini yansıtamaz, ilaç üretemez. Ahlaksız bir hayatı özgürlük olarak tarif eden ahlaksız Batının ideolojileri bu gençliği bu anlamsızlıktan, tatminsizlikten kurtaramaz. Kişisel gelişim kitaplarıyla bu gençlik özgüveni, şecaati kazanamaz. Bu gençlik ancak İslam`la selamete kavuşur. Bizler kayıp olmaya sürüklenen, sosyal bir kıyamet yaşayan gençliğe bir iyilik aşısı yapmalıyız. Değişmeyi isteyen, fakat şaşırtıldığından neyi referans alması gerektiğini bilemeyen bu gençliği kurtuluş gemisine davet etmeliyiz. Onların kirletilmiş yüreklerini Kur`an`ın o temiz ve saf mesajları ile yıkayıp sakinleştirmeli; bulutlardan akan her damlanın insan için yaratıldığını, güneşin hergün insan için doğduğunu, yeryüzünde ve gökyüzünde yaratılmışların insana hizmet için var olduğunu hatırlatıp onları bu şerefli makamlarına sahip çıkmaları için bilinçlendirmeliyiz. Yaradana kullluk yaptıkları taktirde şeref ve izzet kazanacaklarının farkındalığını kazandırmalıyız. Eğer biz tembellik yapar da üzerimize düşenleri yapmazsak, ilaç olmazsak manevi yangınlar bizim evlatlarımızı da saracaktır. Gelin var gücümüzle gençliğin köleleştirilmiş ruhunu özgürleştirip onlardaki cevheri ortaya çıkartalım!
“Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik… “Zaman bendedir ve mekan bana emanettir!” şuurunda bir gençlik… “Kim var!” diye seslenilince sağına ve soluna bakınmadan, fert fert “Ben varım!” cevabını verici, her ferdi “Benim olmadığım yerde kimse yoktur!” duygusuna sahip bir dava ahlakını parıldatıcı bir gençlik… Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin bir gençlik…” (Necip Fazıl Kısakürek)