Hz. Peygamber’in (s.a.s.) vefatına doğru ortaya çıkıp, Hz. Ebû Bekir (r.a.) döneminde Müslümanlara karşı Yemâme savaşını veren ve bu savaşta yedi yüz kadar hafız sahâbenin şehâdetine sebep olan Müseylimetü’l Kezzâb’ın ordusunda bir kişi, Müseylime’ye: “Ey Müseylime! Vallâhi ben, senin yalancı olduğunu ve hiçbir şekilde peygamber olmadığını çok iyi biliyorum. Muhammed’in (s.a.s.) ise doğru ve emin olduğunu ve gerçek peygamber olduğunu da çok iyi biliyorum. Fakat ne yapayım ki sen bizim kabiledensin. Bu sebeple Muhammed’in (s.a.s.) tarafında değil, senin tarafında yer alacağım” diyor.
Allah Rasûlü (s.a.s.), bütün cin ve insanlara: “Eğer davanızda doğru iseniz Ku’an’ın sûrelerinden benzer bir sûre -ki en kısa sûre kevser sûresidir- getirin diye meydan okudu. On beş asırdır tüm cin ve insanlar benzeri bir sûre getirmekten aciz kaldı ve kıyamete kadar da benzer bir sûre getirmekten aciz kalacaklardır. Allah Rasûlü (s.a.s.) Kur’an gibi böyle bir mucize ile gelmiştir. Müseylime ise: “Ey kurbağa kızı kurbağa!..” gibi hiçbir anlam ifade etmeyen ve kendisini halkın maskarası haline getiren mısralar söylemiştir. Bu sebeple Müseylime’nin Hz. Peygamber (s.a.s.) ile kıyaslanması abes ile iştigaldir. Fakat yine de çok büyük bir taraftar kitlesi toplayıp Yemame savaşını gerçekleştirebilmiştir.
Müseylime’yi destekleyen ve sen bizim kabilemizdensin diyen kişinin karakteristik özelliği her zaman ve her dönemde aynıdır. Irkçılık ve kabilecilik adamın gözünü kör eder ve hakikati görmesine engel olur. Tarafgirlik, taraf olduğu kişilerin her türlü eksiğini görmemesine, her türlü kötülük ve eksikliğine pembe bir kılıf geçirmesine sebep olur. Bu sebeple taraftarlığını yaptığı kişilerin hiçbir eksiğini görmez. Hikmet ve delillerle yapılan bütün izahatlara rağmen o bildiğinden şaşmaz.
Garip ve üzücü olan ise, günümüz şartlarında namaz kılan, hacca giden, cami ehli olan ve hatta yeri geldiğinde gece namazı kılan kişilerin koyu bir tarafgirlik içinde olması, hakikati hiçbir şekilde görmeye yanaşmaması ve alenen dine düşmanlık eden kişilerin yanında yer almasıdır. Onlar için yatırım, gelişim, ekonomik darlık veya ferahlık önemli değildir. Ceplerine daha evvel aldıklarının beş mislide girse, yollarına altın da döşense ve daha evvel yirmi saatte gidebildikleri yere iki saatte de gidebilecek imkânlara kavuşsalar da yine bildiklerinden şaşmazlar. Çünkü tarafgirlik onların basiretlerini tamamen kapatmış ve onların hakkı görmelerine mani olmuştur.
Acı olan ise, eğer bir şekilde basiretleri açılıp tabi olduklarının yolundan dönmezlerse, tabi oldukları ile aynı akıbete müstahak olacaklarıdır ve o zaman ki pişmanlığın kendilerine fayda vermeyeceğidir. En üzücü olan ise, Müseylime’nin ordusu gibi bu taraftar kitlesinin kalabalık ve azımsanmayacak sayıda olmasıdır.
Buna rağmen, biz davetçilere düşen yılmadan hakkı anlatmaya devam etmektir. Fert, fert, toplu, açık ve gizli yılmadan onları yanlış oldukları yoldan döndürmektir. Bunu Kur’an’ın âyetleri ile ve hikmetli sözlerle sabırla devam ettirmektir. Kalpler Allah’ın elindedir.
Mevla’m bizleri ve tüm halkımızı doğru ve hak olan yola sevk etsin ve doğru yoldan ayırmasın inşallah.