Allah kimi sever diye bir soru sorduğumuzda, âyetler ışığında birkaç farklı başlıkla bu soruya cevap verebiliriz. Ama biz bundan ziyade bu yazımızda Allah’ın sevdiği kullarından olan Muhsinleri ele alacağız.
Muhsin, ihsanda bulunan kişiye denir. İhsan ise hüsn kökünden türetilmiş bir masdardır. Genel itibariyle başkalarına iyilikte bulunmak ve yaptığı işi güzel yapmak gibi anlamlara gelir.
Bir işi yaparken en iyi bilgi ve tecrübe ile yapmak, en iyi işi ortaya çıkarmak ihsandır. Buna işin hakkını vermek de denilebilir. Allah (c.c.) Bakara Sûresi 195. Ayeti kerimede “..yaptığınızı güzel yapın. Allah güzel yapanları (Muhsinleri) sever” buyurmaktadır.
Hangi işi, görevi ve mesleği icra ediyorsak edelim eğer o işin hakkını veriyorsak muhsiniz. Yok, eğer işin hakkını vermiyorsak muhsin değiliz.
Bir imam olarak imamlığımızı, bir öğretmen olarak öğretmenliğimizi, bir doktor olarak doktorluğumuzu en iyi şekilde hakkını vererek icra ediyorsak muhsiniz. Yine bir marangoz olarak marangozluğumuzu, bir tamirci olarak tamirciliğimizi veya bir aşçı olarak aşçılığımızı en iyi şekilde hakkını vererek yapıyorsak muhsiniz.
Seçime gittiğimiz şu günlerde iş ve meslek olarak öne çıkanlardan birisi gazetecilik, habercilik ve haber yorumculuğudur. Bu görevleri objektif, siyasi fikir ve taraf olduğumuz düşüncenin etkisinde kalmadan, hakkaniyyet ve adalet ölçüleri içerisinde icra ediyorsak muhsiniz. Yok, eğer taraf olduğumuz düşünceyi haklı çıkarmak adına bin dereden bin su getiriyorsak o zaman Muhsinlerden değiliz.
Muhsin olma vasfı hayatımızın tamamını ilgilendiren bir vasıftır. Sadece icra ettiğimiz iş, görev veya meslek ile ilgili bir şey de değildir.
Bir baba olarak babalığımızı, bir anne olarak anneliğimizi veya bir evlat olarak evlatlığımızı en iyi şekilde yerine getiriyorsak muhsiniz.
Bir kul olarak kulluğumuzu, bir Müslüman olarak Müslümanlığımızı en iyi şekilde yapıyorsak muhsiniz.
Ramazan ayı içerisinde olduğumuz şu günlerde orucumuzu, yeme, içme ve cinsel münasebeti terk etmenin ötesinde sadece Allah rızası içerisinde, beyin, zihin, göz, kulak ve dilimize de oruç tutturuyorsak muhsiniz. Yok, eğer orucumuz, sadece yeme, içme ve cinsel münasebeti terk etmekten ibaret ise muhsin değiliz. Yine namazlarımızı en iyi şekilde ikame ediyorsak, zekâtımızı kuruşu kuruşuna hesaplayıp veriyorsak muhsiniz ve inşallah bu muhsin olma vasfımız ile hidayete ve felaha erenlerdeniz. Çünkü Allah (c.c.) Lokman Sûresinin ilk beş ayetinde:
“Elif, lam, mim. İşte bu ayetler güzel davrananlar (muhsinler) için bir hidayet rehberi ve rahmet olmak üzere inen hikmet dolu kitabın ayetleridir. Onlar, namazı kılarlar, zekâtlarını verirler ve ahirete de kesin olarak iman ederler. İşte onlar Rableri tarafından bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de onlardır” buyurulmaktadır.
Muhsin olma hangi açıdan ele alınırsa alınsın, kişiyi muhsin yapan Allah’a olan imanın kuvvetidir. Gerek iş, görev ve meslek icra edilirken, gerek aileden bir birey olarak ailedeki rolünü icra ederken, gerek kulluk vazifesini icra ederken Allah’tan hakkıyla korkuluyorsa o iş, görev, meslek, rol veya kulluğun hakkı verilir ve muhsinlerden olunur. Yok, eğer iman zayıf ise ve Allah’tan hakkıyla korkulmuyorsa bunu yerine getirmek imkânsızdır. Bunun özünü Allah Rasûlü (s.a.s.) Cibril hadisinde bize şöyle tarif ediyor.
Cebrail’in (a.s.) ihsan nedir sorusuna, Allah Rasûlü (s.a.s.): “Allah’ı görüyormuşçasına kulluk etmendir. Eğer sen onu görmüyorsan da o seni görüyor” cevabını veriyor.
Mevla’m bizi Muhsinlerden eylesin inşallah. Âmin.