Hz Sad b. Ebu Vakkas Kimdir? Hz Sad b. Ebu Vakkas'ın Sözleri!

Aşere-i mübeşşereden kumandan sahâbîlerden olan Hz Sad b. Ebu Vakkas kimdir ve Hz Sad b. Ebu Vakkas'ın Sözleri çaşitli araştırmalara konu olmuştur.

Ekleme: 17.06.2021 12:31:04 / Güncelleme: 17.06.2021 12:31:04 / İslam
Destek için 

SA‘D b. EBÛ VAKKĀS
سعد بن أبي وقّاص
Ebû İshâk Sa‘d b. Ebî Vakkās Mâlik b. Vüheyb (Üheyb/Vehb) el-Kureşî ez-Zührî (ö. 55/675)

 Müellif:
İBRAHİM HATİBOĞLU
Milâdî 592 yılında Mekke’de doğdu. Nesebi Benî Zühre’den olan babası vasıtasıyla Kilâb b. Mürre’de, Benî Ümeyye’den olup İslâmiyet’i kabul etmeden ölen annesi Hamne bint Süfyân b. Ümeyye vasıtasıyla Abdümenâf b. Kusay’da Hz. Peygamber’in nesebiyle birleşir. Dedesi Vüheyb b. Abdümenâf b. Zühre, Resûl-i Ekrem’in annesinin amcası olduğu için Resûlullah Sa‘d’a “dayı” diye hitap ederdi. On yedi veya on dokuz yaşında iken İslâmiyet’i kabul etmesi üzerine annesi dininden dönmediği sürece onunla konuşmamaya ve yemek yememeye ant içti; fakat Sa‘d dininden dönmeyeceğini söyledi. İslâmiyet’in ilk yıllarında müslümanlarla alay eden bir müşriği yaraladığı için İslâm uğrunda ilk kan akıtan kişi diye anıldı. Hz. Peygamber’den önce Medine’ye hicret etti; Resûl-i Ekrem onu Mus‘ab b. Umeyr veya Sa‘d b. Muâz ile kardeş ilân etti. Râbiğ Seriyyesi ile Batn-ı Nahle Seriyyesi’ne katıldı ve Kureyş kervanına ilk oku o attı (İbn Sa‘d, III, 139). Harrâr Seriyyesi’nde kumandan olarak görev yaptı. Bedir Gazvesi’nde müşrik süvari birliğinin kumandanı Saîd b. Âs’ı öldürüp kılıcını Resûl-i Ekrem’e teslim etti. Daha sonra Hz. Peygamber ile bütün gazvelere katıldı. Uhud Gazvesi’nde attığı her oku hedefine isabet ettirdiği için Resûlullah ona atacağı okları birer birer verirken, “Anam babam sana fedâ olsun ey Sa‘d, at!” diye iltifat ederdi (Buhârî, “Feżâʾilü aṣḥâbi’n-nebî”, 15; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 41-42). Birçok savaşta ve Medine’de düşman baskınından korkulduğu zamanlarda Resûlullah’ın yanından ayrılmadı.

Hz. Ömer döneminde aktif görevler üstlendi. Irak cephesi başkumandanlığına getirildi ve Kādisiye Savaşı’nda (15/636) Sâsânîler’i ağır bir yenilgiye uğrattı. Sâsânîler’in başşehri Medâin’i fethettikten sonra Celûlâ Savaşı’nı kazandı; bölgede gerçekleştirdiği fetihlerle Sâsânî İmparatorluğu’ndan gelecek tehlikeleri ortadan kaldırdı. Ardından Hz. Ömer’in emriyle Kûfe şehrini kurdu ve Kûfe valiliğini yürüttü (17-21/638-642). Ganimetleri paylaştırmada âdil olmadığı, gazâ işlerinde gevşek davrandığı ve namazları çok uzattığı gibi iddialarla halifeye şikâyet edildi (Buhârî, “Eẕân”, 95). Hz. Ömer kendisini suçsuz bulmakla birlikte fitnenin önüne geçmek için onu geri çağırdı. Hz. Osman devrinde 24 (645) yılında Hz. Ömer’in vasiyeti üzerine tekrar Kûfe valiliğine getirildiyse de hazineden aldığı borcu zamanında ödeyemediğinden Abdullah b. Mes‘ûd ile aralarında geçen tartışmanın müslümanlar nezdinde ihtilâfa dönüşmesi sebebiyle bir yıl kadar sonra görevinden alındı. Onun bu son görevi sırasında Rey isyanını bastırdığı (25/646) kaydedilmektedir. Daha sonra Medine yakınlarındaki Akīk vadisinde çorak bir araziyi satın alarak ihya etti ve oraya yerleşip çiftçilikle meşgul oldu. Hz. Osman’ın şehid edilmesi olayında, Cemel ve Sıffîn savaşlarında tarafsız kaldı. Hayatının son yıllarında gözlerini kaybeden Sa‘d 55’te (675) Akīk’ta vefat etti. 54 veya 58 (678) yılında öldüğü de rivayet edilmiştir (a.g.e., III, 148). Cenazesi Medine’ye getirilerek vasiyeti üzerine Bedir Gazvesi’nde giydiği yıpranmış cübbesiyle kefenlendi ve Medine Valisi Mervân b. Hakem’in kıldırdığı cenaze namazının ardından Cennetü’l-bakī‘a defnedildi. Sa‘d’ın aşere-i mübeşşere ve muhâcirlerden en son vefat eden kişi olduğu belirtilmektedir.

Güçlü bir vücut yapısına sahip olduğu rivayet edilen Sa‘d haksızlıklara sert bir şekilde karşı koyardı. Gözleri son derece keskindi ve Araplar’ın usta binicilerinden biriydi. On iki evlilik yapmış ve kırk çocuğu olmuştur. İbn Sa‘d bunlardan on sekiz erkekle on sekiz kızın ismini kaydetmektedir. İlk müslümanlardan olan kardeşlerinden Umeyr Bedir Gazvesi’nde, Âmir Yermük Savaşı’nda şehid düşmüştür. Bir diğer kardeşi Utbe ise Uhud Gazvesi’nde müşriklerin safında yer almış ve Resûl-i Ekrem’in dişinin kırılmasına sebep olmuştur. İbn Hacer el-İṣâbe’de Utbe’nin hayatına yer vermişse de onun sahâbî olmadığını ifade etmiş (V, 259-260), hatta kâfir olarak öldüğü belirtilmiştir. Kız kardeşi Hâlide, Semüre b. Cündeb ile evlenmiştir. Umâre adında bir kız kardeşi daha vardır.

Ashap arasında seçkin bir yere sahip olan Sa‘d b. Ebû Vakkās sağlığında Resûl-i Ekrem tarafından cennetle müjdelenen on sahâbîden biridir. Hz. Ömer’in, vefatından önce aralarından birini halife tayin etmeleri için seçtiği altı kişilik heyette o da vardı. Ancak kendisi Abdurrahman b. Avf lehine bu görevden çekildi. Sa‘d’ın da içinde yer aldığı birtakım olaylar vesilesiyle bazı âyetler nâzil olmuştur. Bir kısım sahâbîlerin sarhoş oldukları bir sırada tartışmaları ve bu sırada Sa‘d’ın burnundan yaralanması neticesinde durumu Resûl-i Ekrem’e bildirmesi üzerine içkinin yasaklanması hususunda (el-Mâide 5/90), ayrıca Sa‘d’ın ve İbn Mes‘ûd’un aralarında bulunduğu, sabah akşam Allah’ın rızasını isteyerek dua eden altı sahâbînin müşriklerin isteğine rağmen Resûlullah’ın etrafından uzaklaştırılmaması (el-En‘âm 6/52) ve ganimet malından almak istediği bir kılıcı geri bırakması için Resûl-i Ekrem’in kendisini uyarması (el-Enfâl 8/1) vesilesiyle inen âyetlerle dinden dönmesi için annesinin tehditlerine boyun eğmediğinden, itaatsizliğe götüren konularda anne ve babaya itaat edilmemesi gerektiğine dair (Lokmân 31/15) nâzil olan âyetler böyledir. Sa‘d, hastalığı sırasında ziyaretine gelen Resûlullah’a bir kızı dışında mirasçısının bulunmaması dolayısıyla bütün malını vasiyet etmeyi düşündüğünü söyleyince Hz. Peygamber malının en fazla üçte birini vasiyet edebileceğini bildirmiştir (Müslim, “Vaṣıyye”, 5). Vefat ettiğinde 250.000 dirhemlik malı çıkmasına rağmen sade bir hayat yaşamıştır. Resûl-i Ekrem’in duasını aldığı için onun yaptığı bütün duaların kabul edildiği belirtilir (İbn Sa‘d, III, 139; İbnü’l-Esîr, II, 366-369). Uyguladığı askerî taktikler ve gösterdiği kahramanlıklarla İslâm tarihinin önde gelen kumandanları arasında yer almış ve “fârisü’l-İslâm” lakabıyla anılmıştır.

Hadis nakli konusunda titiz davranan Sa‘d b. Ebû Vakkās emin olmadıkça ve gerekmedikçe hadis rivayet etmezdi. Resûl-i Ekrem’den başka mânevî kardeşi Osman b. Maz‘ûn’un hanımı Havle bint Hakîm’den hadis nakletmiş, kendisinden çocuklarından Âmir, Ömer, Mus‘ab, Muhammed, İbrâhim ve Âişe; torunlarından Dâvûd b. Âmir, Karîn b. Âmir, İsmâil b. Muhammed, İbrâhim b. Muhammed, İsmâil b. İbrâhim b. Muhammed b. Sa‘d, Ebû Bekir b. Hafs b. Ömer b. Sa‘d; sahâbeden Hz. Âişe, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas; tâbiînden Saîd b. Müseyyeb, Ebû Osmân en-Nehdî, İbrâhim b. Abdurrahman b. Avf, Mücâhid b. Cebr ve diğerleri rivayette bulunmuştur. Kendisinden 271 hadis nakledilmiş, rivayetleri Kütüb-i Sitte ve diğer hadis kitaplarında yer almış, bu rivayetlerin önemli bir kısmı Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inde toplanmıştır (I, 168-187). Hadislerinden on beşi Ṣaḥîḥayn’da, beşi sadece Buhârî’nin, on sekizi Müslim’in el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’inde yer almıştır.

Sa‘d b. Ebû Vakkās’ın hadislerini Müsnedü Saʿd b. Ebî Vaḳḳāṣ adlı çalışmalarında Ahmed b. İbrâhim ed-Devrakī (nşr. Âmir Hasan Sabrî, Beyrut 1407/1987) ve Ahmed b. Amr el-Bezzâr (nşr. Ebû İshak el-Huveynî, Kahire 1413/1992) bir araya getirmiş, Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir, Fażlü Saʿd b. Ebî Vaḳḳās̱ (nşr. Sekîne eş-Şihâbî, Mecelletü’t-Türâs̱i’l-ʿArabî, III/11-12 [Dımaşk 1403/1983], s. 187-196) ve İbnü’l-Mibred Maḥżü’l-ḫalâṣ fî menâḳıbi Saʿd b. Ebî Vaḳḳāṣ (Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, nr. 3248/1) ismiyle birer eser kaleme almışlardır. Hilmizâde İbrâhim Rifat Târîh-i İslâm’dan Bir Sahîfe: Sa‘d b. Ebî Vakkās (İstanbul 1311, 1317), Abdülkādir Ahmed Tuleymât Saʿd b. Ebî Vaḳḳāṣ (Kahire 1961), Muhammed Abdülcevâd es-Sükkerî Baṭalü’l-fidâʾ ve’l-iḫlâṣ Saʿd b. Ebî Vaḳḳāṣ (Kahire 1965), Bessâm el-Aselî Saʿd b. Ebî Vaḳḳāṣ (Beyrut 1977, 1980, 1991), Abdülkayyim Shafak Hazarvi Hadrat Sad bin Abi Wakkas (Lahore 1981), Nasr Muhammed İbrâhim Saʿd b. Ebî Vaḳḳāṣ Ḳāʿidü’l-müslimîn fî maʿreketi’l-Ḳādisiyye (Riyad 1403/1983), Mahmûd Şelebî Ḥayâtü Saʿd b. Ebî Vaḳḳāṣ: Baṭalü’l-Ḳādisiyye (Beyrut 1990), Mahmûd Abdülfettâh Şerefeddin Ḳādisiyyetü Saʿd b. Ebî Vaḳḳāṣ ṣuver min büṭûlâtihâ ve ebṭâlihâ (Kahire 1991), Mehmet Baloğlu Sa‘d b. Ebî Vakkas (bilim uzmanlığı tezi, 1990, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü) adıyla biyografiler yazmışlardır. Irak fetihleri öncesinde Sa‘d b. Ebû Vakkās ile Hz. Ömer arasında cereyan eden yazışmalar Erşîd Yûsuf Humeydân tarafından yayımlanmıştır (Mecelletü Câmiʿati’l-İmâm Muḥammed b. Suʿûd el-İslâmiyye, Riyad 1421/2000, s. 397-488).

Sa‘d b. Ebû Vakkās’ın Vedâ haccında veya Mekke’nin fethi sırasında hastalanması üzerine ziyaretine gelen Resûl-i Ekrem ile malını vasiyet etmesi konusunda yaptıkları konuşma Batılı araştırmacıların ilgisini çekmiş, bu sebeple onun hayatını ve içinde mûcizevî olayların geçtiği bu rivayeti çalışma konusu yapmışlardır. Bunlardan bir kısmı şarkiyatçı geleneğini, bir kısmı da klasik hadis geleneğini esas almıştır. İftihâr Zamân’ın The Evolution of a Hadith: Transmission, Growth and Science of Rijal in a Hadith of Sa‘d b. Abi Waqqas adlı doktora tezi (1989, The University of Chicago) ile “The Science of Rijal as a Method in the Study of Hadith” başlıklı makalesi (Journal of Islamic Studies, V/1 [Oxford 1994], s. 1-34; trc. İbrahim Hatiboğlu, “Hadis Çalışmalarında Uygulanan Bir Yöntem Olarak Ricâl İlmi”, Hadis Tetkikleri Dergisi, I/1 [İstanbul 2003], s. 117-147), David S. Powers’ın “The Will of Sa‘d b. Abî Wakkas: A Reassessment” (Stvdia Islamica, LVIII [Paris 1983], s. 33-53) ve Marston Speight’in “The Will of Sa‘d b. A. Waqqas: The Growth of a Tradition” (Isl., L [1973], s. 249-267) adlı makaleleri burada zikredilmelidir.

Kaynak; TDV-Sad b. ebu vakkas maddesi

Sa'd Bin ebi Vakkasdan varid olan sözler
Hz. Sa’d Bin Ebi Vakkâs’ın son sözleri
Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden ve İran’ı fetheden ordunun kumandanı sağlığında Cennetle müjdelenen on sahabîden biri olan nesebi hem baba tarafından, hem de anne tarafından Peygamber efendimizle birleşen Hazret-i Sa’d, heybetli, orta boyda, esmer tenli, cesur, sözü, özü doğru büyük bir zattı. Çok cömert olup, sadeliği severdi.
Hazret-i Sa’d, Veda Haccı’ndan sonra hastalandığında, Peygamber Efendimiz kendisini ziyarete gelmişti. Sa’d hazretleri hastalığı şiddetlendiğinden duâ almak için Peygamberimize “Yâ Resûlallah siz Medine’ye döneceksiniz de ben burada ölüp dostlarımdan geriye mi kalacağım?” dedi.
Peygamber efendimiz de “Hayır! Sen bizden geri kalamazsın! Burada kalır da sâlih ameller işlersen, elbette onunla derecen artar, merteben yükselir. Umarım ki: Sen uzun zaman yaşayacaksın! Öyle ki senden, bir takım kavimler faydalanacak, bir takımları da mahrum kalacak” dedi. Ve “Yâ Rab! Eshâbımın Mekke’den Medine’ye dönüşünü tamamla!” diyerek duâ etti. Bunun üzerine iyileşti, şifâ buldu. Medine’ye döndü.
Ömrünün sonlarına doğru, gözleri görmez olmuştu. Bu halde iken Mekke’ye gelmişti. Mekke halkı etrafına toplanıp, “Bana duâ et, bana duâ et” deyince hepsine duâ ediyordu. Abdullah bin es-Sâib anlatır: “Ben genç idim, bir ara O’na yaklaştım ve kendimi tanıtmağa çalıştım. Beni tanıdı ve “Ben Mekke’nin en iyi okurlarından birisin” dedi. Ben de “Evet” dedikten sonra bir ara: “Amca senin duân makbul, herkese duâ edip duruyorsun, kendin için duâ etsen de gözlerin acılsa olmaz mı?” dedim. Sa’d gülümseyerek “Oğlum Allahü teâlânın benim hakkımdaki takdiri (gözümün görmemesi), gözümün görmesinden daha güzeldir” buyurdu.
Hayatının sonlarına doğru, Medine’ye yakın Akik denilen yerde hastalandı ve orada 675 yılında vefat etti. Mübarek cesedi Medine-i Münevvere’ye götürüldü. Namazını Medine Valisi Mervan kıldırdı. Son arzusu, “ Bedir Harbinde giymiş olduğum elbisesi ile defnedin” oldu. Sa’d bin Ebî Vakkas hazretleri, Cennetle müjdelenen on sahâbiden (aşere-i mübeşşereden) en son vefât edendir.

“Ey Anne, senin yüz canın olsa..”
Sa’d bin Ebî Vakkas hazretleri ilk Müslüman olanların yedincisidir. Annesi oğlunun Müslüman olduğunu duyunca ok sinirlenip, Onu İslâm dîninden döndürebilmek için çeşitli yollara müracaat etti. Oğlu Sa’d’ın kendisine karşı saygısını ve bağlılığını bildiğinden İslâm dîninden döndürebilmek için;
“Allahın, sana hısım ve akraba ile ilgilenmeyi, anne babaya daima iyilik etmeyi emrettiğini söyleyen sen değilmisin?” dedi. Hazret-i Sa’d da “Evet” dedi. Bunun üzerine annesi asıl maksadını bildirmek için şöyle söyledi:
“Yâ Sa’d! Vallahi, sen Muhammed’in getirdiklerini inkâr etmedikçe, ben açlık ve susuzluktan helâk oluncaya kadar ağzıma bir şey almayacağım. Sen de bu yüzden anne kâtili olarak insanlarca ayıplanacaksın.”
O güne kadar annesinin her isteğine boyun eğmiş, bir dediğini iki etmemişti. Allahü teâlâ ve Resûlüne bütün kalbiyle inanmış ve bağlanmış olduğundan bu îmân kuvveti üstün geldi, annesinin isteğini kabul etmedi. Annesinin yiyip içmediğini ve bunda inat ettiğini görünce, şöyle dedi:
“Ey Anne, senin yüz canın olsa ve her birini İslâmiyeti bırakmam için versen, ben yine dînimden vaz geçmem. Artık ister ye, ister yeme.”
Annesi Hazret-i Sa’d’ın dînine bağlılığını, îmânındaki sebâtını görünce şaşırdı, çaresiz kaldı. Yemeye ve içmeye tekrar başladı.
Sa’d bin Ebi Vakkas hazretleri ile annesi arasında geçen bu hâdiseden sonra Allahü teâlâ evladın anne ve babaya hangi hallerde tâbi olacağını, hangi hallerde tâbi olmayacağını bildiren Ankebût sûresi, sekizinci âyeti kerimesini göndererek;
“Biz insana, ana ve babasına iyilikte bulunmasını tavsiye ettik. Bununla beraber, hakkında bilgi sahibi olmadığın (ilah tanımadığın) bir şeyi bana ortak koşmak için sana emrederlerse, artık onlara (bu hususta) itaat etme! Dönüşünüz ancak banadır. Ben de yaptığınızı (amellerinizin karşılığını) size vereceğim” buyurdu.

“Anam, babam sana fedâ olsun!”
Hazret-i Sa’d bütün gazâlarda bulundu. Savaşlarda çok kahramanlıklar gösterdi. Uhud Harbinde de, müslümanların sıkışık durumlarında büyük bir metanetle çarpışmış, Peygamberimizin yanından hiç ayrılmayıp, düşmana karşı savaşmıştır.
Hazret-i Sa’d ok atmakta çok maharetliydi. Her attıağı ok isabet ediyordu. İslâmiyette, Allah yolunda ilk ok atan sahâbi olup, okçuların (kemankeşlerin) reisiydi. Uhud Harbinde, 1000’den fazla ok attı. Peygamberimiz tarafından, büyük iltifatlara ve duâlara mazhar oldu.
Peygamberimiz ok atarken Ona, “At ya Sa’d! Anam, babam sana fedâ olsun!” diye duâ etmiş, her ok atışında “İlahî bu senin okundur. Atışını doğrult.” “Allahım sana duâ ettiğinde Sa’d’ın duâsını kabul eyle” diye duâ etmiştir.
Peygamber efendimiz, hayatında “Anam, babam sana fedâ olsun” diye sadece Hazret-i Sa’d için duâ etmiş, bunun dışında hiçbir kimseye böyle duâ etmemiştir.
Hazret-i Âişe anlatır: Resûlullah gazvelerin birinde, geceleyin Medine’ye dönüp geldiğinde “Ne olurdu, sâlih bir kimse beni korumağı üzerine alsaydı!” buyurdu. Birden bir silâh sesi duyduk. “Bu kimdir?” buyurdu. “Benim, Sa’d bin Ebî Vakkas” dedi. Peygamberiniz “Seni buraya hangi şey getirdi” yâni buraya niçin geldin? buyurdu. Hazret-i Sa’d: “İçimden bir ses Resûlullah yalnızdır, korkarım ki, din düşmanları ona bir sıkıntı ve eziyet verirler dedi. Bunun için O’nu korumağa ve hizmetine geldim.” Bunun üzerine Resûlullah ona duâ etti ve uyudu.
Sa’d bin Ebî Vakkas hazretleri, Peygamberimize annesi tarafından dayı olurdu. Bunun için Peygamberimiz ona “Bu benim dayımdır. Böyle bir dayısı olan varsa bana göstersin” diyerek iltifatlarda bulunurdu.
Resûlullah her namazın ardından; “Allahım, korkaklıktan, cimrilikten sana sığınıyorum. Rezil bir hayata düşmekten, dünyanın ve kabrin imtihanınından sana sığınıyorum.” diye dua ettiğini bildirmiştir. “Duâ kabûl olmak için helâl lokma yiyin” hadis-i şerifini de rivayet etmiştir.
Peygamberimiz Sa’d bin Ebî Vakkas hazretlerine duâsı kabul olması için dua ettiğinden müslümanlar O’nun duasını almaya çalışırlardı. Düşmanlar da, her attığı ok isabet ettiğinden, çok korkarlardı.
Sa’d bin Ebî Vakkas hazretleri buyurdu ki: Hayatımda üç gün ağladım. Bunlardan biri, Resûl-i ekrem’in vefât ettiği zaman, ikincisi Hazret-i Osman’ın şehid edildiği zaman, üçüncüsü de Hakka sığınırken ağladım.” Yine buyurdular ki: “Bir kimse gündüz hatim okursa, melekler ona akşama kadar duâ eder. Gece okursa sabaha kadar duâ eder.”

Kaynak; İslam Kültür