Kürtler… Yüzyıllardır tarihin yükünü sırtlamış, çoğu zaman inkârla, bazen de ihanetle sınanmış bir halk…
İslam’ın gölgesinde kimlik bulan, direnişin ve aidiyetin adını Kur’an harfleriyle yazan bir halk…
Ama şimdi, başka bir sahneye çağrılıyorlar.
Bu kez mücadele İslam’a karşı.
Bu kez çağrı, “Laikliği kurtarın!” çağrısı.
Ve bu kez, düşman artık içeriden konuşuyor.
Tarihte Kürtler, Dinde Kürtler
Kürtler, modern tarihte ilk kez, İslam’la sahneye çıktılar.
İslam yayılırken Kürtler büyüdü.
Haçlılara karşı direndiler, Moğol istilasında dimdik durdular.
Safevilere karşı Osmanlı’nın yanında saf tuttular.
Kürt aşiretleri, İslam sancağının taşıyıcıları oldular.
Ama modern çağın “Batılılaşma” furyası gelince, bu bağlılık sorgulanır hale geldi.
Önce mirliklerini kaybettiler, sonra dillerini…
Ve en sonunda İslam’a olan sadakatleri, laikleşme projelerinin hedefi haline getirildi.
Sekülerleşme: Bir Proje mi, Bir Tuzak mı?
20. yüzyılın ortalarında yeni bir vaat çıktı Kürt gençlerinin karşısına:
“Dinden vazgeçin, haklarınıza kavuşun!”
Bu slogan, Türk solundan ayrılan Kürt sosyalistleriyle, Suriye BAAS’ı ve Fransız locaları arasında hızla yayıldı.
Dindarlıklarıyla bilinen bir halkın çocukları, camileri kapatmak, namazı yasaklatmak için yürür olmuştu.
Bazıları o kadar ileri gitti ki, kardeş evliliğini bile savunacak hale geldiler.
Bu bir kopuştu… Hem İslam’dan, hem gelenekten…
Ama aynı zamanda bir bilinç kırılmasıydı.
Zira bu projeyi uygulayanlar da, destekleyenler de Batı’ydı.
Ve “Kürtleri laikleştirelim” diyenler ile “Kürtlerin haklarını vermeyelim” diyenler aynı masadaydı.
Yeni Dünya, Eski Hesaplar
21. yüzyılın başında, yeni bir sekülerleşme dalgası geldi.
Bu kez Batı’nın öncüsü ABD idi.
Fransız locaları, Yeşiller, insan hakları örgütleri…
Hepsi bu kez tek sesle konuşuyordu:
“Laikliği Ortadoğu’da ancak Kürtler kurtarabilir.”
PKK ve benzeri yapılar bu çağrıyı büyük bir iştahla sahiplendi.
Öcalan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gönderdiği ifadesinde açıkça yazdı:
“Ortadoğu’da İslam’ı ancak biz bitiririz, bizi destekleyin.”
Bu sadece bir itiraf değildi.
Bu, Kürt halkı adına verilmiş bir taahhüttü.
Ama sorulması gereken soru şuydu:
Bunun karşılığında Kürtler ne aldı?
Savaşa Giden Yol ve Sessiz Kürtler
Kürtler, Suriye’de İslamcı akımlara karşı bir duvar gibi kullanıldı.
İran’da rejim değişikliği için umut oldular.
Türkiye’de hükümete karşı Batı’nın beklentisini taşır hale geldiler.
Ama ne otonomi verildi, ne eğitim hakları genişletildi.
Kürtçe hâlâ ikinci planda, kimlik hâlâ şüpheli, özgürlük hâlâ pazarlık konusu.
Laikliği kurtarmak için ön saflara sürülen bu halk, yeniden bir çatışmanın içine itilmişti.
Üstelik bu kez “düşman” dedikleri din, yüzyıllardır kimliklerini ayakta tutan İslam’dı.
Sorulması Gereken Sorular
Ey Kürt halkı…
İslam’a karşı savaş, size ne kazandırdı?
Laiklik uğruna verilen bunca can, bunca bedel size ne geri verdi?
Batı'nın silahıyla, yine Batı'nın hedefini mi vuruyorsunuz?
Bugün dünya yeniden dinine dönüyor.
Polonya, İtalya, ABD bile milli kimliğini dinle güçlendiriyor.
Peki ya siz?
İslam’dan kopmak bir tercih olabilir.
Ama İslam’a savaş açmak…
Bu sadece tarihsel bir hata değil, varoluşsal bir intihardır.
Kürtler, bir halk olarak tarihin zor sınavlarından geçti.
Ama şimdi önlerinde başka bir sınav var:
Kendi kimliklerini, inançlarını ve onurlarını satmadan var olmak…
Gerçek özgürlük, laikliği kurtarmakta değil; imanla yeniden dirilmekte saklı olabilir.