Doğruhaber - Mesut Tunce
Türkiye, her yıl binlerce festivale ev sahipliği yapan bir ülke. Kültür Bakanlığı 2025’te de bu gündemden uzak kalmamak için olsa gerek; 20 şehirde 8 ay sürecek sözde etkinliklerle dolu bir takvim hazırladı.
Bu etkinlikler için devasa reklam bütçeleri ayrılırken, sahneye çıkan sözde şarkıcılara da dudak uçuklatan ücretler ödeniyor.
Ancak ekonomik zorluklarla pençeleşen halkın cebinden çıkan vergiler, devasa sahneler, ünlü sanatçılar ve reklamlar için harcanırken, milyonlar hastane ve halk ekmek kuyruklarında sırasını bekliyor. Meselenin ifsat yönünü bir kenara bırakacak olsak bile, bu durumun adaletle bağdaştığını iddia edebilir miyiz?
Mesela:
2024’te düzenlenen festivallerden sadece birinin maliyetinin 50-100 milyon TL arasında olduğu hesaplandı. Bu rakam, sadece bir uluslararası müzik festivaline dayanıyor; Yani sahne kurulumları, güvenlik, reklam ve baş sanatçıların ücretleri dahil yaklaşık 100 milyon TL’lik bir bütçe. Dünya starlarının(!) tek bir konser için 1-2 milyon dolar (40-80 milyon TL) aldığı düşünülürse, yapılan 100 milyon TL’lik tahmin aslında az bile kalır. Buna ek olarak, Türkiye’de her yıl 1000’den fazla festival düzenleniyor. Varın hesabı siz yapın.
Bu para, halkın sırtındaki vergi yükünden karşılanıyor. Halkın gerçek ihtiyaçları ise göz ardı ediliyor.
Eğitimde fırsat eşitsizliği, sağlıkta erişim sorunları, işsizlik ve geçim derdi her geçen gün büyüyor. Toplumun çok küçük bir kesiminin ilgi gösterdiği festivaller için ödenek bulunabilirken, randevu bulamadığı için hastane ziyaretini aylarca ertelemek zorunda kalan vatandaşın derdine derman olunamıyor.
Yetkililer, vatandaşın bu ve benzeri taleplerine “ödenek yok” diyerek kulak tıkıyor, öte yandan parayı ifsat edici festivallere aktarmakta tereddüt bile göstermiyor. Yok mu burada bir terslik.
Milyonlarca insan temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanırken, devletin bu lüks harcamaları finanse etmesi, çok açık bir tutarsızlık. Bu paralar, bir avuç sözde seçkin zümrenin eğlencesine harcanırken, halkın sesi duyulmuyor.
En küçük bir darboğazda ise yetkililerin çözümü hemen yeni vergiler koymak oluyor. 2025’te enflasyonun yüzde bilmem kaçlara dayandığı bir dönemde, halkın beli zaten bükülmüş durumda. Elektrik, doğalgaz, gıda; her şeye zam gelirken, devletin kasasından milyonlar festivallere akıyor. Oysa bu israfları bitirmek, yeni vergilere gerek kalmadan kaynak oluşturmamızı fazlasıyla sağlardı.
Kamuda bu ve benzeri gereksiz harcamaları durdurmak, sağlıkta ve eğitimde devrim yapma potansiyeli taşır. Ancak nedense hiçbir hükümet bu adımı atmıyor. Bu durumu nasıl izah edebileceğimiz hakkında hiçbir fikrimiz yok. Sadece “kimi memnun etmeye çalışıyorsunuz” diye sorası geliyor insanın.
Buraya kadar anlattıklarımız, bu meselenin mali boyutu. Ki sadece bu kadarı bile yetkilileri ve halkı harekete geçirmek için yeterli olmalı. Ancak işin bir başka boyutu daha var ki, vahameti bundan daha büyük.
Bu tür festivaller, çoğu zaman hazırlanış ve sunuluş şekilleriyle, özellikle de gençler üzerinde ifsat edici etkiler bırakabiliyor. Tamam kültürel miras korunmalı, ama bu, halkın sırtına yüklenerek ve gençleri ifsat ederek değil, şeffaf, sürdürülebilir ve gelenek göreneklerimize uygun bir şekilde yapılmalı.
Bu israf ve ifsat düzenine dur demek mümkün. 50-100 milyon TL’lik tek bir festival bütçesi, yüzlerce okulun yenilenmesi veya hastanelerde ek bölümler kurulması için yeterli olabilirdi. Binlerce etkinliğin her biri, milletin cebinden çalınan birer lokma ekmek demek. Hükümetler, parayı hak eden yerlere yönlendirmeli. Yani; halkın temel ihtiyaçlarına, işsizliğe, eğitime ve sağlığa.
Aksi halde, kültürel faaliyet olduğu iddia edilen bu şölenler, sadece bir avuç insanın keyfi için düzenlenmiş birer gösteriye dönüşür. Neticesi yitirilmiş bir gençlik, kaybedilmiş bir gelecek olur.
Türkiye’nin zenginliği, festivallerle değil, halkın refahı ve gençlerinin ahlaklı ve erdemli olmasıyla ölçülmeli. Bu da ancak, asıl bütçenin ve enerjinin, hak ettikleri yere harcanmasıyla mümkün olabilir.