• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...
Çukurova Vaizi Polat: "Kapitalist sistemin beslendiği en önemli kaynak ırkçılıktır"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Irkçılık kişisel, psikolojik bir sorun mudur yoksa toplumsal bir sorun mudur?

İnsanın fıtratında ırkçılık var mıdır?

Çukurova Vaizi Yazar İdris Polat İLKHA muhabirine önemli değerlendirmelerde bulundu.

Birlikte yaşam kültürü inşa etmeye, birbirinin artı değerlerini harmanlayarak toplumsal uyumu güçlendirmeye yönelik, Allah'ın emrettiği bir kâinat okuması yapılması durumunda, ırkçılık hastalığından kurtulabilineceğini söyleyen Polat, farklılıkların olmadığı bir dünyanın çok zevksiz ve çirkin bir hale dönüşeceğini söyledi.

"Kur'an bize ilk ırkçılık yapanın şeytan olduğunu söyler"

Irkçılık hakkında Kur'an'a başvurulmadan sorunun tam anlaşılamayacağını söyleyen Polat, "Irkçılık, kişisel psikolojik bir sorun mudur yoksa toplumsal bir sorun mudur? İnsanın fıtratında ırkçılık var mıdır yoksa ırkçılık insana sonradan şeytanın vesvesesi ya da sadece şeytan değil de kötü insanların emrinin bir neticesi midir? diye baktığımızda, konuyu Kur'an'ın bize aktardığı çerçeveden ele almak yeterli olacaktır. Çünkü İslam toplumunun en önemli değerlerinden bir tanesi kardeşlik değeridir. İslam toplumunda kardeşlik düşüncesini kaldırdığınız zaman doğal olarak İslam toplumunu büyük bir yara almış duruma düşürürsünüz ve zamanla yok etme emelinize doğru ulaşma imkânı bulursunuz. Irkçılığı bu bağlamda ele aldığımız zaman, bunun kaynağına bakmak lazım. 'Irkçılık nedir, ilk defa ırkçılık yapan kimdir' diye sorduğumuzda Kur'an bize ilk ırkçılık yapanın şeytan olduğunu söyler." dedi.

"Kendisinin var edildiği maddeyi başkasının var edildiği maddeden ilk defa üstün görme iddiasında olan şeytandır"

Çukurova Vaizi İdris Polat

Şeytanın Allah'ın emri karşısında secdeye gitmeme temelinde de ırkçılık olduğunu vurgulayan Polat, "Hazret-i Âdem yaratıldığında, Rabbimiz Hazret-i Âdem'e ruh verip bütün meleklerin, varlıkların Hazret-i Âdem'e secde etmesi gerektiğini emretmiştir. Şeytan bu emre asi davranmış, gerekçe olarak da, Rabbimiz ona 'neden secde etmiyorsun?' diye sorduğunda demiştir ki: 'Beni ateşten yarattın, onu topraktan, ateş topraktan üstündür.' Yani madde itibari ile kendisinin var edildiği maddeyi başkasının var edildiği maddeden ilk defa üstün görme eğiliminde, iddiasında olan şeytandır. İlk ırkçılık yapan da şeytandır. Oysaki ateşten yaratılmayı sen istemedin, topraktan yaratılmayı Âdem istemedi. İlahi irade seni ateşten yaratmayı uygun gördü, onu da topraktan yaratmayı uygun gördü. Ateşten yaratılmakta şeytanın hiçbir müdahalesi yokken, topraktan yaratılmakta da Âdem'in hiçbir iradesi, tercihi yokken şeytanın böyle bir iddia ile Rabbimizin karşısına çıkması… Rabbimiz bu iddiasına karşı şeytana hiçbir cevap vermeden 'çabuk cennetten çık' diye onu cennetten uzaklaştırması, bu iddianın arkasında hiçbir şekilde psikolojik ve ilmi bir gerekçenin olmadığını bize açık ve net olarak gösterir. Çünkü Rabbimiz, şeytana 'neden secde etmedin?' diye sormuştur. Şeytan gerekçesini söylediğinde şeytana tekrardan cevap vermemiştir. Hayır, 'seni ateşten ben yarattım, onu topraktan ben yarattım, ateş topraktan üstün olmaz' diye bir gerekçe, bir cevap vermeden şeytanı kovmuştur. Şeytan'ın iddia ettiği şeyin hiçbir temeli yoktur. Aslında şeytan kendi egosuna kendi bencilliğine bir kılıf bulmak istedi, bu kılıfı da ırkçılık olarak, ateşten yaratılma olarak bulduğu kılıfı oraya hemen giydirdi. Hazret-i Âdem'in iki tane oğlu oldu. Şeytan aynı şekilde kendi hastalığını Âdem'in iki oğluna da bulaştırdı. Habil ve Kabil meselesinde, şeytan Kabil'e gidip dedi ki: 'O olmasaydı seninki kabul edilecek, seninki üstün olacak.' 'Sen iyisini götürüp Allah'a kurban etseydin, sen kazanacaktın' demek yerine, 'O olmasaydı sen üstün olacaktın' dedi. Aynı problemi şeytanın kendisi yaşadı çünkü kendi üstünlüğünü kaybetmenin tek problemi olarak Âdem'i gördüğü gibi Kabil'e de kendi üstünlüğünün önündeki tek engeli Habil olarak gösterdi. Bu şekilde yeryüzünde ilk kan da aslında ırkçılık ve hasetçilik yüzünden dökülmüş oldu."ifadelerini kullandı.

"Kur'an, anlattığı kıssalarda kıyamete kadar yeryüzünde yaşayacak olan insan tipolojilerini anlatır"

Şeytanın Hazret-i Âdem ile mücadelesinde yeryüzünü de fesada boğarak ırkçılık hastalığını insana bulaştırarak, ırkçılığı insan eliyle çoğalttığına dikkat çeken Polat,  "Şeytan ileriki dönemlerde bu konuda daha da profesyonelleşerek Karunlar, Firavunlar ortaya çıkarttı. Nasıl Firavunlar ortaya çıktı? Firavun düzenini Kasas Suresi'nde, Kur'an-ı Kerim'de Rabbimiz bize çok güzel anlatır. Kur'an'da anlatılan kıssalar, kişiler şahısların bizatihi kendisi değildir. Mesela Kur'an'da Firavun kavramı geçer ama bu Firavun bir şahsın ismi değildir, bir tipolojidir. Kur'an anlattığı bütün kıssalarda kıyamete kadar yeryüzünde yaşayacak olan insan tipolojilerini, özelliklerini, sıfatlarını bize anlatır. Kur'an o günün Firavunuyla bugünün Firavununu kıyaslama tercihini bize bırakır. Biz kıyas yaparak, 'o günün firavunun böyleydi evet, bugünkü de böyledir' diyerek, bunları biliriz, anlarız, anlamamız gerekir. Dolayısıyla burada Firavun sistemini anlatan, Kur'an-ı Kerim'deki Kasas Suresi'nde, yanında Hazret-i Musa'nın kısasının uzunca anlatıldığı yerde, aynı ideolojinin insanlığı nasıl yok ettiğini çok güzel öz bir şekilde aktarır. Rabbimiz buyurur ki: 'Firavun yeryüzünde despotluk yaptı, üstünlük tasladı. Ne dedi? 'Ben yeryüzünün rabbiyim, yeryüzündeki herkes benim kulum, kölem' dedi. Firavun bir kişi, nasıl olur da yeryüzündeki yüz binlerce insan Firavun'a karşı çıkmadı? Ayetin devamında Rabbimiz bunun şifrelerini verir. Firavun bu egoist bu despotluk düzenini yeryüzü halkını gruplara bölerek yaptı. Nasıl gruplara böldü? Irkçılığı kullandı buralarda. Bunu bu günümüze taşıdığınız zaman Türkler, Kürtler, Araplar, Acemler, İsrail oğulları, İngilizler, Amerikalılar bunların hepsini alabiliriz." diye konuştu.

"Kapitalist sistemle dünyanın yüzde doksan gelirini elinde tutan yüzde beşlik bir dilim, yeryüzünde çok zalimce bir despotluk yapıyor"

Firavun sisteminin devam ettiğine ve yeryüzünün şeytani bir planla parçalara bölünerek sömürüldüğüne işaret eden Polat, "Mevcut yaşadığımız dünya düzeninde Firavun sistemini kıyaslama yaptığımız zaman, Firavun o gün tek başına dünyada despotluk yapmıştı fakat bugün dünyada kapitalist sistem dünyayı yöneten, idare eden, dünyanın yüzde doksan gelirini elinde tutan, yüzde beşlik bir dilim yeryüzünde şu anda çok zalimce bir despotluk yapıyor. Yeryüzünde alınan bütün kararların merkezinde bu yüzde beşlik dilim var yani 5-10 kişinin kararına bakıyor bütün yeryüzü.  Firavun yeryüzü halkını böldü. Ne ile böldü? Irkçılık ile böldü. 'Sen Afrikalısın, sen Uzak Doğulusun, sen Orta Doğulusun, sen Avrupalısın' dedi. Avrupalıları üstün, Orta Doğuluları gerici ilan edip Orta Doğudakileri de birbiriyle bölmesi gerekiyordu. Orta Doğu'yu nasıl böldü? 'Sen Türk'sün, Arap'sın' diyerek Kürdü, Türkü, Arabı bunların hepsini birbirine düşman ilan etti. Bunun üzerine de saltanatını kurdu." şeklinde konuştu.

"Kapitalist sistemin beslendiği en önemli kaynak ırkçılıktır"

Irkçılıkla beslenen Kapitalizmin bunu perdelemek için dikkatleri farklı yönlere çekecek argümanlarla insanları yönlendirdiğini vurgulayan Polat, "Bugün kapitalist sistemin beslendiği en önemli kaynak nedir? diye sorduğumuzda ne elmastır ne altındır. Bunların hepsi işin perde arkasındaki küçük şeylerdir ama işin daha özünde ırkçılık vardır. Dünya toplumları ne kadar bölünürse kapitalist sistem o kadar güçlüdür. Maalesef modern çağ, dijital çağ dediğimiz bu dönemde de kapitalist sistem yine ırkçılığı en çok zirveye çıkaracak şekilde, sosyal medyada çocuklarımızın zihinlerini bulandırmaya başladı. Televizyonla toplum aileye indirgendi. Yani televizyon olmadan önce akraba ziyaretleri, toplu ortamlar çok yaygındı. Televizyonla birlikte herkes evine bir televizyon aldı, ailecek televizyonun başına geçti ve aileye indirgenen bir toplum algısı oluştu. Telefon ve sosyal medyayla birlikte ise insan bireyselleştirildi ve ortada aile de toplum da kalmadı. Çocuklar odalarında telefonlarıyla, medyayla başbaşalar, herkes bireyselleşti. Sosyal medyadaysanız taraf olmak zorundasınız. Küçük parçalara böleceksiniz, sürekli küçük parçalara bölüneceksiniz yani Türk olmakla kalmayacaksınız, Türklerde kendi içerisinde Turancılar vesaire diye bölünecekler. Kürt olmakla kalmayacaksınız, kendi içinizde bin parçaya bölüneceksiniz. Irkçılık yetmeyecek, Adanalı, Diyarbakırlı, Kayserili olmak üzerinde bölüneceksiniz. Şehirde mahallelere bölüneceksiniz ve mahalle başka bir mahalle ile kavgalı olacak. Mevcut düzen, kapitalist sistem şu anda Firavunun üzerine kurulu ırkçılık üzerine kurduğu saltanatını daha da geliştirerek, kendi ırkçılığını da gizleyerek devam ediyor. Firavun'un ortada bir sarayı vardı çünkü görünüyordu, göründüğü için de uyanan insanlar olabiliyordu. Maalesef kapitalist sistem herkesin egosunu tatmin edecek şekilde öyle oynayacaklar verdi ki ellerine, ırkçılığın farkında bile olamaz hale geldi. Yetmedi daha da kötüsü, belki de en faciaya olan kısmı bunu teolojik temeller üzerine de uydurmaya çalıştı. Dinler ırkçılığın önündeki en önemli engeldir. Dinler derken İsrailoğulları'nı ve Yahudileri ayırmamız gerekiyor çünkü dünyadaki ırkçılık üzerine temellenmiştir, din inşa edilmiştir. Yahudilik dini sadece kendi ırkına aittir. Onların dışındaki tüm dinler insanı Âdem'den gelme kabul ederler ve dolayısıyla kardeşiz derler ama maalesef bugün evangelist Hıristiyanlar sadece kendi ırklarını üstün görmeye başladılar. Biraz daha geçmişe gittiğimizde Almanya'da 'sarışın, mavi gözler' dediler ve evrim teorisini merkeze alarak evrimleşememiş toplumlar diyerek, diğer toplumları aşağılık görmeye,  hor görmeye, hayvanat bahçelerinde kafeslerde göstermeye başladılar." ifadelerini kullandı.

"Irkların çeşitliliği Allah'ın yeryüzündeki yaratmış olduğu çeşitliliğin bir tezahürüdür"

Şeytan ve takipçilerinin insanların zihin dünyasındaki bir anne ve babadan gelme düşüncesini yok etme emellerine ulaşmak için ciddi bir çaba ve mücadele içinde olduğunu belirten Polat, şunları kaydetti:

"Kapitalist sistem bir anne babadan gelme düşüncesini baltalamak istiyor. Neden? Dünyanın tekrardan dirilişi sadece bu düşünceye muhtaçtır. Bu düşünce dünyada bir daha hâkim olursa, 'Bir Âdem'den geldik, beyazıyla, siyahıyla, Kürd'üyle, Türk'üyle, Arab'ıyla, Çerkezi'yle, Lazı'yla tek insandan dünyaya geldik ve biz kardeşiz' düşüncesini dünyada bir daha ihya ettiğiniz zaman, bu kapitalist sistemin çökmesi anlamına geliyor. Hıristiyanlıkta, Yahudilikte ve mevcut bütün dinler, bütün ehli kitabın ya da ehli kitap olmayan dinlerin tamamında insanı bir atadan gelmiş bunu kabul ederler. Çünkü insanlığın kardeş olduğunu ifade edeceğiniz başka bir argüman yoktur.  Hucurat Suresi'nde 'Biz sizi bir anne babadan yarattık, sonra kabilelere, soylara ayırdık, yeryüzünde zenginlik olsun diye.' ifade ettiği bu temel aslında dünyanın kurtuluşudur. Bu temelden uzaklaştığımız müddetçe kapitalist sistemin bir parçası olmaya devam edeceğiz. Rabbimiz insana yüce kitabımızdan iki şeyi okumasını ısrarla ister. Birisi yüce kitabını okumamızı, Kur'an-ı Kerim'i okumamızı ısrarla emreder. İkincisi de kâinatı yani çevreyi, dünyayı okumamızı bize emreder. Dünyada bütün renklerin tek renk olduğunu düşünürsek, bütün çiçeklerin tek çiçek, ağaçların tek ağaç olduğunu, çok affedersiniz tüm hayvanların bir hayvana indirgendiğini düşündüğümüzde dünya çok monoton, çok tipsiz, çok çirkin bir yüze dönüşür. Dünyanın zevki kalmaz. Güzel yapan farklılıklardır, zıtlıklardır. Gece ile gündüz olduğu için dünya güzeldir. Yedi renk ve çeşitli ağaçlar olduğu için dünya güzeldir. Aslında ırkların çeşitliliği Allah'ın yeryüzündeki yaratmış olduğu çeşitliliğin bir tezahürüdür. Bu nedenle Kur'an'ı Kerim'de der ki: 'Dillerinizin farklı olması Allah'ın ayetlerindendir.' Nasıl ki doğadaki her bir çiçek Allah'ın bir ayeti ise her bir dil, soy kendi başına Allah'ın bir ayetidir."

"İnsan olmanın en önemli özelliği farklılıklarla beraber yaşayabilmektir"

İnsanın mutluluğunun ve huzurunun farklılıklarla beraber yaşayabilme kültüründe saklı olduğunu ve bunu başarabildiği ölçüde toplumsal bir huzurun elde edilebileceğini iade eden Polat, sözlerine şöyle devam etti:

"İdeal toplum düşüncesinde Farabi ve İbn-i Haldun'un ortak noktası şudur, ikisi de der ki: 'Üstün bir medeniyet farklılıkları içinde barındırmaktan geçer.' Farklı dinler bir toplumda var ve huzur içinde yaşıyorsa, farklı ırklar bir toplum içerisinde huzurla yaşıyorsa, farklı görüşler toplum içerisinde huzurla yaşıyorsa burası ideal memlekettir. Çünkü Allah insan için şunu söylemiştir: 'Eğer dileseydik inanmayanların hepsini öldürürdük.' Dolayısıyla insana düşen yaşadığı dünyada bu farklılıkları paylaşacağı medeniyeti kurabilmektir. Bu medeniyeti kurduğunuz zaman insan gerçekten Allah'ın onu yarattığı hedefe, amaca ulaşmış olur. Aynı binada, aynı mahallede farklı düşünen insanlarla bir arada, ortak yaşayabilmek insanın özelliğidir. Eğer ben ırkımı üstün görüp de başka bir insanla bir arada yaşayamıyorsam, çok affedersiniz burada insani değerimi, insani özelliğimi kaybetmişim demektir. Fakat insan olmanın özelliği farklılıklarla beraber yaşayabilmektir. Bunun için Peygamberimiz (Sallahu Aleyhi ve Sellem) Medine'ye hicret ettiğinde Yahudilerle ticaret yapmıştır, onlarla ve Hıristiyanlarla beraber yaşamıştır. İslam'da açık ve net olarak düşman edilmesi gereken şey nedir? Rabbimiz buyurur ki: 'Kâfirlerle savaşın.' Ne zamana kadar? 'Yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar.' Bakın sizin hedefiniz kâfirler değil, farklı düşünceler değil, ateşe tapan bir insan bile sizin memleketinizde yaşayabilir ama ne zamana kadar 'fitne olmayıncaya kadar, kendi batıl inancını, düşüncesini bütün insanlığı zorla tahakküm ederek dayatmadığı müddetçe senin memleketinde bunların hepsi yaşayabilir' demiştir ki Osmanlı'da Mecusilerin yaşadığını biliyoruz. Osmanlı da birçok farklı ırkların yaşadığını biliyoruz, isteseydi devlet olarak bunların hepsini yok ederdi ama dinimiz bize ölçüyü koymuştur. Düşmanlarınızla fitne olmayıncaya kadar savaşacaksınız, 'düşmanınız fitne unsuru olmaktan çıkmış kendi dünyasında, kendi dinini yaşıyorsa ona yaşama hakkı tanımak sizin vazifemizdir' demiştir. Dolayısıyla ırkçılığın temelinde de bu vardır yani insan olma erdemine ulaşamamak vardır. Toplumlar ne kadar cahilse o toplumda o oranda ırkçılık tezahür eder, yaygınlaşır ama toplum ne kadar medeni olursa, Avrupa'nın anladığı bağlamda medeni değil de, bizim Müslüman olarak anladığımız bağlamda medeni olursa o kadar o toplumda ırkçılık karşılık bulamaz."

"Irkçılığın ne Kürtlere ne Türklere ne Araplara ne İngilizlere faydası yoktur"

Şeytani bir amel olan ırkçılığın hiçbir insana fayda getirmeyeceğini, aksine fıtrata aykırı olan bu tutumun Allah ve Resulü tarafından yasaklandığını kaydeden Polat, sözlerini şöyle tamamladı:

"Irkçılıktan kurtulmak için ne yapmalıyız? 'Bende ırkçılık duygusu geliyor', Türküm, Türk olmakla övünüyorum, 'Kürdüm, Kürt olmakla övünüyorum' bu fıtrattan gelen bir şey dersek, çok büyük bir ihanet, fıtrata çok büyük bir hakaret etmiş oluruz. Çünkü insanın fıtratında ırkıyla övülmek, rengi ile övülmek yoktur. Allah-ü Tealâ da Kur'an-ı Kerim'de ırkımızla, rengimizle, dilimizle övünmeyi de yasaklamıştır. Hadisi Kutsi'de Rabbimiz buyurmuştur ki: 'Allah sizin suretlerinize bakmaz, mallarınıza da bakmaz, Allah sizin kalbinize ve amellerinize bakar.' Şunu çok iyi bilmeliyiz ki benim tercih etmediğim hiçbir şey beni üstün kılmaz. Yaşadığım dünyada geleceğim ülkeyi ben mi tercih ettim? Hayır, o zaman ülke ile övünme cehalettir. Doğacağım şehri ben mi tercih ettim? Hayır, ben tercih etmedim o zaman doğduğum şehirle övünme büyük bir cehalettir. Doğacağım anne babayı ben mi tercih ettim? hayır. Irkı ben mi tercih ettim? Hayır, ben tercih etmedim. Tercih etmediğim her neyle övünüyorsam, bu şeytanın ateşle övülmesinden farklı bir şey değildir. Şeytanın bize bu duyguları empoze etmesinin, bu vesvesesi ile bizi kendi hegomanyasına almasından başka bir şey değildir. Onun için Kur'an-ı Kerim'de Rabbimiz der ki: 'Sizin içinizde Allah'a en yakın olanlar, en iyi olanlar, en şerefli olanlar takvalı olanlarınızdır.' Dolayısıyla Allah'a yakın olmanın yolu, tercih ederek, kendi inisiyatifimizle yapmış olduğumuz amellerimize bağlıdır. Dolayısıyla burada ırkçılık vesvesesinin şeytanın bir dürtüsü olduğunu bilmemiz, unutmamamız gerekir. Irkçılığın ne Kürtlere ne Türklere ne Araplara ne İngilizlere faydası yoktur. Sadece dünyadaki yüzde beşlik kapitalist sisteme faydası vardır. Onun dışında diğer insanlara hüsrandan başka bir şey getirmemektedir." (İLKHA)











Bu haberler de ilginizi çekebilir