• DOLAR 34.542
  • EURO 36.635
  • ALTIN 2921.615
  • ...
"Siyonistler, Çanakkale’de İngilizlerin safında Osmanlı’ya karşı savaştı"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Aksa Tufanı ve Gazze direnişine dikkat çekmek için Umut Kervanı Şanlıurfa tarafından Rabia Meydanında açılan Gazze çadırında, seminer düzenlendi.

Programa, Şanlıurfa'daki STK'lar da katılarak destek verdi.

Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başlayan program, sinevizyon gösterimi ile devam etti.

Şiirlerin okunduğu programda Özlem Ajans Sanatçısı Bülent Alkanat ilahi ve ezgiler okudu.

Ardından bir selamlama konuşması yapan Umut Kervanı Bölge Koordinatörü Faik Doğan, Gazze'ye yapılan yardımları ve Müslümanların üzerine düşen görevlere dikkat çekti.

"Müslümanlar bir vücudun azaları gibidirler"

Mehmet Faik Doğan

7 Ekim Aksa Tufanından daha öncesinde de Gazze ve Filistin'e yardım yaptıklarını söyleyen Bölge Koordinatörü Doğan, "Yardımların Umut Kervanı olarak normal şartlarda 7 Ekim'den önce de bizim Gazze'de programlarımız vardı. Oradaki şehit ailelerine ve yetimlerine aylık düzenli olarak yardımda bulunuyorduk. Savaş başlamadan önce bizim onlarla irtibatımız devam ediyordu. 7 Ekim'de savaş başladıktan sonra biz acil müdahale etmek mecburiyetinde hissettik kendimizi. Çünkü Allah Resulü hadisinde 'Müslümanlar bir vücudun azaları gibidirler herhangi bir yerde bir ağrı olduğu zaman bütün vücut rahatsız olur.' Bizim de en önemli azalarımızdan olan Gazze'nin güney kısmında bir aşevi kuruldu ve o günden beri 24 saat sıcak yemek o kardeşlerimize ulaştırıyoruz. İlk etapta ateşkes yapıldığında yardımların bir kısmı gitti; şu anda refah sınır kapısından da kısmi olarak geçiyor. Umut Kervanı olarak 4 adet tır gönderdik fakat orada tırlarımız bekliyor. Allah kısmet ederse önümüzdeki günlerde genel başkanımızla beraber bir birkaç kişi heyet olarak Mısır'a gidecekler." şeklinde konuştu.

Daha sonra bir konuşma yapan Araştırmacı-Yazar Gülebak, dünya üzerindeki mevcut küresel sistemin portresini orta koyarak bu sistemden kurtulmanın çözüm yolları üzerinde durdu.

Gazze dışındaki tüm dünyanın bugün işgal altında olduğunun altını çizen Gülebak, günümüz insanının ayaklarındaki prangalara ve boynundaki zincirlere rağmen kendisini özgür zannettiğini vurguladı.

Yaşadığı çağı anlamlandırmanın çok önemli olduğunu belirten Gülebak, 1648 Vestfelya Anlaşmasıyla kurulan mevcut küresel sistemin, tüm insanlığı içine hapseden bir cezaevi olduğunu ve her bir ulus devletin de bu cezaevinin birer koğuşundan ibaret olduğunu söyledi.

Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasından sonra İslam Coğrafyasında da ulus devlet yoluyla aynı koğuşların oluşturulduğunu ifade eden Gülebak, "Bir koğuşa Mısır, bir koğuşa Türkiye, bir koğuşa Ürdün, bir koğuşa Irak, diğerine Suriye dediler. Sonra bu koğuşları kolayca yönetmek ve sömürmek için dışı bizden ama içi ve fikri onlardan olan birilerini başımıza koğuş ağası olarak seçtiler. İşte şu anda bizim 57 İslam ülkesi diyerek Gazze’ye neden yardım etmiyorlar diye çağrı yaptığımız ülkelerin liderlerinden birçoğu, emperyalist ülkeler tarafından bizim ulus devletlerimizin başına atanan koğuş ağalarıdır. Bundan dolayı onlar şu an görevlerini yapıyorlar. Bu yüzden yapılan çağrıların da bir anlamı yoktur." dedi.

7 Ekim Aksa Tufanıyla birlikte coğrafyamızdaki solcuların ve ırkçıların aslında emperyalistlerin bir truva atı olduğunun ortaya çıktığını belirten Gülebak, Çanakkale Şehitliğindeki Filistinli mezarlara rağmen ‘Araplar bizi arkadan vurdu’ diyen ırkçı kesimlerin, Çanakkale’de İngilizlerin safında savaşan siyonistlerden bahsetmemesini eleştirdi.

Siyonistlerin Çanakkale Savaşında Osmanlı’ya karşı "Siyon Katır Alayları" adı altında savaştığına dikkat çeken Gülebak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Beş yüz asker, yedi yüz elli katır ve yirmi subaydan oluşan 'Siyon Katır Alayı' muharebe için gerekli teçhizatı da kuşanmış ve yakalarında sarı renkli Davud'un yıldızı işlenmiş bir şekilde H.M. Hymettus ve H.M. Anglo-Egyptian gemilerine yüklenerek 17 Nisan 1915'de Gelibolu'ya hareket eder. Seddülbahir yöresine ayak basan müfrezenin ilk harekâtını Patterson'un seyir defterinden takip etmek mümkündür. Siyonistlerin esas amacı cephedeki müttefik askerlerini askerî malzeme ve yemek ile takviye etmek olduğu halde, Çanakkale Savaşlarının o hercümerci içinde kurşun sıkmak imkânını da bulacaklardır. Açılan ateş sonucu ürken katırların Türk siperlerine doğru doludizgin ilerlediklerini gören Türkler, bunları düşman süvarisi sanarak gerekli tedbiri alınca, siyonistler kendilerini muharebenin en sıcak kesiminde bulacaklardır. Bu gibi örnekleri Patterson'un yazdıklarında bulmak mümkündür."

Arz-ı Mev’ud projesine de değinen Gülebak, Şanlıurfa’nın siyonist metinlere göre Kudüs’ten sonra işgal edilecek ikinci şehir olduğunu belirtti.

Gülebak, "Şanlıurfalı kardeşlerim! Hatırlarsanız bu on yıl önce Harran’da toprak alıyorlardı. Çocuklarını getirtip hastanelerimizde doğurtuyorlardı. FETÖ üzerinden 'İbrahim Buluşmaları' adı altında etkinlikler yapıyorlardı. Haleplibahçe’de cami, kilise ve havra minyatürlerini yan yana koymaya çalıştılar. Dergâh Camisinde Müslüman bir kız ile Hristiyan birinin nikahını kıydırdılar. Urfa’dan israile İbrahim Yolu projesini hayata geçirmeye çalıştılar. Ama Allah onların projelerini başlarına geçirdi. Müslümanlar olarak uyanık olmak zorundayız. Bugün de Hz. İbrahim makamının çevresi konuk evleri adı altında işgal ediliyor. Kültürel işgalden bahsettim az önce. Urfa’nın birçok alimini içinde barındıran Haliliürrahman Gölünün çevresi son dönemlerde maalesef fuhuş yuvasına dönmüş durumda. Yetkililerimiz, içimizden çıkıp o koltuklarda oturanlar buna karşı ne kadar duyarlıdırlar. Tarih ibret alınmadığında tekerrürden ibarettir. Biz aklımızı başımıza almazsak bugün Filistin halkının başına gelen yarın bizim başımıza da gelecektir. Bazı konukevlerinin siyonistler tarafından satın alındığı noktasında ciddi iddialar var. Elimizde şu an belge yok ama Selahaddin Eyyubi Camisinin etrafında ahlaksızlık ve eğlence sektörü üzerinden ve üçüncü şahıslar üzerinden tapu yoluyla da adım adım işgal ediyorlar. Bu Şanlıurfa üzerinde hesaplarının olduğunu gösteriyor." ifadelerini kullandı.

Yaşanan her kriz yeni bir sürecin, yaşanan her sancının yeni bir doğumun habercisi olduğunu ifade eden Gülebak, sorunlar içinde boğuşan günümüz dünyasının yeni doğuma gebe olduğunu belirtti.

Son olarak Üstad Beddiüzzaman’ın "Ümitvar olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde, en yüksek gür seda İslâm’ın sedası olacaktır!" sözünü hatırlatan Gülebak, Müslümanların gece gündüz demeden çalışması gerektiğinin altını çizdi. (İLKHA)













Bu haberler de ilginizi çekebilir