• DOLAR 32.452
  • EURO 34.742
  • ALTIN 2436.38
  • ...
`Osmanlı Ruhu` Batı`yla Müttefik Olmaz
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Ahmet Yılmaz / Araştırma

Osmanlı yedi yüzyıllık ömrünü tamamladıktan sonra da dünyanın gündeminden düşmedi. Bugün de “Osmanlıcılık”, “Osmanlı Ruhu”, “Yeni Osmanlıcılık” gibi kavramlar tartışılmaya devam ediliyor.

Eyyübiler, Türkiye eğitim sisteminde, hiç okutulmaz. Bu, bize olumsuz gelir. Osmanlı ise neredeyse her sınıfta okutulur. Bu da Osmanlı’yı kayırma olarak anlaşılır. Halbuki bir tarihin yanlış öğretilmesi, öğretilmemesinden kötüdür.

Derler ki resim bölümüne öğrenci almak için düzenlenen bir sınavda hoca sorar “Evladım, daha önce profesyonel anlamda ressamlık yaptın mı?” Öğrenci “Hayır!” deyince hoca “Çok iyi!” diye cevap verir. “Evet!” deyince “Eyvah, eyvah… Şimdi ne yapacağız” der. Etraftakiler, şaşkınlıklarını ifade edince hoca “Yanlış bir bilgiyi düzeltmektense bir bilgiyi sıfırdan öğretmeyi tercih ederim. Çünkü yanlış bilginin izi kalır” der.

Bu durum, ne yazık ki tarih eğitimi için de geçerlidir. Okullarda milliyetçilik ve laiklik ilkeleri esas alınarak tarih öğretilir, Cumhuriyet de Osmanlı’ya alternatif ve ondan daha iyi bir sistem diye kavratılmaya çalışılır. Bunun için, Osmanlı’nın bugün İslamî hizmetlere örnek teşkil edecek yanları silinir, ümmet yanları törpülenir, içine bol bol ırkçılık katılır, Osmanlı’nın İslami yönleri kötülenir, başarıları ise sözde dinden uzaklaşıp laikliğe yaklaşmasına bağlanır. Bu yöndeki izler, abartılarak esasmış gibi halkın önüne konur. Neticede laik ve ırkçı kesim, Osmanlı’dan zaten nefret eder; İslamî kesim de böyle bir Osmanlı’yı bilmesem de olur deyip geçer.

Osmanlı, 700 yıllık bir devlettir. Bu devlette, İbn-i Haldun’un “devletlerin yıpranması” tezi büyük ölçüde işlemiştir. Bir kuruluş ve yükseliş dönemi var, durgunluk dönemi var ve yıkılış dönemi var Osmanlı’nın.

“Hangi Osmanlı?” diye sorsak “Osman Gazi’nin Osmanlı’sı mı? Kanunî’nin Osmanlı’sı mı? III. Ahmet sonrası Batı karşısında kompleksli Osmanlı mı? II. Mahmut sonrası Batılılaşmak için can atan ve Batı’ya “Emredersiniz” diyen Osmanlı mı? Ya da İttihatçıların gizli ırkçı ve laiklik yolundaki Osmanlı’sı mı?” seçenekleri karşımıza çıkar.

Devletler ve toplumlar için “ruh”; “öz, çekirdek, kök, maneviyat” anlamında kullanılır. O hâlde “Osmanlı ruhu” derken gitmemiz gereken yer, Osmanlı’ın özü, çekirdeği, kökü ve manevi yönüdür.

Osmanlı, Maneviyatla İnşa Edildi

Osmanlı, Miladi 13. yüzyılın sonunda kurulup yerini fetihlerle genişleten bir beyliktir. Bu beyliğin devlete ve imparatorluğa dönüşme serüveninde “Müslümanları buluşturma” ve “Küfre karşı cihad” anlayışı vardır.

Bu anlayış, bize yabancı değil; Nureddin Zengi ve Selahaddin de bu anlayıştaydı. Bu, bir tevafuk mudur? Yoksa köklerinde bir buluşma söz konusu mudur? Böyle bir buluşma söz konusu ise yolları nerede bir araya geliyor?

Osmanlı, Moğol saldırıları karşısında uçlara sığınan bir Türk boyu ile aynı uçlara yerleşen manevi dergahlar tarafından kurulmuştur. Osmanlı’yı, bu dergahları görmeden değerlendirmek tarih körlüğüdür.

Osmanlı’nın adını aldığı Osman Bey’in yanında Şeyh Edebalî vardır. Babası Ertuğrul Gazi’nin de dostudur Şeyh Edebalî. Ama Osman Bey, Edebalî’nin hem tabisi hem de kızı Malhon Hatun’un kocasıdır, dolayısıyla damadıdır.

Orhan Gazi’nin yanında Davud-i Kayserî ve Taceddin-i Kürdî var. İlk Osmanlı medreseleri, bu iki isim tarafından kurulmuştur. Orhan Gazi, Bursa’yı ele geçirip devletleşirken yanında Köse Mihal, Turgut Alp, Şeyh Mahmut ve Ahi Hasan var.

Orhan Gazi, bir Türkmen beyidir. Köse Mihal, hidayete ermiş bir Rumdur. Diğer üç kişi “alp (mücahit)”, şeyh ve ahi (tarikat mensubu, sofi) lakaplıdır. Davud-i Kayseri ve Taceddin-i Kürdî’yi bunlara kattığınızda ortaya ilk Osmanlı portresi çıkar. “Osmanlı ruhu” denen “öz, çekirdek” kendisini gösterir.

Sonraki dönemlerde ise Fatih’in babası II. Murat’ın yanında ilk Osmanlı Şeyhulislamı sayılan ve Osmanlı eğitim sisteminin en önemli isimlerinden biri olarak Molla Fenarî vardır. II. Murat ve Fatih’in yanında Molla Güranî vardır. Yine aynı kurucu sultanların yanında Akşemsettin vardır.

Bu isimleri görmeden osmanlı’nın kuruluş sürecindeki “fetih” ruhunu, “küfürle cihad” anlayışını görmek mümkün değildir.

İMAM GAZALÎ’DE BİRLEŞİYOR BU YOL

Şimdi bizzat Diyanet İslam Ansiklopedisi’nden alarak bu büyük isimlerin tarihçe-i hayatına bir göz atalım.

Şeyh Edebali Hazretleri…

“Edebâli ilk tahsilini Karaman’da yaptı. Hanefî fakihi Necmeddin ez-Zâhidî-nin öğrencisi oldu. Daha sonra Dımaşk’a (Şam’a) giderek Sadreddin Süleyman b. Ebü’l-İz ve Cemâleddin el-Hasîri gibi dönemin tanınmış âlimlerinden dinî ilimleri tahsil etti. Dımaşk’tan ülkesine dönünce tasavvufa yöneldi: Bilecik’te bir zaviye kurarak halkı irşada başladı. Âşıkpaşazâde, zaviyesinin hiç boş kalmadığını, Şeyhin gelip geçen fukaranın her türlü ihtiyacını gidermeye çalıştığını, hatta bu maksatla koyun sürüsü bulundurduğunu kaydeder.(1)”

Bu tarihçe-i hayatın iki dikkat çekici yönü vardır: 1. Eğitim yeri Eyyübilerin başkenti Dımaşk(Şam)’dır. Şam’daki hocalarından biri Ebü’l-İz bin Abdüsselam el Kürdî’nin oğludur. Ebü’l İz, Eyyübî devrinin en büyük alimlerindendir.

Taceddinî Kürdi ile birlikte İznik Orhaniye Medreselerini kurarak Osmanlı eğitim sisteminin temelini atan Davudî Kayseri…

“Dâvûd-i Kayseri tahsil hayatına Kayseri’de başladı. Dinî ve naklî ilimleri öğrendikten sonra özellikle dinî ilimlerde bilgisini arttırmak için Mısır’a (Kahire) gitti. (2)”

Osmanlı’nın ilk Şeyhülislam’ı sayılan Molla Fenarî…

“Molla Fenârî, ilk öğrenimini babasının yanında tamamladıktan sonra İznik’te Alâeddin Ali Esved’in derslerine devam etti. Amasya’da Cemâleddin Aksarâyî’nin öğrencisi oldu ve  kendisinden icazet aldı. Ardından Seyyid Şerîf el-Cürcânî ile birlikte gittiği Kahire’de başta Ekmeleddin el-Bâbertî olmak üzere çeşitli âlimlerden şer’î ilimleri tahsil etti; Bâbertî’den de icazet aldıktan sonra Bursa’ya döndü.” (3)

Molla Fenarî’nin ilim yolculuğunun düştüğü yer Kahire’dir. Kahire, Selahaddin Hazretleri öncesinde Fatimîlerin elinde İslam dünyası için negatif bir şehirken Selahaddin’den sonra ta günümüze kadar İslam dünyasının bir insan yetiştirme kaynağı hâline gelmiştir. Molla Fenarî’nin eğitim aldığı dönem Kahire’si Memlukların elindedir. Molla Fenarî, Osmanlı’nın ikinci dönem eğitim sisteminin en önemli kurucularındandır. Mısır’da gördüğü eğitim sistemini Bursa’ya taşımıştır.

Fatih Sultan Mehmet’in hocası ve şeyhülislamı Molla Güranî…

“Molla Gürânî, Şehrezur (Süleymaniye) veya Diyarbakır Ergani’de doğdu. Şam, Halep ve Kahire’de eğitimini tamamladı. İstanbul’da iki cami, iki mescid, bir dârülhadis medresesi, ayrıca dârül-kurrâ, hankah (tasavvuf dergahı), hamam ve mektep yaptırmış.”(4)

Akşemseddin…

“Asıl adı Şemseddin Muhammed b. Hamza’dır. Ancak Akşemseddin veya kısaca Akşeyh adıyla şöhret bulmuştur. Şam’da doğdu. Avdrifü’l-ma’ârif sahibi Şeyh Şehâbeddin Sühreverdî’nin torunlarından Şeyh Hamza’nın oğludur.” (5)

Hacı Bayram Veli’nin tabisi, İstanbul’un manevi fatihi ve Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin’in hayatında da dikkat çeken nokta hem Şam doğumlu olması hem Sühreverdi’nin* torunu olmasıdır.

Bu mutasavvıf ve alimlerin hayat hikayeleri incelenerek Osmanlı’nın manevi yönünün köklerine varıldığında şu tablo ortaya çıkmaktadır:  (Zengiler-Eyyübiler)(Edebalî-Taceddin-i) (Kürdi-Davudî Kayserî) Osmanlı veya Zengiler- Eyyübiler Memluklar(Molla Güranî, Molla Fenarî, Akşemseddin) Osmanlı tablosu çıkar.

Bu arada, bu alimlerden Memluklar döneminde eğitim görenlerinden bir kısmının Eyyübilerden Memluklara geçiş dönemine ait olduklarını ve Eyyübî medreselerinde yetiştiklerini belirtmek gerekir.

Osmanlı’nın ilk ve orta dönemdeki “Müslümanları buluşturma”, “küfürle cihad” ruhunu irdelediğimizde görüldüğü üzere Nureddin- Selahaddin ikilisine ulaşıyoruz. Onlardan da İmam Gazalî’nin ihya çizgisine ve bu çizgide Nizamiye Medreselerinde yetişen mutasavvıf alimlere varıyoruz. 

İmam Gazalî, Anadolu’yu Osmanlı öncesinde de etkilemişti. Anadolu Selçuklularının küfürle cihad anlayışıyla donanmış sultanlarından Alaadin Keykubat’ın İmam Gazali’nin eserlerini başucu kitapları olarak bulundurduğu tarih kitaplarında yazılıdır.(6)

TAKLİT DEĞİL DÖNÜŞÜM

Kuruluş dönemi Osmanlı’sının Zengi-Eyyübi anlayışının sürdürücüsü olduğunu ifade ederken taklitten söz etmiyoruz.

Osmanlı, “kadıaskerlik” kurumunu devralırken onu Eyyübilerdekinden çok daha ileri götürmüş ve sisteminin temeli hâline getirmiş; buna karşılık Mezalim Mahkemelerini tamamen “Divan”a dönüştürüp meclisleştirmiş ve halkla ilgili yönünü tamamen kaybettirmiştir.

Bu durum, manevi açıdan da böyledir; bir taklitten öte bir yararlanma ve dönüştürme söz konusudur.

Anadolu, merkezi İslam dünyasından etkilenme rüzgarlarını alırken zaman zaman karma bir öz oluşturmuş. Örneğin, Ehl-i Beyt sevgisi, Bektaşîler ve Mevleviler üzerinden Osmanlı’da vardır. Ama Osmanlı’da Davudî Kayserî üzerinden çok köklü bir Muhyeddin-i Arabî etkisi de vardır. Muyeddin-i Arabî, Endülüs’ten gelmesi dolayısıyla Emevîliğin yoğun etkisi altındadır ve Osmanlı’da bu durum geniş bir kesim içinde bir tür Emeviliği savunan bir çizginin oluşmasına yol açmıştır.

Aynı şekilde Molla Güranî gibi alimler Şafii iken Osmanlı’nın isteği üzerine Hanefî mezhebine geçmişlerdir.

Bu ayrıntıların çok önemi yok, esas olan şudur:

Osmanlı, birkaç yüz çadırlık bir boy ile Moğol iteklemesi sonucu Söğüt civarına sığınıyor, burada manevi bir yön kazanınca hareketi bereketleniyor. Yüzünü Bizans’ın küfrüne çevirip Allah yolunda sabırla mücadele ediyor. Asker sayısı azken tasavvuf geleneği içinde “Bacıyan” grupları dahi oluşturup bizzat kadınları da mücadeleye katıyor. Irkçılığı reddedip ümmetin zengin mirasından yararlanıyor. Bu esnada Müslümanlaşmışlarsa da İslam’ı özümsememiş Moğollar’dan baskı görüyor. Eyyübilerin, Halep-Musul Zengi kalıntılarıyla uğraşması gibi Selçuklulardan arta kalan Karamanoğulları gibi beyliklerin ihanetine, arkadan hançerlenmesine uğruyor ama yolundan dönmüyor.

Bu kararlı duruş, İslam bayrağının daha önce görmediği, Balkanlara, İstanbul surları içine, Kırımlara, tarihi Mora yarımadasına ve Avrupa içlerine ulaşmasını sağlıyor. Ardından Osmanlı; Şam-Mısır yönetimini Memluklardan devralıyor.

Selahaddin’den önce Şam ve Mısır parçalıyken, Şam da kendi içinde bölük pörçük iken Selahaddin, küfrün daima göz diktiği bu iki güzide İslam coğrafyasını birleştirerek güçlendiriyor. Bu coğrafyayı memluklar devralıyor, onlardan da Osmanlılar alıyor. Böylece Osmanlı manevi olarak olduğu gibi siyasi olarak da Zengi-Eyyübî mirasına kavuşuyor ve o İslam coğrafyasını uzun süre küfrün kirli emellerinden koruyor. Böylece Selahaddin’in siyasi mirası da küfre karşı varlığını sürdürüyor.

Osmanlı, küfürle çarpıştıkça büyüdü. Osmanlı küfürle çarpıştıkça Osmanlı’yı arkadan vuran beylikler küçüldü ve yok oldu. Bu, Allah’ın adaletidir. Kim, başı küfürle belada olan Müslümanları arkadan vurursa büyümez, gün gelir tarih defterinden silinip gider.

Osmanlı, Kanunî döneminde devleti ayakta tutma adına katı hukuka geçti, köklerini oluşturan manevi kaynakları ihmal etti. Bu yanlış tutumun hemen ardından durdu, küfürle mücadelesine ara verdi, geriledi. III. Ahmet döneminden sonra ise küfre benzemeye çalıştı ve günbegün tarih sahnesinden çekildi.**

Bugün “Osmanlı ruhu” diyenlerin Osmanlı mirasçısı olmaktan söz edenlerin tarihe bakmaları gerekir. Küfürle nasıl bir mücadele yürüttüler ve Müslümanların buluşması için ne yapıyorlar? 

Batı’yla ortaklık içinde Osmanlı ruhu taşınmaz, Osmanlı ruhu ile Batı arasında böyle bir uyum yoktur.

Dolayısıyla bir yandan Batı müttefikliğinden, öte yandan Osmanlı ruhundan söz edenler görünüşte veya esasta çelişki içindeler.

Kaynaklar ve Notlar:

*Dedesi, Sühreverdi-i Maktul değil, kendisini toplumun ihyasına veren diğer Kürt sofisi Sühreverdî’dir. İkisinin isim benzerliği sıkça karışıklığa yol açmaktadır.

** Birebir böyle olmasa da III. Ahmet dönemine kadar olan süreci (yani Batılılaşma öncesi öncesine kadar olan tarihi gerçeği ) Eyyübiler de Memluklar da yaşamışlardır. Manevi köklerden uzaklaşanları hukuk kuralları ayakta tutmaya yetmemiş; velev ki bu hukuk kurallarının çoğu kaynağını İslam’dan bile alsa… Çünkü İslam’ın hukuk kuralları bile ancak manevi eğitimle bir arada olduğunda iş görüyor, toplumu koruyup geliştiriyor.

1. Diyanet İslam Ansiklopedisi, Edebalî maddesi

2. Diyanet İslam Ansiklopedisi, Davudî Kayseri maddesi (özet)

3. Diyanet İslam Ansiklopedisi, Molla Fenarî maddesi

4. Diyanet İslam Ansiklopedisi, Molla Güranî maddesi

5. Diyanet İslam Ansiklopedisi, Akşemseddin maddesi

6. İsmail Hakkı Uzun Çarşılı,  Osmanlı Tarihi

Bu haberler de ilginizi çekebilir