• DOLAR 32.446
  • EURO 34.778
  • ALTIN 2440.847
  • ...
Modern mekanik/ seküler bilimsel düşüncenin hakikat Problemi ve İSLAM
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Siracattin ASLAN / Doğruhaber - Araştırma

Modern dünyanın, bilimsel bilgiye ilişkin pragmatist tutumlar bağlamında tasarladıkları teknolojik araç ve gereçlerin meydana getirdikleri negatif/sorunlu malumatları, günümüz akademi dünyasının en önemli meselesi ve asrın devasa sorunsalı haline gelmiştir. Bugün bütün bir insanlık, mekanik bilimin teknolojiye uyarlı uygulamalarını bilimsel/ilmi düzeyde tartışmakta, kritiğini yapmakta ve alternatif öneriler sunmaktadır. Bu alternatif önerilerden birisi de, İslam dünyasının entelektüel bilginlerinin önerdiği ve tartıştığı çağdaş/modern bilgi/bilimin İslamileştirilmesi projesidir. Bu proje, 1970’lerde Nakib el- Attas tarafından somut olarak ortaya konulmuş olmakla birlikte Müslüman bilginler arasında metodolojik açıdan bazı farklılıklar da içermektedir. Ancak, bu projenin ortak paydası, modern bilimsel düşünceye dayalı ekolojik tahribatların yanı sıra toplumsal mekanda meydana gelen zihni bunalımlar ve kültürel alinasyonlarla birlikte modern bilimin tabiat, insan ve Allah tasavvuruna ilişkin mekanik algısı oluşturmaktadır. Bu meyanda bu araştırma dizisi, İslami bilim tartışmaları ekseninde, modern bilimsel kuramın tarihsel epistemolojisi ve onu meydana getiren unsurların tenkit ve tahlilini yaparak İslami bilim algısı arasındaki temel ayrılıkları işlemeyi amaç edinmektedir.

Ortaçağ’da kilise teologlarının kurumsal düzeyde bilimsel algı üzerindeki tahakkümleri sona erdikten sonra Avrupa’da ortaya çıkan mekanik/laisist/modern dünya görüşü, insanın tabiatta hâkim olması ve bireysel yararların elde edilmesi için tabiatın sınırsızca tüketilmesinden taraftır. Bu mefkûre ekseninde tabiat üzerine yürütülen bilimsel çalışmaların mahiyeti, etik ve değer yargılarıyla ilişkili olmayıp, tabiatı insanın tahakkümü altına alma ve ondan yarar devşirme çabasıyla ilintilidir. Bu çerçevede aydınlanma döneminin etkin öncülerinden biri olan Francis Bacon, bilimsel araştırmanın gayesinin, evrenin düzeni veya sınırlarının kozmik hukukla olan ilişkisini belirlemek olmadığını, ancak tabiatta elde edilecek bilgiden yarar ve güçle ilgilenilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Ona göre tabiat karşısında insanın güçlü olabilmesi ve yarar sağlayabilmesi için ona boyun eğdirip, onu kendi hâkimiyeti altına almasıyla mümkün olabilir. Burada tabiatın insanın hâkimiyeti altına alınabilmesi için tabiatta var olan işleyiş ve yasaların bilgisine vakıf olması, laboratuar ortamında deneysel uygulamalarla tabiatı konuşturarak sağlanabilir. Böylece laboratuar ortamında tabiat üzerinde yürütülen bilimsel çalışmalar sonucunda elde edilen verilerden yarar sağlanmalı ve aynı zamanda bu veriler, eyleme hizmet etmelidir. Bu anlamda mekanik/modern dünya görüşünün bilim anlayışı, tekno-merkezli olmanın yanı sıra salt yararcı ve pragmatisttir. Bu çerçeve dâhilinde bilime getirilen tanımlama, mekanik biliminin epistemolojik arka planını oluşturan bireyci, çözümleyici ve indirgemeci yaklaşımlar yer almaktadır. Bu bağlamda mekanik bilim, tabiatı mekanik/parçalı bir hâle getirmiş ve insanı doğanın kozmolojik düzenindeki birlik ve teorik anlamalarından koparmıştır. Bu şekilde mekanik bilimin, ahlakî ve mânevî değerler üzerinden okunmasına imkân yoktur.

Bu anlatımlar çerçevesinde tanımlanan Modern bilim kuramı, esasları ve kaynakları bakımından İslam bilim algısından bütünüyle ayrışmaktadır. Modern bilimin İslam bilim kuramından en bariz farklılıklarından birisi de, onun, tabiattaki işleyişi kendi tahakkümü altına almada her şeyi mubah sayması ve Allah’ı tabiattan soyutlamaya çalışma arayışı oluşturmaktadır. Bu durum, tüm aşkın varlıkların ontolojik bakımdan incelendiği alan olan metafiziğin reddine ve salt fiziksel bir dünya tasavvuruna yol açmaktadır. Bu çerçevede modern batı bilimi, metafizik bilgiden de teknolojik bir veri ve sonuç beklemekte ve bu şekilde veriyi sağlamadığı sürece metafizik bilgiyi insanın varoluşsal bütünlüğüne dâhil etmeyerek varoluşu duyusal yetilerle sınırlandırmaktadır. Bunun en açık anlamı ise metafiziğin modern Avrupa bilimi tarafından reddedildiğidir. İslâm bilimi ise, Batı biliminin aksine, ahlaki, mânevî, toplumsal, fizik ve metafizik tüm hakikatleri varoluşsal bütünlüğü tamamlayan temel unsurlar/parçalar olarak ele almaktadır. Bu bütünlüğün en sarih bir şekilde oluşması ise İslam’ın tevhîd öğretisinden çıkan ilkeler aracılığıyla mümkün olmaktadır. Bu çerçevede, İslam medeniyetinin anahtar çağında (9-12/13. yy) Müslüman bilim adamları, bilimi, evrende var olan dengeyi bozucu ve felâketlere sebebiyet verebilecek bir teknolojiye tevhîd öğretisinden kaynaklı bilinçli bir şekilde dönüştürmemişler ve bu dönüştürmeyi bu bağlamda onaylamamışlardır. Çünkü Müslüman bilim adamlarının bilimsel uğraşlarındaki öncelikli aksiyomu, İslâm düşüncesinin temel özünü teşkil eden tevhîd öğretisidir. Mekanik düşünen düşünürler ise, yaratılışların görünür itibariyle birbirlerinden bağımsız görünmesinin esasını belirlemede, gözlemleyen ve gözlemlenen arasındaki etkileşimden yola çıkmaktadır. Bu yolla elde edilen bilimsel bilgi, tahakkümcü bir fonksiyona sahip olmaktadır.

Paul Feyerabend’in, “Özgür Bir Toplumda Bilim” adlı eserinde modern bilim ve beyaz kilise diye ifade ettiği ortaçağ kilise kurumu arasında yapmış olduğu analoji/teşbih, modern bilimin tahakkümcü/baskıcı yapısı konusunda önemli veriler sağlamaktadır. Ona göre bugün modern bilim olarak kabul edilen müessese, kendisinin ileri sürdüğü şeylerin dışında her hangi bir veri kabul etmemektedir. Yani bilimsel ürün olarak ifade edilen bilgi, yegâne doğru şeydir, yani hakikatin kendisidir. Diğerleri ise tamamen mitolojiktir, hurafedir, bilim dışıdır. Bu açıdan tek gerçeklik, bilimsel gerçekliktir/hakikattir(bizce, burada, bilimsel gerçeklikten kastedilen şey, adına bilimsellik dedikleri bilgi kuramları vasıtasıyla, küresel düzeyde, modern düşüncenin diğer toplumlar üzerinde kuramsal ve kurumsal tahakkümün oluşturulmasında imkân sağlamaktır). Bu nedenle bilim alanına girmeyen metafiziksel unsurlar, ahlâki ve mânevî değerler gibi soyutsal şeyler bir anlam ifade etmemektedir. Aynı şekilde modern bilimde hâsıl olan bütün bu yaklaşımların bir benzeri, kilise (ortaçağ) kurumunda da teşekkül olunmuştu. Nitekim kilise kurumu, kendisinin öngördüğü kabullerin dışındaki tüm bilimsel bilginin tecridine çalışırdı. Yani, dün kilise kurumu, bilimsel diye ifade edilen bilginin varlığını yok saydığı gibi, aydınlanma sonrasında meydana gelen ve mekanik dünya görüşü dolayımında şekillenen modern bilim de, metafiziksel olanın varlığını yok saymaya ve tecridine çalışmaktadır. Aynı şekilde, modern batı düşüncesinde, külli/evrensel/bilimsel doğru, modern bilimin öne sürdüğü kuramlarla sınırlı olup kendinde olmayan diğer bilgi kuramlarını mitolojik unsurlarla sarmalanmış, bir realitesi olmayan geleneksel-bilim dışı olarak algılanmaktadır. Bu bakımdan modern bilim, beyaz kilise (ortaçağ kilise kurumu) den pek bir farkı yoktur.

Gelecek makalemizde  kaldığımız yerden devam edeceğiz inşaallah.
 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir