• DOLAR 32.6
  • EURO 34.837
  • ALTIN 2502.485
  • ...
 Annesinin, eşinin ve kızının dilinden bir dava adamı: ŞEHiD SELAHADDiN ÜRÜK
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
HABER MERKEZİ - DOĞRUHABER
Üstadın Van Kalesinden düşerken “Davam, Ah Davam!” dediği gibi Selahaddin Ürük de dava için yapılması gereken fedakârlığın nasıl olması gerektiğini, örnek hayatı ile ortaya koydu. Bir evlat, bir eş ve bir baba olarak onu yakından tanıyan ailesinin dilinden Selahaddin Ürük…

ANNESİNİN DİLİNDEN: ONU KAYBETMEK, YAKUB`UN YUSUFU`NU KAYBETMESİ KADAR ACIDIR
“Oğlum doğmadan önce Peygamber Efendimizi rüyamda gördüm, sırtımı sıvazlayıp bana dua ediyordu. Doğumuyla eve bereket ve şeref getirdi. Küçük yaşta Kur`an`ı okumayı öğrenip, evde Kur`an dersi vermeye başladı.
 
Daha küçük olmasına rağmen bize cemaatle namaz kıldırıyordu. Gençliğinde dürüst, cesaretli biri olduğundan dolayı her zaman başımız ondan yana dikti.
 
Böyle bir evladı kaybetmek, Hz. Yakub`un Yusuf`unu kaybetmesi kadar acıdır. Teneşir tahtası üzerinde ona baktığımda yüzü adeta gülümsüyordu. Allah bize bu acıyı yaşatanlara hakkımızı bırakmasın.”

EŞİNİN DİLİNDEN: ONUN ŞAHSINDA İSLAM`IN GÜZELLİKLERİYLE TANIŞTIM
Onunla 1984 başlarında nişanlandık. Onunla nişanlanmamız, benim İslami yaşam tarzına ilk adımı atmam oldu diyebiliriz. Nişanlılık döneminde beni yavaş yavaş İslami hayata alıştırmaya çalışıyordu. İlk istediği şey, namaz hassasiyetiydi. Namaza başladığımda bana getirdiği hediye ile hem sevindirmiş hem de teşvik etmişti. Evliliğimizin şartları fedakârlık üzerine kuruldu.
 
Onun istediği ve üzerinde en çok durduğu noktalar, İslami hizmet ve misafir kabulüydü. Onun şahsında İslam`ın güzellikleriyle tanıştım. Öylesine mükemmel bir kimliğe sahipti ki, İslam`ı ondan dinleyip de kabul etmemek mümkün değildi. İslam`ı tatlı diliyle anlatarak ve yaşayarak insanlara kabul ettirme yeteneğine sahipti.

HİCRET VE FEDAKÂRLIKLA GEÇEN BİR ÖMÜR
Yıllarca hicret hayatı yaşadı. Onu az görürdüm. Çocuklarını, evini, yurdunu, anne, babasını, makam ve mevkiini, maaşını kısacası her şeyini feda etti. Yıllarca anne, baba, evlat hasreti çekti. Hicret yıllarında büyük çocuklarımızı kayınvalidemizde bırakırdık. Onların yüzünü görmeye hasret kalırdı. Kelimelerin anlatmaya yetmeyeceği acılar ve hasretler yaşadı.
 
Sürekli şöyle derdi: “Allah`ın davası için olmasaydı her şey bir yana asla çocuklarımı geride bırakmaz, onlardan ayrılmazdım.”

BU ZAMANDA EVDE OTURMAK HARAMDIR
Birlikte kaldığımız zaman zarfında bana daima zorluklara hazırlanmamı söylerdi. Tekrar tekrar söylediği sözlerden biri şöyleydi: “Bu zamanda evde oturmak haramdır.” Bazen yoğun çalışmalarından sonra eve geldiğinde o kadar yorgun olurdu ki kendisine yemek getirilinceye kadar oturduğu yerde uyuya kalırdı. Bu esnada: “Bu gençlerin eğitime ihtiyacı var” şeklinde sayıklamasına defalarca şahit oldum.

ŞİMDİ YATMA ZAMANI DEĞİL!
Bazen gece yarısına kadar çalışırdı. Bize Arapça dersi verirdi. Sabah namazından sonra Arapça Kur`an tefsirini Türkçeye çevirerek bize öğretirdi. “Şimdi yatma zamanı değil çok az zamanımız var, bu imkânlar yarın elimize geçmeyebilir” diyerek tembelliğe asla razı olmazdı. Kadınların ve kızların eğitimi konusunda azami gayret sarf ederdi.
 
Çok hassas olduğu noktalardan biri de kadınların ve kızların tesettürüydü. Kız çocuklarımız küçük olmalarına rağmen onların açık kıyafetler giymelerine asla izin vermezdi. Evin içinde dahi kıyafetlerin özellikle bol ve tam tesettürlü olmasını ister, aksi takdirde çok kızardı.
 
En çok sinirlendiği noktalar, kadınların dar giyinmesi ve seslerinin erkeklere gitmesiydi.En çok karşı olduğu bir şey de israftı. İki çeşit yemek yaptığımızda kızar ve bir çeşit yemek yapmamızı isterdi. Zaman israfı noktasında da çok hassastı. Fazla uyku, gereksiz ev işleri, uğraştırıcı yemekler konusunda bizi uyarırdı.

“ARTIK BEN ŞEHADETİ HAK ETTİM”
Mükemmel bir eş ve mükemmel bir babaydı. Şehadetinden iki gün önce hayatını baştan sona bize anlattı. “16 yıldır evliyiz bu zaman yeter de artar bile, artık ben şehadeti hak ettim” dedi. Ben de “Bizi bırak da ümmetin senin gibilere ihtiyacı var” dedim. O da “Biz bir çığır açtık geride kalanlar da o çığırda yürüsünler. Allah`tan tek dileğim, onun açtığı çığırda yürümek ve bu yola feda olmaktır” dedi.

KIZININ DİLİNDEN: İSLAM DAVASI İÇİN HER ŞEYİNİ FEDA ETTİ
Bölgedeki İslami çalışmaların ilk tohumları ziyaretlerle atıldı. Çalışmanın öncüleri köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dolaşarak müspet gördükleri insanlara ulaşıyorlardı. 1983 yılının sonlarına doğru Mazıdağı`nda babam ile görüşülür. Babam, tanıştığı insanları Allah`ın bir nimeti görerek onlara eşlik eder. Etibank Fosfat İşletmeleri`nde muhasebe şefi olarak çalışan babam, Mazıdağı`nın değer verilen insanlarından biri olup mal, makam ve mevki sahibiydi. İslami davayla bağını kurar kurmaz bütün zamanını bu hizmetlere verir.

İSLAMİ YAŞANTISI VE GÜZEL AHLAKIYLA ÖRNEK BİR İNSANDI
İslam davasını Mazıdağı`nda yaymak için çarşı merkezinde Talebe Kitap Kırtasiye isminde bir kitapevi açar. Burada gençlere okuyup getirecekleri ücretsiz kitaplar dağıtır. İslami yaşantısı ve güzel ahlakıyla sevilen babamın çevresinde gençler bir araya gelmeye başlarlar.

Babam, gençlik yıllarında bile ailesi içinde sözü dinlenen, saygı duyulan biriydi. Aile büyüklerinin oturduğu meclislerde babasının yanında otururdu. Babası ve amcaları kendisine danışır, fikirlerinden istifade ederlerdi.

YARININ BÜYÜKLERİNİ YETİŞTİRDİ
Babam çalışmalarını lise öğrencileri üzerinde yoğunlaştırır, onlarla düzenli ve programlı çalışmalar yapardı. Haftanın bir gününde onları evinde ağırlayarak sohbet ederdi. Bir hafta boyunca okudukları kitaplar hakkında onlardan malumat alırdı. Onlara da tebliğ çalışmaları yapmalarını öğütler ve her hafta yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi alırdı. Evinde gençleri ağırlaması ve onlara saygı göstermesi anne ve babasının dikkatini çeker “Oğlum! Şu çocuklardan ne istiyorsun? Yaşıtlarınla, kendin gibi mevki sahibi olanlarla gezsen daha iyi olmaz mı?” sorusuna muhatap olur. Yıllar sonra babasına o küçük çocukları göstererek “Bak baba! Çocuk dediklerin bugün kocaman adamlar oldular” diyerek çalışmasının semeresini babasına anlatmaya çalışır.

CEZAEVİ SÜRECİ
Hayatını İslami hizmetlere adayan babam, Ağustos 1992 yılında gözaltına alınır. Üzerine atılı suçları kabul etmediğinden ağır işkencelerden geçirilir. Direnişiyle herkesi kendisine hayran bırakır. Nihayet çıkarıldığı mahkemece tutuklanıp Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi`ne gönderilir. Artık cezaevi süreci başlar.

Selahaddin Ürük, 2001 yılında Adana`da Tekir Yaylası`nda kaldığı eve yapılan baskın sonucu hayatını kaybetti.

SELAHADDiN  Kardeş
Ses verene dek hiç durma koş
Bir tek Allah, gerisi hep boş
Düğümler atılmış sırlı zor yokuş
Çözülür bağlar Selhaddin kardeş
Zifiri karanlık aydınlık kurşunlar
Mazıdağ kartalı göklerde kanatlar
Budur önderlik çatışma nakışlar
Melekler arşta Selhaddin`i alkışlar
Tedbir, cesaret, siyasi heyecan
Cemaat içinde kâmil bir insan
Fedakâr adam zindanlar yatan
Önder Selhaddin korkusuz vatan
At asanı yutsun tağutları
Kar adabını çarpsın zalimleri
Tekbirler alsın Tekir bölgesini
Var git canana Hüseynin yoldaşı
Cesaret zirvede mertlik avuçlar
Göğsünde acılar sancılar saplar
Dumansız alevler yürekler yakar
Selhaddin kardeş şehadet kucaklar
Çağır düşünü görsün kavgamı
Sabır zaferdir yüklen yarını
Sil gönlümün sisli yasını
Selhaddin misali sürdür davamı
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir