• DOLAR 34.657
  • EURO 36.461
  • ALTIN 2951.04
  • ...
El-Halık (CC)
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Bismillahirrahmanirrahim

Hâlık ism-i şerifi “halk” kökünden gelmekte olup “doğru takdir etme, modelsiz, hiçten, yoktan veya maddeden yaratma” anlamına gelir. Hâlık isminin mübalağalı şekli olan hallâk, çokça ve sürekli olarak yaratan demektir.

“Halk” fiili iki manayı ifade eder. Birinci mana takdir etmedir. Hâlık-ı Zülcelal irade ettiği her mahlûkatın nasıl olacağını tâyin ve takdir eder. O şeyin miktar, düzen, derece gibi bütün ayrıntılarını olması gerektiği gibi planlar. On sekiz bin âlemdeki varlıkları sınıflandırıp her varlık sınıfına da bir ölçü koymuştur. Buna göre melek-insan-cin, bitki-hayvan, sürüngen-yürüyen-uçan, büyük-küçük gibi farklı fıtratlar ve ölçüleri takdir etmiştir. Varlık sahasına çıkardıktan sonra da ömürlerini, rızıklarını, doğum ve ölüm yer ve zamanlarını kısacası her an yaşayacağı olayları tayin etmiştir. Mesela birbirine benzeyen iki çekirdeğin farklı ürün vermesi Allah’ın birçok sıfatına işaret ettiği gibi, o çekirdeklere o planın yerleştirilmesi bir takdire, o takdir de bir Hâlık-ı Zülcelal’e işaret eder.

“Halk” fiilinin ikinci manası icad etmektir. Evet, Hâlık; takdirine uygun bir şekilde hiçten, yoktan, benzersiz, modelsiz, maddesiz veya elementlerin terkibiyle yaratandır.

Hâlık-ı kâinat, varlıkları iki şekilde “ibda” ve “inşa” tarzında yaratır. “İbda” aletsiz, maddesiz, vasıtasız, örneksiz, farklı yaratmasıdır. Kainatın mevcut düzeni, içinde iş gören zerreler, Hz. Adem (AS) babamız ve binlerce çeşit varlığın ilk ademleri ibda tarzındaki icadına örnekler olduğu gibi sonradan yaratılan insanların her birinin şeklinin, renginin, maddi ve manevi yönden farklılıkları da ibda iledir. Her bahar mevsiminde yaratılan hayvanların suretlerini, bitkilerin ve çiçeklerin birbirinden farklı şekillerini, renklerini, kokularını, tatlarını, zerrelerinden başka bütün özelliklerini yoktan yarattığı gibi bütün varlıkların cinslerini, türlerini ve fertlerini bir cihette ibda tarzında yaratıyor.

Hâlık-ı âlemin ikinci tarz icadı “inşadır”. Yani kâinattaki unsurlardan, elementlerden ve maddelerden toplamak suretiyle sanatla vücut vermektir. Kâinatta her saniye, her an bu iki tarz icat meydana gelmektedir. Kâinatın ilk yaratılışından sonraki meydana gelen her varlık, unsurların bir araya gelmesiyle vücut bulması yönü ile “inşaya” örnek iken, benzerlerinden farklı olarak yaratılan her yönü ile yoktan yaratma olan “ibda”ya bir örnektir.

İmam Gazali, Hâlık-Bari-Musavvir isimlerini açıklarken bu isimlerin eş manalar ifade etmediğini, aralarında farklar olduğunu bir misal ile anlatır ve der ki: “Bir bina yapılmadan önce o binanın metrekaresini, toplamda ne kadar masraf gideceğini, kullanılacak malzemelerin çeşit ve miktarını tespit eden, projesini çizip her türlü hesabı yapan bir mühendise ihtiyaç duyulur. Plan ve proje tamamlandıktan sonra binayı yapacak bir ustaya daha sonra da binanın içini ve dışını sıva, boya, süsleme gibi işleri yapacak başka bir ustaya ihtiyaç duyulur. Çünkü her işin ustası farklıdır ve her işi de ancak ustası çok güzel yapar.

Fakat Hâlık-ı Zülcelâl için biz bunu düşünemeyiz. Çünkü yaratılan her varlık ve durumu takdir eden de icat eden de tasvir eden de O’dur. Yani O (CC), hem Hâlık’tır hem Bari’dir hem de Musavvir’dir.

Varlık ancak doğru bir takdirle bu mevcut düzen ve şekilleri alır. İşte! Takdir etmesi ve o takdire göre icat etmesi itibariyle Hâlık’tır. Sadece icat etmek ile bir takdire göre icat etmek farklı şeylerdir. Nitekim Araplar hâzık (işinin ehli) ve her şeyi ölçü ile yapan insana Hâlık ismini verirler.”

Hâlık ism-i şerifi hakkındaki bu tespitlerle beraber İmam-ı Gazali şunları da söyler: “Her yokluktan varlık âlemine çıkan şey, önce takdir ikinci defa takdire göre icat, icattan sonra da tasvire muhtaçtır. Cenab-ı Hakk, takdir edici olarak da Hâlık’tır, icat edici olarak da Hâlık’tır nihayet Musavvir olarak da Hâlık’tır” diyerek Hâlık isminin kapsamlı manasına dikkatimizi çeker.

Allah-u Teâlâ’nın bir sıfatı diğer sıfatından ayrı değildir. Bir noktada ön planda bir ismi tecelli ederken diğer isimleri de tebei olarak beraberindedir. Mesela bir eşyaya Musavvir isminin tecellisi ile şekil verirken de bunu aynı zamanda Hâlıkiyetiyle, hâkimiyetiyle, adaletiyle yapar.

Her şeyi her şeye layık bir tarzda ve en güzel bir mertebede halk eden Hâlık-ı Zülkemal kitabında kendini şöyle vasfeder: “En güzel yaratıcılık mertebesine sahip olan…” (Müminun: 31) Biz de İmam-ı Gazali’nin “İmkân dairesi içinde, şu andaki durumdan daha mükemmeli, daha üstünü, daha güzeli yoktur” sözünü kabul ile ayet-i kerimeyi aklımızla, kalbimizle, imanımızla tasdik ederiz.

Tek bir emirle ve bir çok hikmetlerle yaratan Hâlık-ı Hakim, bir şeyden her şeyi yaptığı gibi her şeyi de bir şey yapar. Ancak böyle sonsuz ve mükemmel sıfatlara sahip bir zat, yoktan var edebilir. Fakat cahil, aciz, nakıs ve firavunlaşmış bazı felsefeciler tesir sahibi olarak kabul ettikleri kendilerinin ve bütün sebeplerin yoktan yaratmaya güç yetirememelerinden dolayı “yoktan var olmaz, var da yok olmaz” diye bir iddiada bulunurlar. Üstad bu batıl sözlere şu cevabı verir:

“Varı yok etmek ve yoğu var etmek en kolay, sühûletli, belki daimi, umûmi bir kanunudur. Bir baharda üç yüz bin hayat sahibi varlıkların şekillerini, sıfatlarını belki zerrelerinden başka bütün özelliklerini, hal ve durumlarını hiçten var eden bir kudrete karşı ‘yoğu var edemez’ diyen adam yok olmalı.”

Bu âlemde var oluşa vasıta olan her sebep sadece bir perdedir. İcatta bir tesirleri yoktur. Her ne kadar sonuçlar bu sebeplere bitişik gibi görünse de bu neticeleri verecek ilim, kudret ve rahmete sahip olmanın çok uzağındadır. Bu da gösteriyor ki ne tesadüf ne tabiat ne madde ne de başka bir şey yaratıcı olamaz, yaratmaya ortak da olamaz.

Elhamdulillahirabbilalemin

Nevin Yapıcıoğlu / Nisanur Dergisi - Ağustos 2013

Kaynaklar
İmam-ı Gazali: Esmâ’ul Hüsna
Bediüzzaman Said Nursi: Risale-i Nur
Elmalılı Hamdi Yazır: Hak Dini Kur’an Dili

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir