28 Şubatta bir ailenin direniş hikayesi
Bu bir hikâye değil Kahramanları aramızda 28 Şubat Post-modern darbesinin parçaladığı bir ailenin uğradığı bir zulüm Bu olayın kahramanı olan aile, bize yaşadıkları acı dolu günleri gözyaşları içerisinde anlatırken bu zulmü yapanlara hesap sorulmasını istedi. Bu zulmü reva gören dönemin yetkilileri halen görevlerinin başında
ŞÜKRÜ GÜNDÜZ /ANKARA
28 Şubat sürecinde İslami kimliğinden dolayı baskılara maruz kalan, cezaevine konulan ve işinden atılan binlerce insan var. 28 Şubat kararlarını gönüllü olarak ve büyük bir zevkle uygulayan sürecin bürokratları ve sivil uzantıları ise halen görevlerine devam ediyorlar. Gazetemizde daha önce ’28 Şubat Kaymakamı’ başlığıyla verdiğimiz haber ile bir ailenin nasıl parçalandığını ortaya çıkarmıştık.
Yapılan baskılardan kurtulmak için birbirlerinden resmi olarak ayrılan ve bu ayrılığı gerçek göstermek için 9 yıl boyunca birbirlerinden ayrı yaşamak zorunda bırakılan bu aile ile görüştük.
O dönemde uğradıkları zulmü halen unutamayan bu aile bireyleri kendilerine bu zulmü yapanlardan hesap sorulmasını istiyor.
O dönemde uğradıkları zulmü anlatmaları için evlerine misafir olduğumuz Erişir Ailesi, o günleri anlatırken zaman zaman göz yaşlarına hakim olamadı.
BU BİR HİKÂYE DEĞİL!
Başörtüsünden dolayı daha önce görev yaptığı başka yerlerde iftiralara ve baskılara maruz kalan Hikmet Erişir Hanımefendi, 1998 yılında asker olarak görev yapan eşi ile birlikte tayinlerinin çıktığı Batman’ın Hasankeyf ilçesinde bir nebze olsun rahat edebileceklerini düşünüyor.
Ama burada uğradıkları baskı ve zulümden dolayı eşinden boşanmak zorunda bırakılan öğretmen Hikmet Hanım için üç buçuk yaşında olan kızı Elifnur Mücahide ve oğlu Muhammet Cihat ile zorluklarla geçen günler başlıyor. İşte Hikmet Hanım’ın dilinden yaşadıkları zulüm…
ZULÜM BAŞLIYOR
Eşinin tayini nedeniyle 1998 yılı Ağustos ayında Hasankeyf’e gittiklerini anlatan Hikmet Hanım, “Oraya gittiğimiz günden itibaren başörtülü olduğum için sıkıntı yaşamayı başladım. Kaymakam Ahmet Erdoğdu ve eşinin de tayini Hasankeyf’e çıkmıştı. Eşi de öğretmendi ve aynı okulda görev yapıyorduk.
Kaymakamın eşi, ben başörtülü olduğum için öğretmenler odasına hiç girmedi. Ben orda olduğum zaman okul müdürünün odasına gidiyordu” dedi.
OKULU, ASKER VE KAYMAKAM İDARE EDİYORDU
Başörtülü olduğu için baskılara maruz kaldığını ve hakkında tutanak tutulduğunu ifade eden Hikmet Hanım, “Ankara’dan ve başka yerlerden müfettişler sık sık gelmeye başladı. Müfettişler bana ‘başınızı niye örtüyorsunuz?’ diye soru soruyorlardı. Ben de inancımdan ötürü başımı örtüyorum, dedim.
Müfettişler adeta ikna odalarında olduğu gibi baskı yapıyorlardı. Bana maaş kesim cezası verdiler. Maaş kesim cezasından sonra görevden atılma cezası veriliyor.
Bir müfettiş ders işlediğim sınıfa geldi. Çocuklara ‘dersinizin konusu nedir?’ diye sordu. Çocuklar da cevap verdiler. Sonra müfettiş hakkı olmamasına rağmen ‘Hoca Hanım, siz dersi bırakın ben anlatacağım’ dedi. Onların yüzünden ders işleyemez hale geldim. Okul müdürü hiçbir şey yapamıyordu. Okulu adeta asker ve kaymakam idare ediyordu” diye konuştu.
SAVUNMANIZ YETERSİZ GÖRÜLMÜŞTÜR
Başörtülü olduğu için kendisinden alınan savunmada “inancımdan dolayı başımı örtüyorum” diye savunma verdiğini belirten Hikmet Hanım, “Başımı örttüğüm için benden savunma aldılar. Ben de savunmamda ‘kurtuluş savaşı döneminde kadınlar başlarını hangi nedenle örtüyorlarsa ben de aynı nedenle başımı örtüyorum’ diye yazdım.
Onların verdikleri cevapta ise ‘savunmanız yetersiz görülmüştür’ yazıyordu. Benim dışımda iki başörtülü öğretmen arkadaş daha vardı. Onlar yapılan baskılarla başlarını açmak zorunda bırakıldılar” şeklinde konuştu.
BASKILAR GİDEREK ARTTI
İlçe Milli Eğitim Müdürü’ne başörtülü olduğu için hakkında sürekli şikâyet olduğunu ve ders işleyemez hale geldiğini anlatan Hikmet Hanım, “Artık bundan bıkmıştım. Bir kaymakam şikâyet ediyor, bir oradaki komutan şikâyet ediyordu.
O dönemin İlçe Milli Eğitim Müdürü Ali Bey, bir Müslümanın yapması gereken her şeyi yaptı ve bana sürekli destek oldu. Kaymakam niye tayini çıkmıyor, niye gitmiyor diye Ali Bey’e baskı yapıyordu.
İstiklal Marşı okunurken ben orada bulunmama rağmen kaymakam hakkımda katılmadı diye tutanak tutturuyor ve İlçe Milli Eğitim Müdürü’nü arayarak ‘başörtülü öğretmenin İstiklal Marşı’na katılmadı’ diyor.
İlçe Milli Eğitim Müdürü beni arayarak ‘Siz İstiklal Marşı’na katıldınız mı?’ diye sordu. Ben de “evet” dedim. O da ‘Siz katılmamışsınız diye haber geldi. Katıldığınıza dair tutanak tutun’ dedi” diye konuştu.
ONLARA HAKKIMI HELAL ETMİYORUM
Askerler tarafından başörtülü olduğu için takip edildiğini ifade eden Hikmet Hanım, “Okul karakola bitişikti, beni takip etmesi için asker görevlendirmişlerdi. Resmi olarak eşimden ayrıldıktan sonra eşim gizli olarak biz ailesiyle görüşmeye geldi.
Bunu da İlçe Milli Eğitim Müdürü’nü çağırarak söylemişler.
Eşime de benim başımı zorla açtırmasını söylemişler. Eşim de ‘Ne yapayım, onu döveyim mi?’ demiş.
Bu baskılardan dolayı evde ve okulda huzursuz olmaya başladık. Ben onlara hakkımı helal etmiyorum. Öbür dünyada hem kaymakamından, hem askerinden hepsinden hakkımı alacağım. Bana, çocuklarıma ve eşime maddi ve manevi sıkıntılar yaşattılar.
Çocuklarım okula gittiklerinde ‘annem-babam’ ayrıldı demek zorunda kaldılar. Bu sıkıntılar 1998 yılından 2006 yılına kadar devam etti. Eşim askeriyeden emekli olduktan sonra tekrar resmi olarak evliliğimizi yapıp bir araya geldik” dedi.
İKİ ÇOCUĞUMLA BİR BAŞIMA KALDIM
Baskılardan dolayı resmi olarak boşanmak zorunda kaldıktan sonra Ankara’da görev yapmaya başlayan Hikmet Hanım burada perukla derslere girmek zorunda kaldığını belirterek şöyle konuştu: “Eşimle resmi olarak ayrıldıktan sonra ilk olarak Batman Merkez’e tayinimi istemeyi düşünüyordum.
O zaman benim oğlum 7 yaşlarında, kızım da 3 yaşlarında idi. Yarıyıl tatilinde Ankara’ya geldim. Burada bir araştırma yaptım. Eşimden resmi olarak boşandığım için özür grubuna girdiğimi ve tayinimi kendi ailemin olduğu yere isteyebileceğimi öğrendim.
Ben de İlçe Milli Eğitim Müdürü’nü arayarak bu durumu ona anlattım. O da bu konuda bana çok yardımcı oldu. Onun yardımlarını hiçbir zaman unutmam, Allah ondan razı olsun. Ankara’ya geldikten sonra peruk takarak derslere girmeye başladım. Bunu eşimden gizli olarak yaptım. Onun haberi yoktu.
Eşimden bu şekilde resmi olarak ayrılmak zorunda bırakıldığımı da kimseye anlatamıyordum. Bir gün okul müdür yardımcılarından birisi ‘Hocam siz çok iyi bir insansınız. Neden eşinizden ayrıldınız?’ diye sordu. Ben de başörtüsünden dolayı olduğunu ve sadece resmi olarak eşimden ayrıldığımı ona anlattım ve kimseye söylememesini rica ettim. Çocuklarımla beraber okula gidip geliyordum.”
O GÜNLERİ HATIRLAMAK İSTEMİYORUM
Şimdi o günleri hatırlamak istemediğini ve o günleri unutmak istediğini anlatan Hikmet Hanım, “Çok sıkıntılı günler yaşadık. Çocuklarımız, 28 Şubat zulmünü bizimle beraber canlı canlı olarak yaşadılar” dedi.
KAYMAKAM GÖREVİNDEN ALINSIN
Kendilerine o dönemde baskı yapan kaymakamın halen görevde olduğunu duyunca büyük bir şok yaşadığını ifade eden Hikmet Hanım, “Nasıl bu adam halen görev yapar? Yaptıkları zulüm ortada, küçük çocuğumun hakkı ondan sorulsun. Bu kaymakam görevinden alınsın. Çünkü herkesle uğraştı. Yaptıkları bu zulüm onlara kâr kalmamalı” diye konuştu.
ZULÜM YAPAN KİM OLURSA OLSUN HESAP VERSİN
28 Şubat’ın sivil ayağının ortaya çıkarılıp yargılanması gerektiğini belirten Hikmet Hanım aynı zamanda kendilerine o dönemde baskı yapan kaymakam, asker ve diğer memurlara da yaptıklarının hesabının sorulmasını isteyerek şöyle konuştu: “Yaşadığımız mağduriyeti en iyi şekilde anlatan, mahkemeye verdiğimiz boşanma dilekçesidir.
Bu insanların Müslümanlar üzerinde nasıl bir zulüm uyguladıklarını herkes görsün. Biz Allah’tan korkuyoruz, kimseye iftira atmıyoruz ve kimsenin yapmadığı bir şeyi söylemiyoruz. Ama onların böyle bir derdi yok.
Yaptıklarını inkâr ediyorlar. O kaymakama dava açılsın. Çocuklarımızın tam da anne-baba sevgisine muhtaç oldukları bir dönemde baskılardan dolayı ayrılmak zorunda kaldık”
KOMUTAN: EŞİNİN BAŞINI AÇTIRACAKSIN, BU BİR EMİRDİR!
“Hasankeyf İlçe Jandarma Komutanlığı’na tayinim çıktıktan sonra öğretmen olan eşim ile beraber Hasankeyf’e gittikten sonra eşim başörtülü olduğu için komutanlarım bana baskı yapmaya başladılar” diyen Hüseyin Erişir Bey, “Görev yaptığım birliğin komutanı beni çağırarak ‘eşinin başörtüsünü açmazsan seni görevden atacağız’ diye tehdit etti.
Bunu açık bir şekilde söyleyerek ‘çevrenizdeki insanlara neler olduğunu görüyorsunuz’ dedi.
Ben ve eşim bu baskılardan dolayı ne yapabiliriz diye sormaya başladık. Biz resmi olarak ayrılalım bu baskılardan kurtuluruz diye karar aldık. Bizim yakamızı bırakacaklarını düşündük. Buna karar verdikten sonra mahkemeye başvurarak resmi olarak ayrıldık” dedi.
DANSÖZ OYNATIP AİLELERİ İLE SEYREDİYORLARDI
Göreve başladığı yıllarda başörtüsünün orduda problem olmadığını ama sonraki yıllarda başörtüsüne karşı bir düşmanlığın başladığını anlatan Hüseyin Bey, “Bizden sonraki dönemlerde göreve başlayanlara ‘sakın başörtülü insanlarla evlenmeyin, ilerde bu size sıkıntı yaşatır’ diye telkinlerde bulunuluyordu” diye konuştu.
Hasankeyf’te görev yaptığı dönemde askeriyede, kaymakamın da katıldığı gece partilerinde dansöz oynatılıp alkol alındığını anlatan Hüseyin Bey, “O dönemde askeriyenin içinde kaymakamın da katıldığı geceler düzenleniyordu.
Bu gecelerde dansöz oynatıyor, aileleri ile seyrediyorlardı. İslami hassasiyeti olanlar bir bahane bulup oradan ayrılıyordu. Kaymakam o dönemde askerlerin yanından hiç ayrılmıyordu. 28 Şubat zulmünü yaşatanlar ve onu savunanların yaptıklarını bugün gazeteler ve televizyonlarda pişkince savunduklarını görünce sanki o dönem başka bir dünyada mı yaşadık, diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.
ALNI SECDEYİ GÖREN HERKESİ HEDEF ALMIŞLARDI
“O dönemde alnı secdeyi gören herkesi hedef almışlardı” diyen Hüseyin Bey, “Yapılan toplantılarda bu, açık açık dile getiriliyordu” dedi.
O dönem Kaymakam Ahmet Erdoğdu’nun odasında yapılan bir toplantıda bunların konuşulduğunu anlatan Hüseyin Bey, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kaymakamın odasında yapılan toplantıda ilçe jandarma komutanı ‘ben bütün personelimin üstünde baskı kuruyorum.
İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde görev yapan polislerin eşlerinde de başörtülü olanlar var. Siz neden bu polislerin eşlerinin başörtülerini açtırmaları için herhangi bir telkinde bulunmuyorsunuz’ diyor.
İlçe Emniyet Müdürü bu toplantıdan sonra polislere ‘siz de eşlerinizin başlarını açtıracaksınız, bana baskı yapıyorlar’ diyor.”
BABA, BİR ŞEY SÖYLEYEBİLİR MİYİM?
Çocuklarını görmeye gizlice gitmek zorunda kaldığını anlatan Hüseyin Bey, “Ben eşimden resmi olarak ayrıldıktan sonra onun tayini Ankara’ya çıktı.
Ona para gönderdiğimde başkasının adına göndermek zorunda kalıyordum” dedi. Ailesinden ayrı kalan Hüseyin Bey, telefonla çocuklarını ve eşini arayarak hasret gidermek zorunda kaldığını anlatarak “Ben kızımı telefonla arıyordum. Kızım telefonu kapatacağımı anlayınca ‘Baba, bir şey söyleyebilir miyim?’ der ve bana hayali şeyler anlatırdı. Telefon kapanmasın diye böyle yapıyordu.
Okuldaki öğretmeni, annesine ‘Sizin kızınız konu bütünlüğünü bozmadan bir saat aynı konuyu anlatabiliyor. Siz buna nasıl bir eğitim verdiniz?’ diye soruyor. Çocuğumuz uğradığımız zulümden dolayı böyle bir yetenek sahibi oldu” dedi.
“BABA, SENİ DÜŞMANLARIMIZIN ÇOKLUĞU KADAR SEVİYORUM”
“Çocuklarımız yaşları küçük olduğu için en büyük sıkıntıyı onlar yaşadı” diyen Hüseyin Bey, her hatırladığında kendisini ağlatan şu olayı anlattı: “Eşimin başörtüsünü açması için baskı yapıldığı dönemde biz bu konuyu evde konuşuyorduk.
Eşim okulda yaşadıklarını, ben de askeriyede yaşadıklarımı anlatıyordum. Benim kızım üç buçuk yaşındaydı o zaman. Her anne-babanın çocuklarına sorduğu soruyu ben de küçük kızıma sordum.
‘Beni ne kadar seviyorsun kızım?’ dedim. Kızım, ‘Seni çok seviyorum’ dedi. Ne kadar çok seviyorsun diye bir daha sordum.
Kızım yine ‘Seni çok seviyorum’ dedi. Bir daha ne kadar çok seviyorsun diye sordum. Kızım ‘Baba, seni düşmanlarımızın çokluğu kadar seviyorum’ dedi. Üç yaşındaki bir çocuğa böyle bir kelimeyi söyletecek kadar bize zulüm yaptılar.”
İNADINA HASTALANMAYACAĞIZ
Eşi başörtülü olduğu için kendilerine verilen sağlık cüzdanının kendilerinden alındığını anlatan Hüseyin Bey, “Eşim başörtülü olduğu için önceden aldığımda sorun yaşamadığım sağlık cüzdanımı değiştirmek istediğimde, eşimin başörtülü olduğu sağlık cüzdanını değiştirmediler ve eskisini de aldılar.
Espri olsun diye oradaki komutanım ‘Hüseyin ne yapacaksınız, çocukların hasta olsa hastaneye nasıl götüreceksiniz’ dedi. Ben de ‘İnadına hastalanmayacağız’ dedim” dedi.
CAMİLER VE MESCİTLER KAPATILSIN!
28 Şubat sürecinde askeriyedeki camilerin ve mescitlerin kapatılması için bir emir yayınlandığını anlatan Hüseyin Bey, “O dönem bizim görev yaptığımız yere denetlemeye bir komutan gelmişti. Beni kendi yanlarına çağırıp ‘camilerin ve mescitlerin kapatılması ile ilgili emri getir’ dediler. Ben de bize böyle bir emir gelmedi dedim.
Ben gelmedi diye ısrar edince birlik komutanımızı çağırıp o emri getir dediler. O da gidip gelen emirlere baktı ve bu emrin bizim birliğimize gelmediğini söyledi. Bu emri sormalarındaki amaç eğer bu emir gelmişse ‘basına servis eden budur’ diye beni suçlayacaklardı” diye konuştu.
ZULÜMLERE KARŞI DİRENMENİN ZEVKİNİ YAŞADIK
Yaşadıkları zulümlere karşı direnmenin zevkini yaşadıklarını ifade eden Hüseyin Bey, “Ben kendi çektiklerimi zerre kadar önemsemiyorum. Ama çocuklarıma yapılanları unutamıyorum. Çocuklarımızın çektikleri bize çok ağır geliyor. Ben şahsi olarak bize zulüm yapanlara hakkımı helal ediyorum.
Ama yüklendiğim misyon itibariyle Rabbim bu zulümleri yapanlardan hesap soracaktır. Çünkü o hak, bana ait bir hak değildir. Alnı secde gören insanlara yapılan bu zulmü anlatmakta zorlandık. Bazıları bize ‘ne olacak eşin başını açsın’ bile dediler.
Bunlar ‘bugün başörtüsünü açtıranlar, yarın hangi tavizi isterler’ diye düşünemediler. Müslümanların zilleti kabul etmemesi gerekiyor. O dönemde zulme uğrayanlar uğradıkları zulümleri anlatsınlar. Eğer yapılan zulümler anlatılmazsa bunlar, ilerde kardeşlerimizin başına da gelebilir” şeklinde konuştu.
ZULÜM YAPANLARIN HALEN GÖREV YAPMASI KABUL EDİLEMEZ
Müslümanlara zulmeden insanların halen görevlerinde olmasının ve zulüm yapmalarına izin verilmesinin asla kabul edilemez bir durum olduğunu anlatan Hüseyin Bey, “Hele hele bu zulüm, ben Müslümanım diyen insanların iktidarında oluyorsa bu iş daha katmerli olur. Biz kimseye zulmedilmesi taraftarı değiliz. Bu insanların halen görevde olması ve halen zulüm etmesi kabul edilemez” dedi.
BABAM GİZLİ GİZLİ BİZİM ZİYARETİMİZE GELİYORDU
O dönemde yedi yaşında olan ve şimdi üniversite öğrencisi olan Muhammed Cihat Erişir, “Babam, gizli gizli bizim ziyaretimize geliyordu. Gizli saklı olarak babamla görüşüyorduk. Annem-babam bizim geleceğimiz için birçok sıkıntıya katlandılar. Babamızı göremeden büyüdük” dedi.
BİZE BU ZULMÜ YAPANLAR BUNUN HESABINI VERECEKLER
O dönemde küçük bir çocuk olmasına rağmen yapılan zulümleri hatırladığını söyleyen Elifnur Mücahide Erişir, “Ben küçük olmama rağmen o dönemde yaşananları, soranlara anlatıyorum. ‘Sen çok küçüktün nasıl hatırlarsın’ diye şaşırıyorlar. ‘Annen baban neden ayrıldı’ diye soranlara cevap veremiyorduk. Sorunlu çocuk muamelesi görüyorduk. Babamı görmediğim için anneme kızıyordum. Okulda düzenlenen etkinliklere herkesin annesi-babası gelirken benim annem-babam hiç gelmedi. Ben o kaymakamı hiç tanımıyorum. Ama onların bu yaptıkları zulümlerin hesabını vereceğine inanıyorum. Çok acı şeyler yaşadık” diye konuştu. Yapılan zulümlere inat, Elifnur Mücahide bu yıl kazandığı üniversiteye kaydını yaparak başörtülü bir şekilde okulunu okuyacak.
Hasankeyf’te 28 Şubat kararlarını en acımasız şekilde uyguladığı belirtilen ve şuanda Denizli Buldan’da görev yapan dönemin Kaymakam’ı Ahmet Erdoğdu ile görüşmek istedik ama kendisine ulaşamadık.