• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
"Müslümanlar namusuna ve inancına sahip çıkar gibi Kudüs'e, Mescid-i Aksa'ya sahip çıkmalıdır"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

İşgalci İsrail sık sık Filistin'e saldırıyor, ağır bombardıman ve saldırılarla çok sayıda savunmasız, sivil halkı katletmeyi sürdürüyor.

Son olarak İsrail'in 3 Temmuz gecesi işgal altındaki Batı Şeria'nın Cenin kentinde bulunan Cenin Mülteci Kampı’na başlattığı baskın ve hava saldırıları dokuzuncu gününe girdi.

Saldırılarda şehit olan Filistinlilerin sayısı 12'ye yükselirken, 20'si ağır yaklaşık 100 kişi yaralandı.

Filistin'e gerçekleştirilen saldırıların Müslümanların pasifliğinden kaynaklandığını belirten Eğitimci Yazar Adnan Kalkan, İLKHA muhabirine önemli değerlendirmelerde bulundu.

"Çok az bir nüfus olmasına rağmen bu şımarıklığı gösteriyor"

Eğitimci Yazar Adnan Kalkan

İsrail'in Filistin'e gerçekleştirmiş olduğu saldırıları gelenekselleştirdiğini ve bunun bir psikolojik tarafının olduğuna dikkat çeken Kalkan, "Aslında iki çocuk kavga ederken büyük çocuğun istediği gibi vurup istediği gibi durduğu istediği gibi küçük çocuğu hırpaladığı bir süreç anlamı taşıyor. Dolayısıyla bunların bu şekildeki saldırıları bir nevi Müslümanlığın, daha doğrusu Müslümanların pasifliğinden geliyor. Amerika'nın ve diğer büyük Yahudi ailelerinin kendilerini desteklemesi sonucunda, çok az bir nüfus olmasına rağmen bu şımarıklığı gösteriyor ve saldırıları gerçekleştiriyorlar. Bu bir nevi kendilerinin gücünü, kuvvetini bu anlam da Filistin'in en kritik zamanlarında onlara saldırmakla, onları öldürmeye çalışmakla aslında kendi iktidarlığını ve muktedirliğini kanıtlamaya çalışıyor. Bunun psikolojisi budur." diye konuştu.

"Kudüs bütün semavi dinlerin davası olmalıdır"

Kudüs'ün insanlığın ortak mirası olduğuna vur yapan Kalkan, "Kudüs sadece Müslümanlar için önemli değil aslında. Aynı şekilde Yahudiler için de kutsal bir yer kutsal bir mekandır. Evvela Kudüs'e, Mescid-i Aksa'ya yapılan saldırıların yahudiler tarafından durdurulması lazım. Çünkü direk Hazreti Süleyman'ın inşa ettiği bir mabede saldırıyor oradaki Netanyahu hükümeti ve Yahudi Devleti. Bir nevi saldırdığı şey Hazreti Süleyman'dır, Hazreti Süleyman'ın maneviyatıdır. Dolayısıyla, Kudüs tek boyutlu değildir. Bir taraftan Yahudilerin bir taraftan Hristiyanların ve en son olarak da Müslümanlarındır. Bu nedenle Kudüs sadece Müslümanların derdi, davası olmamalıdır. Aynı zamanda Kudüs bütün semavi dinlerin davası olmalıdır." şeklinde konuştu.

"Müslümanlar hiçbir zaman Kudüs'e, Mescid-i Aksa'ya zarar vermemişlerdir"

Kudüs'ün Müslümanların elinde ve yönetiminde olması gerektiğini vurgulayan Kalkan, "Kudüs neden Müslümanların elinde olmalı? Çünkü Müslümanların dışındakiler oraya hakim olduğunda, orayı yakıp yıkmakla uğraşmışlardır. Yıllardır Yahudiler yakıp yıkıyor, daha öncesinden Hıristiyan haçlı birlikleri yakıp yıkıyordu ama Müslümanlar hiçbir zaman Kudüs'e, Mescid-i Aksa'ya zarar vermemişlerdir. Tam tersi Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam Mekke'den, Kâbe'den önce Mescid-i Aksa'ya, oradan rabbimizle buluşmaya yükseliyor. Mesaj da çok önemlidir. Rabbimiz istese doğrudan Kâbe'den yanına alamaz mıydı? Burada efendimiz Aleyhisselam'ın oradan yükselmesi ve İslam'ın yayıldığı dönemler Kâbe'yi önüne almak şartıyla Mescid-i Aksa'ya, Kudüs'e dönerek ibadet yapıyor olması yani Müslümanların ilk kıblesi olması açısından da çok çok değerli çok çok önem arz ediyor." ifadelerini kullandı.

"Hazreti Musa'ya ve Filistin'e ihanet etmişler"

Kudüs, Filistin ve çevresinin Yahudiler tarafından vaat edilen topraklar olarak görüldüğünü ifade eden Kalkan, sözlerine şöyle devam etti:

"Her bir devlet her bir millet her bir ümmet için bazı manevi semboller vardır. O dönemde de Filistin ve çevresi Musa Aleyhisselam'a vaat edilmiş topraklar olarak sembolleştiği için, onların da yani Yahudilerin de en fazla sahip çıktığı yer orası olmuştur. Halbuki 'Ey Musa, sen ve Rabbin gidin savaşın' dedikleri dönemde, aslında nankörlüğü orada da yaptılar. Daha Filistin çevresine gitmeden hazreti Musa'ya ve Filistin'e ihanet etmişler. Bununla birlikte kırk yıl civarında çöllerde 'Sen ve Rabbin gidin savaşın' diyenler, Allah tarafından cezalandırıldıktan sonra, ne zaman ki onlar gitti, onların yerine yeni yetişenler: 'Ey Musa sen yürü, biz arkandayız' dedilerse, o zaman Allah onlara orayı nasip etti. Netice itibariyle oranın Hazreti Musa Aleyhisselam'a o dönemde vaat edilmesi sürecinde, onlar için artık sembol anlamı taşıdı. Bu da zaman içerisinde oradan başka yere gitmeme, orayı kendilerine inanç sembolü olarak görmelerinden dolayı, orayı yurt edinme derdine düşmüşlerdir. Dolayısıyla burayı işgal ederek çünkü bunlar hiçbir zaman hak hukuk gözetmediler. Kendi peygamberlerini öldürülmüş, katletmiş insanlardır."

"Rabbimiz onlara nasıl bakıyorsa biz de o şekilde bakıyoruz"

Müslümanın sahip olması gereken bakış açısının Kur'an kaynaklı olması gerektiğini ifade eden Kalkan, "Kur'an-ı Kerim'de nasıl lanse ediliyorlarsa, rabbimiz onlara nasıl bakıyorsa biz de o şekilde bakıyoruz. Allah'ın onlara biçmiş olduğu gömleği bugün bizzat giymişlerdir. Katlediyorlar, öldürüyorlar, çalıyorlar, gasp ediyorlar... Dolayısıyla bunlara olumlu bir gözle bakmak mümkün değildir. Her şeyin bir vakti vardır. Elbette gargat ağaçlarının arkasına saklandıklarında, rabbimiz o gargat ağaçlarını dile getirecektir. Onun için onlar Filistin'i ne kadar yurt edinirlerse, dikkat ederseniz tarih boyunca da kader onları hep Filistin'den uzaklaştırmış, bir şekilde sürgün etmiştir. İnşallah bir sonraki sürgünde yakındır." dedi.

"Bir avuç kardeşimizin oradaki direnci tarihi bir önem taşıyor"

Filistin direnişinin önemli olduğunu ve sahip çıkılması gerektiğini söyleyen Kalkan, şunları kaydetti:

"Bizim mahremimizi bizim mabedimizi bizim inancımızı temsil eden bir mekanın ki toprak parçası olarak görmemek gerekiyor, inanç olarak görmek gerekiyor. Böyle bir yerin zalimler tarafından kuşatılması, sürekli işgal edilmeye ve bir şekilde oradaki Müslümanların bertaraf etmeye çalışılması sonucunda, oradaki bir avuç kardeşimizin oradaki direnci göstermesi tarihi bir önem taşıyor. Dolayısıyla Müslümanlar buraya sahip çıkmalıdır.  Gücü kuvveti olan devletler gücünü kuvvetini kullanmalı, orası  bir kere çökerse sıra Suriye'ye, Irak'a, Türkiye'ye de gelir."

"Müslümanların namusuna, inancına sahip çıkar gibi Kudüs'e, Mescid-i Aksa'ya sahip çıkmaları gerekiyor"

Filistin mücadelesinde Yahudilerin planlarına karşı uyanık olunması uyarısında bulunan Kalkan, "Vaat edilen topraklar sadece Filistin değil, onların gözünde Fırat ve Dicle'nin birleştiği yere kadar yani bizim Güneydoğu Anadolumuza kadar hemen hemen onların haritasının içerisindedir ve buraları ele geçirmenin derdindeler. Bunlar aynı zamanda şunun da bilincindeler. Dünyanın üç büyük ve en verimli toprak parçasından bir tanesi Fırat ve Dicle arasında yer alan Mezopotamya'dır. Dolayısıyla uzun bir sürece yayılmış bir projeyi hayata geçirmek istiyorlar çünkü Mezopotamya'yı ele geçiren aslında tarihi ele geçirmiş olur. Dünyanın ilk kurulmuş hem deniz hem kara hem hava anlamında en önemli coğrafyasına sahip, bu yönüyle jeopolitik açıdan çok önem arz eden bir bölge. Onun için burayı net bir şekilde vaat edilmiş toprak olarak görüyorlar. Bu anlamda Müslümanların namusuna sahip çıkar gibi inancına sahip çıkar gibi ki ta kendisidir, Kudüs'e, Mescid-i Aksa'ya sahip çıkmaları gerekiyor." ifadelerini kaydetti.

"Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği kör, sağır ve dilsizi oynuyorlar"

Batının ve bileşenlerinin Müslümanlara karşı ikiyüzlü bir politika uyguladıklarına işaret eden Kalkan, şu ifadeleri kullandı:

"Birbirine karşı dost Müslüman'a karşı ise düşman, ikiyüzlü bir batı var. Gerek Birleşmiş Milletler gerek Avrupa Birliği gerek kurum ve kurumsallık taşıyan yapılar tamamen kör, sağır ve dilsizi oynuyorlar. Onun için müminler kardeştir, Müslüman devletler ve milletler bir araya geleceğiz ve birbirinin, nasıl ki Efendimiz Aleyhisselam ve selam diyor ki: 'Şark'ta bir müminin ayağına diken batarsa, garp'taki bir mümin onun acısını kendinde hissetmediği sürece gerçek manada iman etmiş olmaz.' O zaman Müslümanlar birbirinin velileridir, birbirinin dostları ve birbirlerinin kardeşleridir Kur'an tabiriyle. O zaman birbirimize sahip çıkacağız çünkü Batı insanlık, insan hakları, eşitlik, özgürlük, inanç özgürlüğü diyor  fakat hiçbiri Müslümanlara karşı uygulanmıyor. Çin'in yıllardır baskısını, Rusya'nın yıllardır baskısını çeken Çeçenistan'da yaşananları hangi batılı devlet gördü? Ama herhangi bir Hıristiyan bir sıkıntı yaşasın, doğrudan her türlü desteklemeye, onu kurtarmaya, korumaya çalışıyorlar hatta teröre destek verenleri dahi aynı şekilde koruyan bir batı var ama terörün zulmüne uğrayan Filistinlileri görmezden gelen bir Batı da var aynı şekilde. Müslümanlar birleşecek İTTİHADI İSLAM bizim hayalimiz,  hedefimizdir. Müslüman kardeşliğini önce kendi aramızda kendimizden başlayıp, akrabalarımızdan devam edip, ondan sonra komşularımıza, yaşadığımız ilden tüm Müslüman coğrafyasına kadar birleşeceğiz. Allah'ın izniyle Kudüs'ü de, Filistin'de, Aksa'yı da, Doğu Türkistan'ı da, Arakan'ı da, Çeçenistan'ı da, Libya'yı da,  Mısır'ı da, Kâbe'yi de biz koruyacağız aynı şekilde. Aksi takdirde havalecilikle, aşağılık kompleksiyle veya bir şekilde birilerinin insafına bırakarak  asla yol alamayacağımızı bileceğiz. Mescid-i Aksa namustur, imandır, inançtır, haysiyettir, şereftir. Mescid-i Aksa için basiret, feraset, ihlâs, gayret gerekir. Bunlar bir araya geldiği zaman Allah'ın izniyle Aksa'da özgürlüğüne kavuşacaktır ve bizlerde inşallah orada namazımızı kılacağız."

"Kudüs özgür olana kadar bizlerin susması gerekiyor"

'Müslümanlar milliyetçilik kisvesinden çıkıp ümmetçilik şuuruna ermeleri gerekiyor ki bu zulümler sıkıntılar son bulsun' diyen Kalkan, sözlerini şöyle tamamladı:

"Müslüman zulmü sonlandırmadığı müddetçe zulüm devam eder. Kudüs bir davadır, Kudüs sürekli canlı tutulmalı. Kudüs asla yeteri kadar yardım yaptık, yeteri kadar savunduk tarzında yanlışa düşülerek pasifize edilmemeli ve sürekli gündemde tutulmalı. Kudüs özgürlüğüne kavuşana, tamamen Müslümanların hükmüne geçene kadar,  orada barış ve kardeşlik içerisinde bir yaşantı sağlayana kadar Kudüs'ü kesinlikle unutmamak gerekiyor. Onlarla (Yahudiler) olan irtibatları, iletişimleri minimize ederek, ortadan kaldırarak, zulmü sonlandırana kadar ümmet coğrafyasında ambargo uygulayarak, Kudüs'ün, Filistin'in yanında olduğumuzu, sadece dil ile değil aynı zamanda fiilİ hareketlerimizle bir şekilde kanıtlamamız gerekiyor. Kudüs bir davadır, Kudüs özgür olana kadar bizlerin susması gerekiyor."  (İLKHA)







Bu haberler de ilginizi çekebilir