• DOLAR 32.482
  • EURO 34.817
  • ALTIN 2440.958
  • ...
Şehadetinin 86. Yıldönümünde Şeyh Said - 3
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

 

Şehadetinin 86. yıldönümünde  Müslüman öncülerden Şeyh Said Efendi – 3

Somut anlamda Şeyh Saidê Pîrani’den hiçbir eser bırakmamıştır. Fakat Şeyh Efendi’nin Müslümanların ayaklar altına düşen izzetini yüceltme, mazlum ve mustazaf insanların haklarını zalimlerden tekrar alma maksadıyla yapmış olduğu kıyamın mesajının insanlığa ulaşmasına mani olamamıştır.

M.Ali Erdoğan / Doğruhaber

Şeyh Said, mutaassıb, dar düşünceli bir âlim değildi. Her türlü insanla konuşur, görüş ve fikirlerini sabırla dinlerdi. Şii âlimlerin Şeyh Said’i ziyaret etmek için İran’dan Hınıs’a gelip misafir oldukları, Şeyh’in onları hoş karşılayıp ağırladığı söylenir. Şeyh, her konuda fikirlere müsamahakârdı fakat akide konusunda taviz vermezdi. Hicaz’da ikamet eden Enqavî Seyyidlerinden Seyyid Ali bir gün Şeyh Said’i ziyarete gelir. Şeyh, Varto’da onu karşılar ve Hınıs’a getirir. Bir gün Seyyid Ali Hınıs camisinde vaaz verirken Vehhabi fikirlerini halka aktarır. Bunu duyan Şeyh Said Efendi, Seyyid Ali’ye bu tür fikirleri halka aktarıp aktarmadığını sorar Seyyid Ali aktardığını söyleyince Şeyh; sen Seyyidsin senin söylediklerini bu halk önemser. Onların düşüncelerini sulandırmaya hakkın yoktur der. Birkaç kişiyi yanına vererek onu ata bindirir ve Hicaz’a tekrar gönderir.

Şeyh Said’in kütüphanesinde on bin yazma, on bin de matbu olmak üzere 20.000 cilt kitabı vardı. Bu eserlerin tümü kıyamdan sonra yakılmıştır.

Şeyh Efendi, amcası Şeyh Hasan ile ilmi bir konuda mektuplaşır. Bu mektuplar karşılıklı olarak şiir şeklinde Arapça, Farsça, Osmanlıca, Zazakî ve Kirmanci olmak üzere beş dille yazılır. 80 sayfalık bu eseri Şeyh Ali Rıza Efendi Hınıs’ta medresede ders verirken bulur fakat 1966 depreminde eser enkaz altında kaybolur.

Şeyh Said Efendi disiplinli bir eğitimciydi. Şeyh Ali Rıza Efendi bununla ilgili bir anısını şöyle anlatır; Ben çayı çok seviyordum. Babam Şeyh Said Efendi de bunu biliyordu. Bizim ailemiz çok zengindi, her türlü imkânımız vardı. Babam da beni seviyordu. Ben çayı sevdiğim için günde iki defa çay içmeyi istiyordum. Babam buna izin vermiyordu. Günde bir defa çay içeceksin diyordu. Senin kalkıp bir çay içmen yarım saati bulur. Sen yarım saatini zayi edemezsin diyordu. Sen ders vereceksin ve dersini okuyacaksın. Babam böyle çok otoriter bir insandı. Annem de beni çok seviyordu. O çayı sevdiğimi bildiği için bana çay yapmak istiyordu. Ama babam ona kızıyordu. Ne yaparsanız yapın ama Ali Rıza’ya karışmayın diyordu.

Medreselerde şaka yapmayı seven bazı talebeler vardı. Babam Şeyh Efendi bana kesinlikle o tip adamlar senin yanına gelmesin diyordu. Talebelere de medresede ne şaka yaparsanız yapın ama Ali Rıza’nın yanında şaka yapıp onun ciddiyetini bozmayın derdi. Şeyh Efendi zeki talebeleriyle özel ilgilenir, birçok kitabı onlara ezberletirdi. Şeyh Efendi genel olarak ihtisas talebelerinin derslerini verirdi. Fıkıhta “Ehkam’us Sultaniye” bölümünü ezberletirdi. İslam’ın devlet sistemi, cihad vs. konular üzerinde dururdu. İlk sosyoloji kitabı olarak kabul edilen İbni Haldun’un “Mukaddime” isimli eserini okutmadan icazet vermezdi.

Şeyh Efendi bir il veya ilçeye gittiğinde oranın vali veya kaymakamı Şeyh’i karşılamaya gelir, evine misafir ederdi. Cumhuriyetin ilk yıllarında Bingöl’ün Genç ilçesine gittiğinde kaymakam Şeyh’i karşılamaya gelir. Şeyh, kaymakamı başı açık görünce ona iltifat etmez, evinde de kalmaz. (o zamanlar devlet ricali başlarına fes takarlardı. Baş açık gezmek batılılaşma temayülü olarak kabul edilirdi.)

Şeyh Said Efendi Serhad yöresinin en zengini idi. Tekman, Hınıs, Karlıova ve Varto ilçelerinin arasında bulunan Bingöl dağı ona ait olup sürüleri orada otlardı. Her yıl otuz bin tokluk hayvan alır, İran ve Halep taraflarına götürüp satardı. Şeyh Efendi satıştan hemen sonra sermaye, kar ve zekâtını ayırır, sene sonunda zekâtını verirdi. Kıyamdan önce 90 bin madeni altını vardı. Malını medrese işleri için kullanır ayrıca halktan ihtiyacı olanlara verirdi. Rus harbinden sonra Hınıs yöresinde kıtlık olmuş, Şeyh Efendi, 400 çift öküz ile 10.000 teneke buğdayı halka vermiştir.

Şeyh, kendi şahsi işlerini başkalarına yaptırmazdı. Elbiselerini daima temiz tutar, İnsanlara yumuşak davranırdı. Yazılarını Fars usulüne göre güzel bir hatla yazardı. Sabah namazından sonra tefsir, akşam namazından sonra hatme-i hacegan yaptırır, halkın sorunlarını dinler, kendisi veya halifelerinden birine vaaz yaptırırdı. Şeyh Ali Rıza’nın deyimiyle Şeyh’i tanıyıp tesirinde kalmayan yoktu.

Üstad Bediüzzaman’ın Şeyh Said Efendi hakkında şöyle dediği rivayet edilir; “Onun boyu, konuşması çok farklıydı, tipik Kürdistan şeyhlerine hiç benzemiyordu. Ben, Şeyh Said Efendiyi bir şeyh olarak değil bir lider olarak gördüm.”

Şeyh Said’in mezar yeri olan Alman Hastanesi acil otoparkı

 

Şeyh Said’in mezar yerinin tesbiti son zamanlarda birçok kesim tarafından dillendirilmeye başlandı. Bu konuda Şeyh Said ailesinin birçok ferdi, Şeyh Said’in mezarının Dağkapı’daki Alman Hastanesinin altında olduğunu belirtmektedir. Şeyh Said’in oğlu Şeyh Selahaddin Efendi’nin burayı zaman zaman ziyaret ettiği bilinmekte ayrıca mezar yerini eliyle işaret ederek çektirdiği bir resmi bulunmaktadır. Şeyh Ali Rıza’nın torunu Abdulilah Fırat ile yaptığımız görüşmede “Ben her Diyarbakır’a geldiğimde sabah ve yatsı namazından sonra Şeyh Said Efendi’nin gömülü olduğu yere gider Kur’an(dewr) okurum.” demektedir. Abdulmelik Fırat’ın ciddi girişimlerine rağmen Hadep’li belediye başkanı Feridun Çelik zamanında bu mekâna hastahane yapılma ruhsatı verilmiş, hastahane inşaatının mütahhitliğini de Galip Ensarioğlu yapmıştır. Dolayısıyla bu mekânın bu şekilde işgal edilmesinin müsebbipleri Feridun Çelik ve Galip Ensarioğlu olarak bilinmektedir. Bugün her halükarda Şeyh Said’in mezarını bulacağını iddia eden belediye başkanı Osman Baydemir, selefi olan Feridun Çelik’in Şeyh ailesinden bazı şahısların tüm çabalarına rağmen verdiği bu ruhsata ne diyecektir acaba?

Abdullah Fırat ve diğer aile fertlerinin ifadelerine göre Şeyh Said ve 46 arkadaşının mezar yeri Alman Hastanesinin acil tarafındaki açık otoparkın bulunduğu mekândan askeriyeye doğru devam etmektedir. Şeyh’in mezarı ise otoparkın köşesindeki sarı renkli jenaratörün altındadır. Ayrıca bu civara kıyamdan sonra Diyarbakır’da katledilen yüzlerce kişi de defnedilmiştir. Dolayısıyla Şeyh Efendi ve arkadaşlarının mezar yerleri belli olup otopark olarak kullanılmaktadır. Buranın aziz şehidlere layık bir şekilde onarımı için her türlü girişimlerde bulunulmalı ve bu rezaletten bir an evvel kurtulmak için İslami hassasiyet sahipleri harekete geçmelidir.   

Devam edecek…

Bu haberler de ilginizi çekebilir