HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı İmir: Kudüs özgür olmayıncaya kadar Müslüman beldelerin özgür olması mümkün değildir
Kudüs özgür olmadığı sürece Müslüman beldelerin özgür olmasının mümkün olmadığının altını çizen HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin İmir, Müslümanların ancak gerçek anlamda özgürlüklerinin Kudüs'ü özgürlüğüne kavuşturarak elde edebileceklerini unutmaması gerektiğini hatırlattı.
HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin İmir, "Dünya Kudüs Günü" münasebetiyle İlke Haber Ajansı (İLKHA) muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Dünya Müslümanları tarafından 1979 yılından beri Ramazan ayının son Cuma günü, "Dünya Kudüs Günü" olarak idrak ediliyor. Bugünde düzenlenen çeşitlik etkinlik ve programlarla "Kudüs" ile ilgili farkındalık oluşturularak, Kudüs'ün Müslümanlar için önemine dikkat çekiliyor.
Kudüs ve Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa'nın önemine değinen İmir, "Kudüs Allah (celle celaluhu) tarafından etrafı mübarek kılınan ve ona birçok güzellik bahşedilmiş olan mekânın adıdır. Kudüs'te birçok peygamber hak ile batıl mücadelesini bu kutsal mekânda yapmıştır. Sahabe ve tabiin de Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) teşvikiyle bu hak ve batıl mücadelesini Kudüs'te sürdürmüşlerdir. Kudüs bu nedenle iyinin ve kötünün, faydalının ve zararlının, doğrunun ve yanlışın, güzelin ve çirkinin, hakkın ve batılın, adaletin ve zulmün birbirinden ayrıldığı ve birbirleriyle sürekli mücadele halinde olduğu mekân haline gelmiştir. Birçok peygamberi bağrında barındırması, İslam'ın ilk kıblesi olması, İsra ve Miraç olaylarının merkezi olması, ribat ve cihad yurdu olması Kudüs'ü Kudüs yapan değerlerdir. En önemlisi Kudüs Müslümanların kontrolünde olduğu dönemlerde tüm din mensupları huzur içerisinde yaşamışlardır. Aksi olduğu dönemlerde ise Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar sorun ve sıkıntı yaşamışlardır. Kudüs Müslümanların hakimiyetinde olduğu dönemlerde Kudüs ile beraber bütün beldeler özellikle İslam Coğrafyası huzur içerisinde yaşamıştır." dedi.
"Kudüs kutsaldır, Müslümanların ortak bir değeridir"
Kudüs ve Mescid-i Aksa'ya sadece 'toprak, mülkiyet ve egemenlik meselesi' gözüyle bakılmaması gerektiğine vurgu yapan İmir, devamında şunları aktardı:
"Kudüs gibi kutsal bir şehir onca mücadele ve bedelden sonra Müslümanların kontrolüne geçmiştir. Bu kutsal şehir bir nevi Müslümanlara emanet edilmiştir. Müslümanların bu kutsal emaneti koruması hayati derecede öneme sahiptir. Günümüz dünyasında ırkçılık, mezhepçilik ve tekfircilik hastalığına yakalanan bazı Müslüman topluluklar zaman içerisinde Kudüs'ün ehemmiyetini unutmuş Kudüs'ü ve Kudüs'ün koruyucusu olan Filistinli Müslümanları bir başlarına Siyonistlerin insafına terk etmişlerdir. Çoğu Müslüman devletin vatandaşı olan Müslümanlar materyalist bir bakış açısı ile 'bize ne Kudüs'ten bizim için milletimizin ve devletimizin çıkarları yani ulusal çıkarlarımız daha evladır demeye başladılar' bu bakış açısı bugünkü acziyet durumunu ortaya çıkarmıştır. Yapılması gereken şey Müslümanlara Kudüs'ün önemini yeniden hatırlatmak olmalıdır. Kudüs'ü çok önemli kılan bir diğer faktör ise Kudüs'ün parçalanmış İslam alemini birleştirme potansiyelidir. Çünkü farklı mezhepler için bile Kudüs kutsaldır, Müslümanların ortak bir değeridir. İnanıyorum ki Kudüs ve Filistin sorunu çözülürse Müslümanların problemlerin büyük birçoğu da çözüme kavuşacaktır. Mescid-i Aksa'nın ve Filistinli kardeşlerimizin siyonistlerin olmayan insafına terk edilmemesi için hepimize sorumluluklar düştüğünü unutmayalım. İslam ülkeleriyle ve Müslüman halklarla kardeşlik hukukuna göre yardımlaşmak ve dayanışmak gibi bir sorumluluğumuz vardır. Bu nedenle bugün Filistin'de, Kudüs'te ve Mescid-i Aksa'da Müslüman kardeşlerimize yönelik siyonistlerin saldırılarına karşı hepimizin sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerektiğini ve yaşanan olaylardan sorumlu olduğumuzu unutmamamız gerekir."
"Siyonist rejim kardeşlerimize yönelik saldırılarına devam etmektedir"
HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin İmir
İmir, "Siyonist işgal rejimi özellikle 1990 yılından bu yana Aksa'daki durumu aşamalı olarak değiştirmeye çalışıyor. İşgalle başladığı bu plana haremin bazı bölümlerini kontrolü altına almakla devam etti. Sonra radikal Yahudilerin, buraya girmesini sağladı. Radikal Yahudilerin kışkırtması sonucu çıkan olaylar neticesinde kapılara metal dedektörler yerleştirildi. Siyonist işgalci rejim Filistinlilerin, giriş-çıkışlarına kısıtlamalar getirerek, buradaki durumu kendi lehine çevirmek ve güvenlik kontrolünü dayatmak istiyor. Müslümanlar bu duruma karşı geç kalmışta olsa bir tepki vermezse Kudüs'ün tamamen Yahudilerin eline geçmesi tehlikesi ile karşı karşıyayız. Özellikle bu mübarek Ramazan ayında Mescid-i Aksa'da itikâfa giren Ramazan ayını daha güzel bir şekilde geçirmek isteyen Müslümanlar maalesef kurulan sözde güvenlikten geçerek camiye geçmektedirler. Buna rağmen siyonist rejim kendi yaptığı saldırılardan asla vazgeçmeyerek her Ramazan olduğu gibi bu Ramazan ayında da Müslüman kardeşlerimize yönelik saldırılarına devam etmektedir." ifadelerine yer verdi.
"Yapılan kazı çalışmaları Mescid-i Aksa yapısı üzerinde ciddi anlamda tehdit oluşturuyor"
Siyonist işgal rejimi tarafından Mescid-i Aksa'nın altında tünel kazma faaliyetleri ile ilgili de konuşan İmir, "Yahudiler, kazı çalışmalarının yapıldığı alanda Hazreti Süleyman'ın yaptırdığı mabedin ana giriş merdivenlerinin olduğunu iddia ediyor. Babil ve Roma saldırıları sonucu yıkılarak yok olduktan sonra Müslümanların Kudüs'ü fethiyle, yıkılan batı duvarının enkazı üzerine Müslüman mahallesinin kurulduğuna inanıyor. Bu nedenle de kazılarda, eski mabedin ana giriş kapısı ve merdivenlerinin ortaya çıkarılması hedefleniyor. Yerin 30 metre altında yapılan ve Mescid-i Aksa'yı çevreleyen kazılar, bölgede sık sık göçüklere yol açıyor. Son olarak Mescid-i Aksa'nın Silsile Kapısı'na 60 metre mesafede bulunan Filistinlilere ait binanın avlusunda, 3 metre eninde, 15 metre derinliğinde bir göçük oluşmuştu. Bu tüneller nedeniyle El-Aksa'nın yıkılma riskiyle karşı karşıya olduğu hatta her an yıkılabileceği ifade ediliyor. Bu nedenle yapılan kazı çalışmalarının Mescid-i Aksa yapısı üzerinde çok ciddi anlamda tehdit oluşturduğunu bütün Müslümanların bilmesi gerekir. Bu konuda seslerini en gür bir şekilde yükselterek yapılan kazı (yıkım) çalışmalarının önüne geçmesi gerekir." şeklinde belirtti.
"Filistin direnişi büyük bir önem arz etmektedir"
Filistin direnişinin önemine değinerek direnişin desteklenmesi gerektiğini ifade eden İmir, "Filistin direnişi büyük bir önem arz etmektedir. Bu nedenle direnişin sağlıklı bir şekilde desteklenmesi Filistin, Kudüs ve Mescid-i Aksa'nın özgürlüğü açısından büyük bir önem arz etmektedir. Filistin'deki direnen Müslümanlar sadece bir toprak parçasını savunmuyorlar, savundukları şey Müslümanların kutsal değerleridir. Bu direniş Müslümanlar için bir onur, izzet ve şeref meselesidir. Bu mukaddes şehir ve mabed hiçbir zaman İslam düşmanlarının eline geçmemelidir. Eğer bu şehir kaybedilirse bu asrımızın Müslümanlarının alnına kara bir leke olarak yazılacaktır. Fakat Kudüs kurtarılırsa Müslümanlar Selahaddin-i Eyyubi gibi adlarını tarihe altın harflerle yazdıracaklardır. Bu noktada her Müslümanın üzerine düşen bu direnişi elinden gelenin fazlasını yaparak desteklemesidir. Siyonistler hiçbir ilke tanımayan bir canavar gibi önüne çıkan her şeyi yemektedir. Bu canavar bugün Filistin'de durdurulmazsa yarın Ankara'nın, Şam'ın, Tahran'ın, Bağdat'ın ve daha birçok İslam coğrafyasının kapılarına dayanacaktır." uyarısında bulundu.
"Müslümanlar olarak birbirimize Kudüs’ün önemini hatırlatmalıyız"
"Kudüs ile Mescid-i Aksa'yı kurumak ve kurtarmak için elbette yapmamız gereken birçok husus vardır." diyen İmir, şunları aktardı:
"Öncelikle Müslümanlar olarak birbirimize Kudüs’ün önemini hatırlatmalıyız. Asrımızda Müslümanlar İslami yaşamdan uzak bir hayat tarzı ve fikir dünyasına bürünmüşlerdir. Müslümanlar gayri İslami ideoloji ve düşünce sistemlerinin peşine takılıp gittiği sürece bu kutsal mekanlarımız işgalden kurtulamayacak. Irk, milliyet ve mezhep üzerinden kendisini tanımlayan Müslümanlar İslam'ın esas noktalarını kaçırmakta Kutsal değerlerini yok saymaktadır. Bizi biz kılan bizim kardeşliğimizi pekiştiren İslam ümmet anlayışıdır. Ümmet anlayışını muhafaza ettiğimiz sürece bütün zalimlere ve diktatörlere karşı hürriyet mücadelesini en güzel şekilde yürütebiliriz. Öte yandan Müslüman ülkelerdeki yönetici ve iktidarlar İslami düşünceden uzak hatta batı kuklası diyebileceğimiz bir yapıdadırlar. Bu devletlerin öncelikleri toprak ve devletin menfaatleri haline gelmiştir. Sırf ekonomik sebeplerden dolayı bile çoğu İslam ülkesi siyonist rejim ile zıt bir duruma düşmekten korkmaktadır. Müslüman zihinlerde yapılacak bir devrim, iktidar bazında da bazı devrimleri doğuracaktır. Bu İslami perspektife sahip iktidarlar ve Müslüman halklar asrımızın Selahaddinleri ve onun kutlu ordusu hükmünde olacaklardır. Bu çözümler daha uzun solukludur. Kısa vadede ise Müslümanlar ellerinden geldiğince lojistik olarak Filistin'e ve direniş gruplarına destek olabilirler."
"Müslümanların direnişi desteklenmeli siyonistlerin vahşeti ise bütün dünyaya en güzel şekilde anlatılmalıdır"
Devamında İmir, "Siyonist rejimin zulmünü ülke ve dünya kamuoyunda duyurabilirler. Özellikle sosyal medyanın yaygınlaşması Müslümanların sesini dünyaya duyurması için bir fırsattır. Geçtiğimiz senelerde siyonist rejim Filistinli Müslümanlara tekrardan zulmetmiş dünya Müslümanları bunu sosyal medyadan dünyaya duyurduktan sonra çoğu batı ülkesinde bile toplu protestoların düzenlediği gözlenmiştir. Ortaya konulan bu tepkiler siyonistlerin geri adım atmalarına vesile olmuştur. Özellikle şu anda siyonist rejimin füzeleri Gazze'ye düşerken bütün Müslümanların bu mübarek Ramazan ayında hem sözlü hem de filli dua ile direnişe destek olmaları gerekir. Bununla beraber sosyal medya üzerinden Müslümanların direnişi desteklenmeli siyonistlerin vahşeti ise bütün dünyaya en güzel şekilde anlatılmalıdır. Bütün dünya siyonistlerin işgalci olduğunu katliamlarda sınır tanımadığını bütün insanlar bunu anlayana kadar anlatmamız gerekir." ifadelerine yer verdir.
"Siyonistler zehirli sarmaşık gibi birçok alanı sarıp kontrol altına almış durumda"
Uluslararası hukuka ve anlaşmalara rağmen Batı dünyası Filistin'deki işgal ve katliamlarına sessiz kaldığını hatırlatan İmir, "Çoğu batı ülkelerinde Yahudi lobileri oluşturmuş olduğu siyasi, ekonomik ve medya gücü maalesef uluslararası desteği engellemektedir. Örneğin Amerika'daki Musevilerin tüm bilgilendirme ve propaganda mekanizmasını kontrol ettikleri, büyük gazetelerin, film endüstrisinin, radyo ve TV’nin, büyük şirketlerin büyük bir güç olarak siyonistlerin güdümünde olduğunu görmekteyiz. Evet, ortaya çıkan bu ağı gördüğümüzde siyonistler zehirli sarmaşık gibi birçok alanı sarıp kontrol altına almış olduğunu görmekteyiz. Bunun yanı sıra 1990'lardan sonra İslam'ı düşman olarak kendisine belirleyen batı, Müslümanların karşısında Yahudileri desteklemektedir. Hristiyanlar tarih boyunca Yahudileri kontrol altına alabilmişlerdir fakat Müslümanlar ile her zaman daha şiddetli savaşlara girişmişler ve çoğunlukla mağlup olmuşlardır. Son yüzyılda Müslümanların güç kazanması onların isteyebileceği son şeydir. Bu nedenle İslam coğrafyasında uydu bir Siyonist rejim devleti Batı'nın kullanışlı bir üssü konumunda olacaktır." dedi.
"Siyonist rejim ile anlaşma Filistin mücadelesine Filistin direnişine büyük bir zarar vermektedir"
İşgal rejimiyle normalleşmek Filistin direnişi, Kudüs ve Mescid-i Aksa davasına ihanet olduğunu belirten İmir, "Maalesef birçok ülkenin normalleşme adı altında siyonist rejim ile anlaşmaları Filistin mücadelesine Filistin direnişine büyük bir zarar vermektedir. Özellikle Arap ülkelerinin normalleşmesi Filistin mücadelesini yalnız bırakmıştır. Bunun arla perdesini incelediğimizde özellikle eski Araplarda asabiyet çok önemli olduğunu görmekteyiz. Normalleşmenin asıl sebebini incelediğimizde Müslümanların dünya sevgisi, şahsi, milli ve ulusal menfaatler İslam'ın hakikatlerinin önüne geçmek olduğunu görmekteyiz. Çoğu Arap devleti yöneticisi ve yapılanması Osmanlı’nın yıkılması ile kurulan kukla hükümetlerdir. Siyonist rejimle normalleşen ülkelerin durumuna baktığımız zaman Müslümanların dünya sevgisini öncelemelerinin şahsi ve milli menfaatleri İslamin hakikatleri önüne geçirmesinin ciddi anlamada etkili olduğunu görüyoruz." diye konuştu.
"Türkiye'nin de siyonist rejimle normalleşmesini doğru bulmuyoruz"
Devamında İmir, şu ifadelere yer verdi:
"Özellikle halkı Müslüman olan ülkelerin yöneticilerindeki dünya makam sevgisi kişisel menfaatlerinin İslam hakikatlerinin önüne koymaları normalleşme sürecini hızlandırmış Filistin mücadelesini yalnızlaştırmıştı. Özellikle batı bu düşüncelere sahip olan siyasi oluşumları ve iktidarları her ortamda desteklemiştir. Türkiye'nin de siyonist rejimle normalleşmesini doğru bulmuyoruz. Çünkü siyonizmin orda güçlenmesi bütün komşu ülkeler için büyük bir dezavantajdır. Siyonist rejimin olduğu bir yerde huzurun oluşması mümkün değildir. Belki gündelik hayatımızda bazı dünyevi menfaatleri önceleyerek bu tür adımlar atılmış olabilir ama uzun vadede Siyonist rejimin güçlendirilmesi onunla normalleşerek onun daha da güçlenmesine katkı sağlamak hem Filistin direnişine büyük bir zarar vermektedir hem de kendi ülkemize uzun vadede yapabileceğimiz büyük bir kötülüktür. Siyonist rejim bugün Müslüman eldelerin birçoğunda çalışan yerli işbirlikçileriyle Müslümanların başını ezmeye çalışmaktadır. Birçok belde de olduğu gibi son 10 yılda Mısır'da yaşananlar bunun en net örneğidir. Şehit Muhammed Mursi Mısır'ı yönetirken yaşanan dramı bir an olsun azaltabilmek Filistin'e bir yardım eli uzatıp sınır kapılarını açmış Filistin'in yıllar sonra azda olsa nefes almasına sebep olmuşlardı. Bu durum siyonist rejimi çok rahatsız etmiş daha sonraki süreçte yerli işbirlikçi ve CIA ile bağlantılı olan Sisi tarafından darbe gerçekleşmişti."
"Müslümanlar ancak gerçek anlamda özgürlüklerini Kudüs'ü özgürlüğüne kavuşturarak elde edebileceklerini unutmaması gerekir"
İmir, "Son olarak şunu söylemek istiyorum Kudüs özgür olmadığı sürece Müslüman beldelerin özgür olması mümkün değildir. Müslümanlar ancak gerçek anlamda özgürlüklerini Kudüs'ü özgürlüğüne kavuşturarak elde edebileceklerini unutmaması gerekir. Bizler bugün hem çocuklarımızı hem gençlerimizi bu şuur ve bilinçle yetiştirmemiz gerekir. Bununla beraber kısa, orta ve uzun vadeli hesaplar yaparak Kudüs'ün özgürlüğe kavuşturması bu coğrafyamızın huzur içesinde hayatını sürdürebilmesi için İslam coğrafyasındaki bütün Müslüman ülkelerin ciddi bir güç birlikteliğine ihtiyacı vardır. Bununla beraber şu anda saldırı altındaki Gazze ve Mescid-i Aksa'yı siyonistlere karşı muhafaza edebilmek için Filistin direnişine ihtiyaç duyduğu her alanda destek olmamız gerekir. Yine bununla beraber Müslüman ülkelerin bir an önce bir araya gelerek siyonist rejimin katliamlarına dur demesi gerekir." şeklinde konuştu. (İLKHA)