Deprem sonrası "Hayatta Kalma Suçluluğu" psikolojisi nasıl atlatılır?
Kahramanmaraş merkezli yaşanan 2 büyük deprem sonrasında hayatta kalanların suçluluk psikolojisi hissetmesine ilişkin konuşan Psikolog Kerem Gümüş, bu psikolojiyi atlatmak için insanların ellerinden geldiğince depremzedelere yardımcı olmaları gerektiğini söyledi.
Pazarcık ve Elbistan merkezli yaşanan 7.7 ve 7.6 şiddetindeki 2 büyük depremin ardından on binlerce insan hayatını kaybederken arama kurtarma çalışmalarını devam ettiği süreçte Hatay'da yaşanan yeni bir depremle ağır hasarlı kimi binalar yıkıldı.
Depremin ardından yaklaşık 5 hafta gibi bir zaman geçti ve son rakamlara göre 46 bine yakın kişi vefat etti, yüz binden fazla kişi de yaralandı. Milyonlarca insanın yaşadığı bölgeleri terk etmek zorunda kaldığı afet sonrasında yakınlarını kaybeden kişiler de yaşadıkları acıların yanı sıra "Hayatta Kalma Suçluluğu" psikolojisiyle baş etmeye çalışıyor.
Psikolog Kerem Gümüş
Hayatta kalanların yaşadığı suçluluk psikolojisi ve bundan kurtulmak için yapılması gerekenlerle ilgili İLKHA muhabirine konuşan Psikolog Kerem Gümüş, "Deprem, birçok ruhsal zorlanmayı da beraberinde getirdi. Onlardan biri de kayıpların üzüntüsüne katlanamama, başkasının acı çektiğini bile bile yaşama devam etme zorluğu, yani hayatta kalma suçluluğu. Hissedilen bu büyük suçluluk, insanda derin bir çaresizlik hissettirebilir, uyku ve yemek yeme sorunlarına sebep olabilir. Kişi, yaşananları sık sık hatırlar ve kâbuslar görür. Baş ağrısı ve odaklanma sorunları gibi belirtiler gösterebilir." dedi.
"Suçluluk psikolojisiyle baş etmek için depremzedelere elimizden geldiğince yardım etmeliyiz"
Gümüş, "Deprem bölgesinde akrabası olanlar veya tanıdığı hiç kimse olmamasına rağmen bile doğal afet sonrası televizyon ve sosyal medyadan olan bitenleri izlerken hissettiği hayatta kalma suçluluğuyla 'akrabalarım, sevdiklerim orda acı çekiyorken ben evimde güvendeyim' diye düşünüyor. Ya da 'neden onun başına geldi, neden ben değilim? Onlar yiyecek yemek bulamazken ben burada rahat bir şekilde yemek yiyorum' gibi düşüncelerle kapılabiliyorlar. Bu suçluluk duygusu çok normaldir. Çünkü insan, empati (duygudaşlık) kuran duygusal bir varlıktır. Bu yaşanılan olaylar hepimizi derinden etkiledi. Bu suçluluk duygusuyla baş edebilmek için gücümüz yettiğince, elimizden geldiği kadarıyla yardım etmektir. Yardımlaşmanın büyüğü, küçüğü olmaz." diye konuştu.
"Herkes acısını ağlayarak yansıtmaz"
İnsanlara yardım eli uzatmanın kişiyi daha iyi hissettirdiğini belirten Gümüş, "Şu anda ilk zamanlardaki kadar gündemde olmasa da hala yardıma ihtiyaçları var. Deprem bölgesine yiyecek içecek yardımlarında bulunabilir, kan bağışı yapılabilir. Aynı zamanda kişi kendisine zaman ayırarak sosyal aktiviteler yapabilir. Unutmamak gerekir ki, herkes hissettiklerini bambaşka duygularla dışa vurur. Biri çok mutluysa 'utanmıyor musun? Şu an yas dönemindeyiz' demek hatalı bir söylemdir. O bireyin içinde ne yaşadığını bilemeyiz. Herkes acısını ağlayarak yansıtmaz. Kimisi suskun kalır, kimisi hiçbir şey yaşanmamış gibi davranır. Bizim yapmamız gereken şey bireyleri zorlamadan anlatmak istedikleri varsa onları dinleyip yanlarında olduğumuzu hissettirmektir." şeklinde konuştu. (İLKHA)