• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...
Toplumun Islahı, Siyasi İradenin Değil İslami Camiaların Görevidir
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
İlyas Yavuz / Konya

Konya’nın tanınmış kanaat önderlerinden Abdullah Büyük, İslami camiaların sorumlulukları ve hükümetin başörtüsü ve kılık kıyafet yönetmeliği hakkındaki tutumu üzerine Doğruhaber’e konuştu. İslamî camiaların bir bütünün parçaları olarak İslam’ın belli konularında hizmet üretmek için yapılandıklarını vurgulayan Abdullah Büyük Hoca, “Bu konuda birbirlerini acımasızca eleştirme ve kirli çamaşırlarını ortaya dökme yerine birbirlerine destek çıkmalı, hayra motor şerre firen olma noktasında hayır duasında bulunmalı, ittifak edilen konularda beraber hareket etmeli ve ihtilaf edilen konularda da birbirlerine tahammül etmelidirler” dedi.

İşte Abdullah Büyük Hoca’nın sorularımıza verdiği yanıtlar

Hocam, Ak Parti on yıllık iktidar döneminde sürekli başörtüsü vurgusu yaptı. Çözüm getireceğini savundu. Kısmen düzeltmeler oldu. Ancak son kılık-kıyafet yönetmeliği ile liselerde ve ortaokullarda başörtüsü yasağı daha da katmerleşti. Öncelikle bu konuda neler söylemek istersiniz?

Olaylara bir bütün olarak ve ön yargılardan arınmış bir şekilde bakmak gerekir. Yoksa büyük fotoğrafı göremez, küçük fotoğraflara takılıp kalmış oluruz. Her şeyden önce iki hareketi iyi ayrıştırmak lazımdır. Bunlardan birisi, İslamî hareketler; diğeri de İslam yanlısı hareketlerdir. Siz, kendi yönteminizin İslami hareket olduğunu kabul ediyorsanız, dışınızda sizin hareketinizin gelişmesine (şiddete başvurmadığınız sürece) yürüttüğü siyasetle gizli ve açık destek veren yapılanmaları da İslam yanlısı hareketler olarak görmek durumundasınız. Türkiye’nin son on yılda, İslamî yapılanmaların gelişmesi doğrultusunda gerçekleştirdiği değişiklikleri görmemek için basiretin bağlanmış olması gerekir. Her şeyi bir tarafa bıraksanız bile askeri vesayetin kırılmış olması, en büyük başarıdır. Vitrinden olayları seyretmekle, kurtlar sofrasında mücadele vermek bambaşka bir şeydir. Recep Tayyip Bey’in geçmişi ve şu andaki samimiyeti, geleceğinin şahididir. Yüce Allah, kimseyi gücünün yetmediği şeylerden sorumlu tutmaz. Ben inanıyorum ki Tayyip Bey ve samimi arkadaşları, güçleri yetmeye başladığı yerlerde düğmeye basmakta ve sonuç almaktadır. Sorunuzdaki konularda henüz tam başarılı olamamış olmalarına bakıp da büyük fotoğrafı görmezden gelmemeliyiz. Yoksa ağaca takılıp ormanı görmemiş oluruz. Aslolan, Müslümanlar lehine gelişen bu ortamda İslamî hareketleri canlandırarak toplumun İslamî yönde ikna edilmesini başarmaktır. İslam yanlısı siyasi bir hareketin içinde olan kardeşlerimizin yanlışlarını da yapıcı tenkitlerle düzeltmek ve bazılarını da zamana havale etmek lazımdır.

ON YILLIK DEĞİŞİMLERİ DİKKATE ALMAK LAZIM


Dikkat ederseniz bu konuda çok ses çıkmadı. Ancak öyle sanıyorum ki aynı yönetmelik bir başka parti tarafından yapılmış olsaydı İslamî camialar çok büyük tepkiler gösterebilirlerdi. Nitekim yakın tarihimizde bunun örneklerini gördük. Beyazıt Meydanı başörtüsü eylemleri için bir simge haline geldi. Şu anki sessizliği neye bağlıyorsunuz?

Aralarında illiyet bağı olmayan olayların birbirine kıyaslanmasına, “Kıyas Ma’l fârık” denir. Beyazıt Meydanında yapılan başörtüsü eylemleri; başörtüsü nedeniyle üniversiteye alınmayan, bizzat polisler tarafından başörtüleri çekilip alınan, coplarla okullarına yaklaştırılmayan, okullarından ilişiği kesilerek uzaklaştırılan öğrencilerin mağduriyetleri karşısındaki çığlık idi. Başörtüsüne karşı bu zulmü yapanlar da o günkü İslam karşıtı Ergenekon iktidarıydı. Şimdiki iktidar ise öncelikle bu zulmü kaldırdı. Bardağın dolu tarafı burası. Sizin dediğiniz de bardağın boş tarafıdır. Bu zamana kadar orta dereceli okullardaki kız öğrencilerinin hakları ile ilgili öyle Beyazıt Meydanı gösterileri filan yapılmadı. Önce bu ikisini birbirinden ayıralım. Şu halde orta dereceli okullardaki kız öğrencilerin haklarını da STK’ları devreye sokarak, heyetler halinde bürokratik ve siyasi bütün kanalları devreye koyup bu konuda iktidarın elini güçlendirerek halletme yoluna gidilmelidir. Her şeyi iktidardan hemen beklemek insafsızlık olur. Derin devletin köklerini kurutmadan her istenileni yapmanın kolay olmadığını idrak etmek gerekir. Seksen yılda bozulanı on yıl içinde bir çırpıda düzeltmenin kolay olmayacağını sizler de takdir edersiniz. Çünkü imha kolay, inşa zor ve zaman alıcıdır. Ak Parti’nin avukatı değilim ama insaf ve vicdan sahibi bir Müslüman olarak yapılan değişimleri de görmek zorundayım. Elbette Ak Parti iktidarı ile şeriat gelmedi. Sistem bütün kurumları ile duruyor. Önemli olan o kurumları İslam lehine kullanarak Müslümanların önünü açmaktır. Bu durumda bizlere düşen de İslamî camialar olarak iyi Müslüman yetiştirip bu toplumu değiştirmektir. Ra’d suresinin 11. ayeti gereği, “Bir toplum kendini değiştirmedikçe Allah da onları değiştirmeyecektir.” Şu andaki iktidar benim yolumu açıyorsa, ona çelme takmadan ben üzerime düşen sorumluluğu yerine getirmeliyim. Tribünde oturarak bütün değiştirmeyi iktidarda olanlardan bekleme yanlışlığına düşmemeliyim. Hem de halli gereken sadece orta dereceli okullardaki kız öğrencilerinin başörtüsü meselesi değildir. “Allah ve Rasulüne harp ilan etmek” demek olan faizden tutun, dini eğitimin özerkleşmesine, ihtilattan uzak eğitim sistemine, büyük günahların aleniyete dökülmesine varıncaya kadar çözülmesi gereken sayısız problemimiz vardır. Faiz oranları düşürüldü diye faiz lobisinin “Gezi parkı” olaylarındaki oynadığı rolü bilmeyen yoktur. Onun için bazı yanlışların düzeltilmesi için tedricilik metodunun geçerli olduğunu da unutmamak gerekir.

Peki, başörtüsünün yaygınlaşması ile beraber ahlakî yozlaşmayla mücadele ve İslamî değerlerin daha etkin yaşanması hususunda İslamî camiaların görevlerini hakkıyla ifa ettiklerini düşünüyor musunuz?

Zannımca başörtüsü mücadelesi verilirken sadece başörtüsünü bayraklaştırdık, cilbabı yani dış kıyafeti unuttuk. Şimdi başörtülü kızlarımıza bakıyorum, başlarında çok cazip bir başörtüsü, altlarında ise vücut hatlarını bütün detayları ile ortaya döken bir pantolon giyerek örtündüklerini sanıyorlar. Hâlbuki “giyinmiş ama çıplaktırlar.” Olayı sadece başörtüsü değil de, “tesettür” olarak dile getirip mücadelemizi ona göre yapsaydık, belki bu yozlaşma olmayacaktı. Genel hatları ile İslamî camialar bu konuda üzerine düşeni yapmamışlardır. Aynı cemaate mensup bir anne, başörtüsü ve dış kıyafeti ile güzelce örtülü olduğu halde, yanındaki kızı, daracık bir pantolon üzerine örtülmüş rengârenk bir başörtü ile yan yanadırlar. O zaman az konuşup çok iş yapmalıyız. Önce iğneyi kendimize batırıp sonra çuvaldızı başkasına batırmalıyız. Başkasının yapmadıklarından çok, kendi yapmadıklarımıza odaklanıp toplumun yeniden ihya ve inşasına katkıda bulunmalıyız.

İSLAMİ CAMİALARA BÜYÜK İŞ DÜŞÜYOR

Kabul edilmelidir ki özellikle 2000 öncesine kıyaslandığı zaman İslamî camia, tebliğ noktasında şu an daha rahat hareket etme imkânına sahip. Kısmî baskılar olsa da genel anlamda Müslümanlara yönelik baskılar azaldı diyebiliriz. Yani başka bir ifade ile Ak Parti “Ben size meydanı açtım, artık siz istediğiniz gibi İslamî çalışmaları yürütün” demeye getiriyor. Örneğin bir İhvan yetkilisi ile konuştuk. Mursî’nin seçilmesinden sonra, Müslümanlar olarak tebliğ ve irşat faaliyetlerini daha da yoğunlaştırdıklarını ifade etti. Oysa Türkiye’de Müslümanlar siyasi bir kazanım elde ettiklerinde cemaatsel çalışmalar zayıflıyor. Bunu nasıl izah edersiniz?

Sorunuzdaki tespitinize aynen katılıyorum. Yukarıda 1. ve 2. sorunuza verdiğim cevaplarda da buna işaret ettim. Siyasi irade icraatlarıyla, “Ben size meydanı açtım, artık siz istediğiniz gibi İslamî çalışmaları yürütün” mesajını verirken onu topa tutma yerine, sivil inisiyatif olarak bizler toplumun İslam lehine değiştirilmesi için yeni projeler geliştirmeliyiz. Fakat ne gariptir ki biz Müslümanlar inancımıza ters ve düşman iktidarlara karşı direnç gösterir ve haklarımızı aramak için her türlü çalışmayı yaparız. Fakat bizim inancımızı temsil eden ya da ona yakın olan iktidarlar geldiği zaman her şeyi o iktidardan bekler ve çalışmalarımızı zayıflatırız. Maalesef bu bizim ayıbımızdır. Bu ayıptan kurtulmak için, bunun farkına varıp her şeyi iktidardan beklemenin yanlışlığının ve bizlerin de İslamî camialar olarak sorumluluklarımızın bulunduğunun idrakinde olmalıyız. İktidarlar İslam yanlısı olsa da olmasa da cemaatler aynı yoğunlukta çalışma bilincine yükselmelidir. İktidarın sağladığı nimetlerle rahata erip rehavete kapılmanın yanlışlığını kavramalıdır.

İSLAMİ CAMİALAR TOPLUMUN ISLAHINA ÇALIŞMALI


Müslümanlar siyasi ve toplumsal mücadele arasında nasıl bir denge sağlamalıdır?

Bilindiği gibi toplumları ayakta tutan ilmî, siyasî ve ekonomik güçtür. İslamî mücadelemizi verirken bu üç güçten de istifade ederiz. Bu üç güç birbirlerine baskı kurmadan koordineli çalıştığında sorun olmaz. Kendi güçlerini, diğerini yok etmek için kullandıklarında problem ortaya çıkar. İslamî camialar, kendi kulvarlarında hizmet üretirken siyasi, ekonomik ve ilmî gücü karşısına alarak iş yapamazlar. Ancak düşmanlıkları körüklerler. Öyle bir denge oluşturulmalı ki bu güçlere ne gebe kalınmalı ne de gebe bırakılmalıdır. Hiçbir zaman onların arka bahçesi konumuna düşülmemelidir. “Onların arka bahçesi oluruz” korkusuyla da onlarla köprüler ortadan kaldırılmamalıdır. Dengeler iyi korunarak hizmetler sürdürülmelidir.

MÜSLÜMANLAR BİRİBİRLERİNE TAHAMMÜL GÖSTERMELİDİR


Hocam, İslamî camiaların üzerine düşen vazifeler sizce nelerdir?

Hemen her İslamî camia, bir bütünün parçaları olarak, İslam’ın belli konularında hizmet üretmek için yapılanmıştır. Birinin ihmal ettiğini öbürü başarmaktadır. Bu konuda birbirlerini acımasızca eleştirme ve kirli çamaşırlarını ortaya dökme yerine birbirlerine destek çıkmalı, hayra motor şerre firen olma noktasında hayır duasında bulunmalı, ittifak edilen konularda beraber hareket etmeli ve ihtilaf edilen konularda da birbirlerine tahammül etmelidirler. Tefrikayı körükleme yerine herkes işine odaklanmalı ve dünyevileşme hastalığına düşmeden yeni projelerle hizmetlerine hizmet katmalıdır.
 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir