Bediüzzaman`nın Talebe Yetiştirdiği Horhor Medresesi Açılıyor
Bediüzzaman Said Nursi`nin 1897-1907 ve 1912-1914 yılları arasında medrese olarak kullandığı ve talebe yetiştirdiği Horhor Medresesi, 98 yıl aradan sonra Cuma günü ibadete açılıyor.
VAN- Van Kalesi`nin güneyinde bulunan ve 1. Dünya Savaşı sonrasında Ermeniler tarafından yakılıp yıkılan Horhor Camii 98 yıl aradan sonra ibadete açılacak.
"İnşallah kıyamete kadar ibadete kapatılmayacak"
Açılış müjdesini veren Van Valisi Münir Karaloğlu, camiyi Ramazan başına yetiştirmek istediklerini; ancak inşaat ve restorasyon çalışmalarının istedikleri hızda ilerleyemediğini söyledi.
Buna rağmen caminin Cuma günü ibadete açılacağını söyleyen Vali Karaloğlu, "İnşallah Ramazan`ın ilk cumasında Horhor Camii ibadete açılıyor. Bundan sonra da her akşam, 98 yıl sonra ilk defa Cuma namazı kılınacak, teravih namazı kılınacak ve Horhor Camii ibadete açılacak. Ve inşallah kıyamete kadar da ibadete kapatılmayacak diye temenni ediyoruz" şeklinde konuştu.
Horhor Medresesi`nin tarihçesi
Horhor Medresesi ve Camii, Urartular döneminde yapılmış olan tarihî Van Kalesinin hemen yanında bulunur. Bediüzzaman Said Nursi burayı 1897-1907 ve 1912-1914 yılları arasında medrese olarak kullanmış ve talebe yetiştirmiştir.
Burada verilen derslerin salonda baştanbaşa uzanan büyük bir masa etrafında verildiği rivayet edilir.
Horhor Medresesi, ismini medresenin yanında akan ve horultulu ses çıkaran sudan alır.
Bediüzzaman Said Nursi`nin, Horhor Medresesi`nde yetiştirdiği talebeleriyle birlikte 1. Dünya Savaşı`nda Ruslara karşı da mücadele etti. O dönemde Van`ı istilâ eden Ermeniler Horhor Medresesi`ni de yıktılar.
Bediüzzaman Said Nursi 1. Dünya Savaşı sonrasında Van`a geldiğinde medresenin yıkılmış halini görünce çok üzülür. Bediüzzaman bu üzüntüsünü yirmi altıncı Lem`anın on üçüncü ricasında şöyle ifade eder:
"Herşeyden evvel, Van`da Horhor denilen medresemin ziyaretine gittim. Baktım ki, sair Van haneleri gibi onu da Rus istilâsında Ermeniler yakmışlardı. Van`ın meşhur kalesi ki, dağ gibi yekpare taştan ibarettir, benim medresem onun tam altında ve ona tam bitişiktir. Benim terk ettiğim yedi sekiz sene evvel, o medresemdeki hakikaten dost, kardeş, enîs talebelerimin hayalleri gözümün önüne geldi. O fedakâr arkadaşlarımın bir kısmı hakikî şehid, diğer bir kısmı da o musibet yüzünden mânevî şehid olarak vefat etmişlerdi.
Ben ağlamaktan kendimi tutamadım. Ve kalenin, tâ medresenin üstündeki, iki minare yüksekliğinde, medreseye nâzır tepesine çıktım, oturdum. Yedi sekiz sene evvelki zamana hayalen gittim. Benim hayalim kuvvetli olduğu için, beni o zamanda hayli gezdirdi. Etrafta kimse yoktu ki, beni o hayalden çevirsin ve o zamandan çeksin…" (Fırat Arslan-İLKHA)