Yapıcıoğlu: Kardeşliğin hukuku yerine getirilirse "Kürd Meselesi" çözüm yoluna girer
Ağrı'da basın mensuplarıyla bir araya gelen HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, yerel sorunların yanı sıra ülke gündemiyle ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu.
Ağrı'da basın toplantısı gerçekleştiren ve doğu illerine yaptığı ziyaretleri değerlendiren Yapıcıoğlu, basın mensuplarının sorduğu sorulara da yanıt verdi.
Erken seçim, sınır kapılarındaki çözüm bekleyen sorunlar, ekonomik sıkıntılar, Kürd Meselesi, işsizlik, göç, gençler arasında yaygınlaşan uyuşturucu müptelalığı, cari açık, maneviyatsızlık nedeniyle halkın sürüklendiği çıkmaz hakkında konuşan Yapıcıoğlu, KPSS'nin iptali, Cumhurbaşkanlığı seçimi, ittifaklar gibi Türkiye gündemindeki önemli konularda değerlendirmelerde bulundu.
Matematiksel olarak erken seçimden bahsedilemeyeceğine işaret eden Yapıcıoğlu, alınacak bir erken seçim kararının artık "erken" olmaktan çıktığını söyledi.
Halkın seçimlerden ziyade geçim derdiyle uğraştığına dikkat çeken Yapıcıoğlu, "Halkın gündemi farklı, seçim halkın gündeminde değil. İnşallah siyasetin gündeminden de çıkar." dedi.
"Neden sadece Gürbulak Sınır Kapısı'ndaki geçişlerde zorunlu PCR testi isteniyor?"
Basın toplantısında öncelikle yerel gündem ile ilgili hususlara değinen Yapıcıoğlu, "Gündemdeki hususlardan bir tanesi sınır kapıları. Iğdır'daki vatandaşlar Nahçıvan Sınır Kapısı ile ilgili şikayetlerini dile getirdiler. Kapının işlemediğini, Nahçıvan makamların kendilerine zorluklar çıkardıklarını söylediler ve bu durum Iğdır'ın ekonomisini olumsuz anlamda etkiliyor. Ağrı'daki Gürbulak Sınır Kapısı'ndan özellikle Doğubeyazıt esnafı çok şikayetçi. Diğer hiç bir sınır kapısında uygulanmayan bir husus var, PCR testi zorunluluğu. Vatandaşlar ticaret yapmak ve alışveriş yapmak için sınırdan her geçişlerinde kendilerinden zorunlu PCR testi istediklerini söylediler. Bu da özellikle sınırın öte tarafında ticaret yapan esnafı çok ciddi manada mağdur ediyor. Pek çok sınır kapısı var, çok sayıda ülke ile komşuyuz, giriş çıkışlar oluyor sadece bir tek sınır kapısında bu testin istenmesi anlaşılabilir bir durum değil. İran'a birden fazla kapı var, Van'dan, Hakkari'den de İran'a geçiş var. O kaplarda istemediği halde neden sadece Gürbulak'ta bu test isteniyor? Oradaki esnaf her bir geçişte PCR testi için 170 TL ücret ödemek zorunda kaldığını ve bu durumun kendilerini mağdur ettiğini dile getirdiler. Bu mağduriyeti burada siz değerli basın mensupları aracılığıyla yetkililere duyurmuş olalım." ifadelerini kullandı.
"Tüm sınır illeri komşu ülkelere sadece kimlikle ya da pasavanla geçebilmelidir"
Ağrı'dan İran'a geçişlerde neden sadece kimlik geçilemediğini soran Yapıcıoğlu, "Biliyorsunuz Gürcistan'a, Nahçıvan'a, Bulgaristan'a ve KKTC'ye kimlikle geçiş mümkün ama bir sınır kenti olan Ağrı'dan komşu İran'a geçmek için mutlaka pasaport ibrazı gerekli. Bizim halk adına talebimiz; bütün sınır komşularımıza, en azından sınır illerindeki vatandaşlarımız kimlikle ya da pasavanla geçiş yapabilmeli, sınır ticaretinden sınır kenti olmanın avantajlarından bu kentlerimiz yararlanabilmelidir." çağrısında bulundu.
"İş göçünü engelleyemezsek yarın çalıştıracak işçi bulmakta zorlanacağız"
Halkın gündemindeki konulardan tanesinin de işsizlik olduğuna değinen Yapıcıoğlu, bölgedeki işsizlik rakamlarının Türkiye ortalamasının çok üzerinde olduğunu belirterek halka kendi memleketlerinde iş imkanlarının oluşturulması gerektiğini söyledi.
Sadece Ağrı'dan Kanada'ya 10 bin civarında gencin gittiğine dikkat çeken Yapıcıoğlu, bu durumun çok şaşırtıcı olduğunu dile getirdi.
Yapıcıoğlu, "İşsizlikle alakalı olarak sadece Ağrı'dan Kanada'ya 10 bin civarında gencin gittiğine dair duyumlar aldık. Bu çok ciddi bir rakam. Genç nüfusun, çalışabilecek nüfusun böyle akın akın Ağrı gibi küçük bir ilimizden yurtdışına, sadece bir ülkeye gitmiş olması çok ciddi bir sorun ve böyle devam ederse de belki de bir felaketin habercisi olacak. Zaten aile kurumu sarsılmış durumda, gençler evlenemiyor, evlilik yaşı gittikçe ilerliyor ve mevcut gençlerimizin de yurtdışına gitmesi durumunda korkarım Avrupa'nın yaşadığı nüfusun yaşlanması, çalışabilecek nüfusunun ciddi şekilde azalması sorunu burada da baş gösterecek. Belki şu anda gençlerimize iş bulamamaktan şikâyet ediyoruz ama yarın öbür gün çalıştıracak adam bulmakta zorlanacağız. Şimdiden bunun tedbirlerini almak lazım." diye konuştu.
"Gençler arasında uyuşturucu bağımlılığı felaket boyutlara ulaştı"
Gençler arasında yaygınlaşan uyuşturucu müptelalığı sorununa da parmak basan Yapıcıoğlu, bölgede özellikle uyuşturucu madde bağımlısı gençlerin sayısındaki artışın felaket boyutlara ulaştığına dikkat çekti. Doğubeyazıt'taki gençlerin neredeyse yüzde 30 unun bir şekilde uyuşturucuya müptela oldukları ya da uyuşturucu kullanmaya başladıkları yönündeki iddianın kendilerini sarstığını söyleyen Yapıcıoğlu, bu konuda çok acil bir şekilde ciddi önlemler alınması gerektiğini söyledi.
"Girdi maliyetlerini aşağı çekmek suretiyle pahalılığın önüne geçilebilir"
Ziyaretleri sırasında en yoğun şikâyet konusu olarak "hayat pahalığı ve temel ihtiyaç maddelerine erişim zorluğu" olduğuna dikkat çeken Yapıcıoğlu, "Merkez Bankası verilerine göre geçtiğimiz haziran ayı itibarıyla cari açık son 15 ayın zirvesine çıktı. Hükümet yeni bir ekonomi modeli açıklamıştı. Daha çok üretim, daha çok istihdam, daha çok ihracat… bu yeni ekonomi modelinin anahtar kelimeleriydi. Evet ihracat artıyor ama ithalat daha fazla arttığı için cari açık da maalesef artmaya devam ediyor. Dolayısıyla ihracatı artırarak yeterince döviz girdisi sağlanınca döviz fiyatları da aşağı inecek diye bir hesap vardı ama maalesef ithalatın aşırı derece artması dövize olan ihtiyacı da artırıyor ve bu nedenle cari açık arttığı için TL'nin döviz karşısında değer kaybetmesi de devam ediyor. Bu nedenle hız kesmeyen bu döviz fiyatları dolayısıyla yeni tedbirler alınması artık zorunlu hale gelmiştir. Bu Cari denge tutturulamadığı için enflasyon da artmaya devam ediyor. Neredeyse her gün özellikle gıda maddelerine zam geliyor. Başta gıda maddeleri olmak üzere temel tüketim maddelerinde eğer gerçekten esaslı bir indirim olması isteniyorsa mutlaka bunların üretim maliyetlerinin aşağıya çekilmesi için tedbirler alınması lazım. Sadece belli ürünlerin fiyatlarını aşağıya çekmek için Tarım Kredi Kooperatiflerinin devreye sokulması yetmeyecektir. Yapılması gereken bize göre; girdi maliyetlerini aşağı çekmek suretiyle pahalılığın önüne geçmek." diye belirtti.
"Maneviyata savaş açılması toplumu bir buhrana sürüklüyor"
Gençler arasında yaygınlaşan suç oranlarının maneviyatsızlıktan kaynaklandığına işaret eden Yapıcıoğlu, verdiği çarpıcı örneklerle toplumun içine sürüklendiği felaketi özetledi:
"Geçtiğimiz hafta Kahramanmaraş'ta bir genç annesini, babasını ve iki kardeşini öldürdükten sonra kendisi de aynı silahla intihar etti. Babasının silahıyla bütün bu cinayetleri işledikten sonra da kendi canına kıydı. Bundan birkaç gün önce de Diyarbakır'da, Türkiye'nin sayılı iyi üniversitelerin birinde okuyan bu gencimiz, annesini sırtından vurduktan sonra kendi canına kıydı. Bu iki olay toplumun manevi olarak ya da psikolojik olarak gelmiş olduğu boyutu çok çarpıcı bir şekilde gözlerimizin önüne seriyor. 100 yıldır ülkemizde Batılılaşma adına uygulanan toplum mühendisliği ile vardığımız nokta bu olmuştur. Adeta maneviyata savaş açılmış, insanın manevi yönü ıskalanmış, sadece maddi yönden gelişme ya da insanın bedeninin ihtiyaçlarını karşılama yeterli görülmüş ve sonucunda bu manevi çöküntü meydana gelmiştir. İstanbul Sözleşmesi gibi sözleşmelerle aile kurumu hedef alınarak çökertilmek istenmektedir. Ahlak çökertilmiştir, boşanma olaylarında patlamalar olmuştur, evlilik yaşı ileriye gitmektedir, adeta boşanmalar teşvik edilmektedir. Parçalanmış ailelerin içerisinde huzursuz insanlar toplumu haline geldik ve bu huzursuzluk, bu sinirlilik, bu öfke hali, bu cinnet hali maalesef her gün daha fazla sayıda acı olayların haberlerini almamıza yol açmıştır. Bu maneviyatsızlığın üzerine işsizlik, geçim darlığı ve gelir dağılımındaki adaletsizlikler, toplumdaki diğer sosyal adaletsizliklerin üzerine bir de uyuşturucu madde bağımlılığı eklenince gerçekten artık sokaklar memleketimizde tehlikeli bir hal almaya başlamış, hatta aile ortamında bile insanlar güvende olamayacak bir duruma gelmiştir. Bu konuda biz bütün kamuoyuna bu hususta daha fazla duyarlı olmaya, bu meseleye biraz daha kafa yormaya, tehlikenin vardığı boyutların farkına varmaya davet ediyoruz. Hükümeti de bu konuda ciddi adımlar atmaya, eğitim programlarında ahlak ve maneviyatla ilgili, insan yetiştirme ile ilgili hususlara daha fazla ağırlık vermeye davet ediyoruz. Eğer ciddi adımlar atılmazsa toplumsal çöküş bunun arkasından gelecektir." diye dikkat çekti.
"Eğitim sistemimizin sorunu yeterince gencimizi okutamamaktan ziyade ihtiyaç olan alanlarda okutamamaktır"
KPSS ve eğitim sisteminin aksayan yönleri hakkında da değerlendirmelerde bulunan Yapıcıoğlu, şöyle konuştu:
Bugün KPSS sonuçları açıklandı. YÖK tarafından açıklanan rakamlara göre kontenjanların %99'u dolmuş durumda. Öğrencilerin 2 milyona yakını hiçbir yere yerleşemedi ama mevcut kontenjanlar neredeyse doldu. Bu kontenjanların bu kadar dolmuş olmasının gerekçelerinden, sebeplerinden bir tanesi belki baraj sisteminin kaldırılmış olması. Daha fazla sayıda öğrenci belki daha düşük puanlarla istedikleri okullara yerleştiler. Eğitim sistemimizin sorunu aslında yeterince gencimizi okutamamaktan ziyade ihtiyaç olan alanlarda okutamamak. Çünkü bazı alanlarda eleman ihtiyacı temin edilemezken yüz binlerce üniversite öğrencisi üniversite diplomasını aldıktan sonra da kendi branşlarında iş bulamadıkları için işsiz kalmaktadırlar. Mutlaka eğitim çok iyi bir şekilde planlanmalı ki üniversiteyi bitirmiş olan gençlerimizin emekleri heba olmasın, kendi eğitim gördükleri alanlardan mezun olduktan sonra iş bulabilsinler, o almış oldukları eğitimin hakkını bu şekilde topluma ödeyebilsinler.
"Öğretmenler sınavla değil performans ve süreç odaklı terfi ettirilmelidir"
"Uzman Öğretmen" ya da "Başöğretmen"'in sınavlarla belirlenmesinin doğru bir yöntem olmadığını dile getiren Yapıcıoğlu, performansa dayalı bir sistemin oluşturulmasının hakkaniyete daha uygun olacağına işaret etti.
Yapıcıoğlu, "Bize göre, yıllarını bu mesleğe vermiş, binlerce öğrenci yetiştiren öğretmenlerin sadece bir sınav ile değerlendirilmesi doğru değildir. Sınıfta dersi nasıl anlattığı, öğrenci ile diyalog, yetiştirdiği öğrencilerin nerelere geldiği, nasıl bir başarı yakaladıkları ya da o öğretmenin meslek sevgisini, eğitim performansını görmeden, değerlendirmeden sadece ruhsuz bir sınav ile bir öğretmeni mesleğinden soğutmak, sadece kuru bilgi ile bazı öğretmenlerin daha üste çıkmasını sonuç verecek böyle bir sınav ile öğretmenler arasında bir adaletsizlik oluşturmak doğru değildir. Öğretmenlerin değerlendirilmesi sınav odaklı değil, içerisinde öğrenci, veli, okul idaresi ve diğer meslektaşların da olduğu performans ve süreç odaklı olmalıdır. Halihazırda 20 yılını doldurmuş öğretmenlere 'Uzman Öğretmen', 25 yılını dolduran öğretmenlere de 'Başöğretmen' unvanı verilmelidir. 10 yılını doldurmuş olan öğretmenler ise görev yaptıkları okullarda idare, öğretmen ve veliler tarafından performans değerlendirmesine tabi tutulmalıdır. Performansı için bir puan ölçüsü getirilmeli, belli bir puanı aşan öğretmen 'Uzman Öğretmen ve 'Başöğretmen' olabilmelidir. Bizim önerimiz budur, sınav ile öğretmenlerimizi strese sokmaya ve aralarında yeni adaletsizliklere yol açmaya gerek yoktur." şeklinde konuştu.
"Kardeşliğin hukuku yerine getirilirse çok kısa bir sürede bu iş çözüm yoluna girer"
Basın toplantısında değerlendirmelerin ardından basın mensuplarının sorularını cevaplandıran Yapıcıoğlu, Kürd Meselesi ve çözüm sürecine şu ifadeleri kullandı:
Kürd Meselesi çözülmemiştir, halen çözüm beklemektedir ve Türkiye'nin en ciddi meselelerinden bir tanesidir. Adına çözüm süreci denen süreçte, o sürecin bir çözüm getirmeyeceğini söyledik. Çünkü temel bazı yanlışlar yapılmaktaydı. Bu mesele bir hak hukuk meselesidir. Eğer bir mesele hak ve hukuk meselesi ise o zaman temel hakların pazarlık konusu yapılamayacağı ve herhangi bir şarta bağlanamayacağı gerçeği de gözden uzak tutulmamalıdır. Eğer bir şey haksa siz bunu pazarlık konusu yapamazsınız. Eğer bir şey haksa sizin birileriyle oturup bunu müzakere etmeniz de gerekmiyor. Hak olduğuna inanıyorsanız, oturursunuz bir kanun değişikliği gerekiyorsa kanun değişikliği; bir idari tasarruf gerekiyorsa idare tasarruf, anayasa değişikliği gerekiyorsa anayasa değişikliği yapmak suretiyle bu hakları temin etmeniz gerekiyor. Ama bunlar yapılmadı, müzakere sonuçlarına göre adımlar atılacağı söylendi.Bugün de eğer benzer bir süreç başlatılacaksa aynı hatalar tekrar edilecekse aynı yoldan gidilirse aynı sonuca varılır. Eğer sorun gerçekten çözülmek isteniyorsa önce sağlam bir irade, bir samimiyet gerekir. Sonra da doğru bir usul, doğru bir yön, doğru bir yöntem gerekir. Bunlar olursa elbette bu mesele çözülebilir. Kardeşlik sadece lafla olmaz, sadece edebiyat yapmakla olmaz, kardeşliğin hukuku yerine getirilirse ben inanıyorum ki halk da o samimiyeti görürse çok kısa bir sürede bu iş çözüm yoluna girer. Elbette bütün sorunların çözülmesi zaman alacaktır. Ama en azından bu sorun artık bir boyut değiştirecek, çözüm yoluna girdi diye halkta ciddi bir rahatlama olacak. Biz o inançtayız. Bunun için de bu adımları atacak samimi bir iradenin ortaya çıkmasını bekliyoruz.
Seçim ittifaklarına ilişkin sorulan bir soruya partisinin görüşünü aktararak yanıt veren Yapıcıoğlu, "Seçimde HÜDA PAR herhangi bir ittifakta yer alacak mı? Mümkündür, yer alabilir. Mevcut sistem siyasi partileri ittifaklara zorluyor. HÜDA PAR olarak 'mutlaka bir ittifak içerisinde yer alacağız, yer almalıyız' düşüncesinde değiliz. 2018 seçimlerinde de aynı şartlar vardı ve HÜDA PAR müstakilen tek başına seçimlere katıldı, 81 ilde kendi adaylarını gösterdi. Biz seçimlere hazırlanıyoruz, bir irtifak arayışında değiliz, bir ittifak teklifi gelirse değerlendiririz, partimizin yetkili organlarında bunu konuşuruz. Eğer milletimizin, memleketinizin menfaatine olacağı kanaatine varırsak, ilkelerimize de uygunsa o ittifak içerisinde yer alabiliriz ama kabul edemeyeceğimiz bir teklif ise biz yine 2018 seçimlerinde olduğu gibi tek başımıza seçimlere gireriz." dedi.
Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili de konuşan Yapıcıoğlu, "Şu anda kimlerin aday olacağı bile net değilken şimdiden bir şey söylemek, ihtimaller üzerinden konuşmak doğru olmaz. Eğer seçim olur, ikinci tura kalır ise ikinci tura kalan adaylardan bir tanesi ile ilgili bir karar alırız ve onu aldığımızda da kamuoyu ile paylaşırız." ifadelerini kullandı.
"Biz 'Dinci' değil 'Dindarız"
HÜDA PAR'ın "dinci parti" olduğu iddialarına yanıt veren Yapıcıoğlu, şu ifadeleri kullandı:
Bizim memlekette yumurta satana yumurtacı diyorlar, ayakkabı satana da ayakkabıcı diyorlar. Biz de dindar olmadığı halde vatandaşın teveccühünü kazanmak için dindar gibi görünenlere 'dinci' diyoruz. Biz 'dinci' değiliz. Biz dinini yaşamaya çalışan, dinin emirlerini yerine getirmeye çalışan, onun yasaklarından kaçınmaya çalışan insanlarız. Biz diyoruz ki, siyaset de dahil ticaret de dahil her şey meşru daire içerisinde olmalıdır. Meşru daire bize göre, bizi yaratan Yaratıcı'nın bizim için çizmiş olduğu çerçevedir. Biz o sınırlar içerisinde kalarak siyasetimizi öyle yapmaya çalışıyoruz. Mesela biz siyasi rakiplerimize iftira etmiyoruz, etmeyiz. Mesela biz halkımızı kandırmıyoruz. Çünkü bizim inandığımız Peygamber, 'Bizi aldatan bizden değildir' demiştir. Biz hiç kimseyi aldatmayız, aklımızın ucundan bile geçirmeyiz. Mesela biz asla halkın, kamunun, yetimin malına el uzatmayacağız. Mesela biz asla yalan söylemeyeceğiz. Mesela biz asla adaletten sapmayacağız… bizim ilkelerimiz bunlardır. Evet biz dindar insanlarız ama biz 'dinci' değiliz.
"Seçim odaklı bir parti değiliz"
Sadece seçim odaklı bir parti olmadıklarının altını çizen Yapıcıoğlu, "Evet biz halkın desteğini, teveccühünü kazanmak istiyoruz. Çünkü biz düşüncelerimizin iktidar olması durumunda bu memleketin hem dünyasının hem de ahiretinin daha iyi olacağına inanıyoruz. Bunun için çaba sarf edeceğiz en azından. Milletin malını millet için kullanacağız inşallah. Bunun için çalışıyoruz ama bunu yaparken de vatandaşın teveccühünü, desteğini çekmek adına gayri meşru yollara tevessül etmeyeceğiz Allah'ın izniyle. Yani sadece halkın teveccühünü almak, onun desteğini, reyini almak adına kendimizi olmadığımız bir şekle sokmayacağız ya da olduğumuzdan farklı göstermeyeceğiz. Biz kendimiz kalarak bu desteği arttırmak suretiyle inşallah bir gün bu memlekete hizmet edeceğimize inanıyoruz. Bana düşen çalışmaktır. Ben samimiyetle çalışmalarımı ortaya koyacağım, ben samimiyetle halkıma gideceğim, onun derdine derman olmaya, eğer derman olmaya takatim yetmiyorsa tercüman olmaya çalışacağım. Projelerimiz var… Allah'ın izniyle bu işi yapabilecek kadrolar bu memlekette yeterince var ama o gün ne zaman gelecek onu bilemem. Ama şunu söyleyebilirim, alanda görünen o ki bir sıçrama var." diyerek sözlerine son verdi. (İLKHA)