Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, DEVA Partisi lideri Ali Babacan’ın "Davutoğlu, Üç parti (Saadet, Gelecek ve DEVA) deklarasyon yapalım’ diye önerdi. Partinin yetkili organlarına götürdük. Başkanlık kurulunda 21’de 21 reddedildi. Bir arkadaşımız bile desteklemedi. O bizim kendimizi nasıl tanımladığımızla ilgili bir konu. İstemiyor arkadaşlarımız" şeklindeki sözleri hakkında konuştu. Davutoğlu, “DEVA’da ‘hayır’ diyen 21 arkadaşıma soruyorum: İki paragraflık metinde sizi ne rahatsız etti kimlik olarak?” diye sordu.
İsmail Saymaz, bugünkü köşe yazısında Davutoğlu ile yaptığı görüşmeye yer verdi.
Ahmet Davutoğlu’nun açıklamaları şöyle:
Babacan’ın “21’de 21 reddettik” dediği deklarasyonun içeriği nedir?
Ben başbakanken AK Parti’deki bozulmayı engelleyerek, siyaseti özgürleştirici bir atmosfere sokmaya çok çalıştım. Olmadı. Başbakanlığıma mal oldu. Arkasından AK Parti’de muhalefet yaparak, değişime zorlayabilir miyim diye çaba sarf ettim. Ümit ettim ki AK Parti’de hareketliliğe yol açsın bu ve yanlış gidiş durdurulabilsin. Diğer liderlerden farkım bu. Destek olmadı. İhraç süreci başladı. O süreçte istedim ki AK Parti’den tek bir sesle çıkalım. Babacan’la temasımız vardı. Onlar ayrı çıkmak konusunda ısrarcı oldu. Kendilerine her teklifi yaptım. “Parçalanmayla alternatif oluşturmakta zorlanırız. Rakip hale geliriz. Halbuki milletin görmek istediği şey güçlü bir alternatif. Beraber olalım. Benim makam hesabım yok” dedim. Babacan, “Arkadaşlar istemiyor” dedi. Ve iki parti doğdu.
Siz bunu istemezdiniz.
İstemezdim. Çok net. Sert mücadelelerle doğduk. Konferanslarım iptal edildi. Üniversite kapatıldı. Yakınlarıma baskılar… Kolay doğum olmadı. Korku duvarını yıktık. Bu şekilde bedel ödeyen kimse olmadı.
Babacan dahil mi?
Tabi yani. Babacan’ı tek başına kastetmem ama herkes baktığında bunu görür.
Babacan ve arkadaşları sizi neden istemedi?
Bilemiyorum.
Yorumunuz var mı?
Ben şuna inanırım: Türkiye’nin büyük uzlaşıya ihtiyacı var. Bütün siyasi akımların uzlaşısına… Siyasi akımların kendi içinde de konsolidasyona ihtiyaç var. Bir partiden iki-üç parti çıkıyor. Birbirine yakın akımları toparlarsak büyük uzlaşının önünü açarız diye düşündüm. Geçen sene 5 Ağustos’ta Karamollaoğlu, 23 Ağustos’ta Babacan’la görüştüm.
Niçin?
(Dedim ki) “Bizim Millet İttifakı’na yakın olduğumuz gözüküyor. Halbuki AK Parti’den çekim oluşabilmesi için hassasiyetlere cevap vermemiz lazım. En önemli hassasiyet dini kazanımlar ve özgürlükler alanında.”
Neden reddedildi?
Ben onun için şaşırıyorum. Eğer kimlik diye bir argüman varsa 28 Şubat’a karşı olan bir metnin karşı kimliği 28 Şubatçılıktır. Ben bunu DEVA’ya yakıştırmam. “28 Şubat’ı kullanarak, yolsuzluk yapanlara karşı mücadele edeceğiz” diyorsak, karşı kimliği yolsuzluk yapanlardır. Onu da DEVA’ya yakıştırmam.
Öyleyse…
Önce Temel beye verdim. “Bizim için uygun. Ali bey katılırsa iyi olur” dedi. Ali beyle görüştüm. İstekli görünmedi.
DEVA’cılar muhafazakar bir parti olmadıklarını söylüyor.
Bu bir tercih. Babacan’ın bunu kimlik diye yorumlaması benim için de şaşırtıcı ama öğretici oldu.
Şaşırtıcı ve öğretici olan ne?
“28 Şubat’a karşı işbirliği yapacağız” denilen metnin muhafazakar partide sıkıntı doğurmaması gerektiğini düşünürüm. Bir de usul yönü var ki, beni üzen hususlarından biridir, Babacan’la o görüşmemizden sonra bir kanaat almış değilim. Bana dönüp “Bu metni uygun görmedik” diyebilir.
Demedi mi?
Bana demedi. Karamollaoğlu birkaç kez teşebbüs etti. Ona da net olarak “Yok” demedi. Basında öğrendik. Açık ve net ifade edeyim: 28 Şubat benzeri din ve vicdan özgürlüğüne tehdit oluşturulursa mücadele ederim. 28 Şubat korkusu yayarak yolsuzluk yapmak isteyen iktidara karşı da mücadele ederim. Bu muhafazakarlığın gereğidir. Kimlik krizi çıkıyor olmasını şaşırtıcı buldum. Öğreticiden kastım, gerçekten kimlik ayrışması var, buna da saygı duyarım.
28 Şubat’ta mı ayrılıyorsunuz?
Bu metin ne söylüyorsa oradan ayrılıyoruz.
Siz muhafazakar değerlere, DEVA ise liberal bir kimliğe sahip. Babacan, bu farklılığı kastetmiş olamaz mı?
Olabilir. Bu metne atıfla söylemeleri çok çarpıcı. Ben AK Parti’nin fikir ve uygulamalarına karşıyım. Onlarla mücadele ettim. Bedel ödedim. Ama AK Parti’nin kitlelerinin değerlerine hem sahibim hem saygılıyım. O kitleleri savunan benim. Onlara genel başkanlık, başbakanlık yaptım. O kitlelerden kopmadım, kopmam da. Endişeli muhafazakarlar denilen kitlenin şemsiyeye ihtiyacı var. Gelecek Partisi’ni şemsiye olarak gördüm. Üçlü açıklamayla şemsiyeyi genişletmek istedim. Atomize olan siyasi yapıyı tekrar toparlayabilir miyim diye çaba sarf ettim. Altılı masaya alternatif değildi. Bir yıldır masada olan teklifti.
Neden sizinle yan yana olmak istemiyorlar?
Onu Babacan’a sormak lazım ama açıkladığı referans, kimlik.
Altılı masadan sonra da çabanız sürdü mü?
Karamollaoğlu, nisan-mayıs aylarında yeniden temas çabası içine girdi. Keşke 21’de 21 tam bir mutabakatla reddedildiğimizi Babacan’dan duymuş olsaydım.
Altılı masada birden çok ittifak olabileceğini, DEVA, Gelecek ve Saadet’in ikinci bir ittifak daha kurabileceğini savunuyorsunuz. Yanlış mı biliyorum?
Çünkü yeni seçim yasası çıktığı için milletvekili seçimlerinde atılı ittifakın toplu girmesinin kazanımı yok. Aksine birbirine yakın partiler seçim ittifakı kurarlarsa büyük şansları var. Endişeli muhafazakarlar siyasetinin geleceğini belirleyecek, bunu görelim. Onları tatmin etmedikçe AK Parti ve MHP’nin dini ve milli değerleri istismarına dayalı otoriter yapısını değiştirmek neredeyse imkansız.
Teklifiniz hala geçerli mi?
Hiçbir zaman kapıları kapatmam.
Babacan’ın sözlerinden sonra…
O tercihte bulundu. Bundan sonra tekrar tekrar vurgulamam saygısızlık olur. Bir karar vermişler, hayırlı olsun. Ama bu kararın kimlikle ilişkilendirilmesini özellikle o kimliğin doğrudan muhatabı olan kitlelere bırakıyorum.
Kırgın gibisiniz.
Geçmişte öyle çok şey gördüm ki artık kırılmayı unuttum. (Gülüyor) Küsmeyi, kırılmayı unuttum. Benim için şu an tek şey var: Türkiye’de gerilimleri azaltacak ulusal bir uzlaşı ortamı sağlamak. Altılı masa bunu sağlıyor. Kalıcı siyasi dönüşüm için içinden çıktığım ve kimliğiyle onur duyduğum, yanlış temsil edildiğine inandığım toplumsal kesimlerin korkularını gidermek ve onlara yeni bir ufuk çizmek. O ufku çizmek için bu metni bir zemin gibi teklif etmiştim. Şöyle denebilirdi: “Bu metnin şuralarını değiştirelim. Değiştirirdik.
Ne oldu sonra?
Saadet Partisi ile süreç yürüyor. Saadet de ben de arzu ediyorduk ki DEVA içinde olsun, daha güçlü olsun.
Kılıçdaroğlu ve Akşener nasıl bakıyor?
Bu süreci altılı masa kurulurken Meral hanımla da Kemal beyle de paylaştım. Bu altılı masaya alternatif ya da onu engellemek için çıkmış değil. İttifak içinde ittifakın olabilmesi gerektiğini söyledim. Siyasi olgunlukla karşıladılar. Siyasette inandırıcılık çok önemli. Sahicilik önemli. Eğer tartışma açılmasaydı bu konuları konuşmazdım. 21’de 21 reddedilen bir metinle ilgili öyle bir heyula dolaştı ki… Çok negatif bir şey olması lazım diye düşünüldüğü için ben de soruya muhatap oldum: “Hocam nedir bu metin?” Altılı masanın zeminin kuvvetlendiren bir şeydir. Orayı zillet diyerek, milli manevi değerlere düşman, bizi de oraya takılan kulüp gibi gösterenlere karşı cevaptır.
Ben şimdi DEVA’da “hayır” diyen 21 arkadaşıma soruyorum: İki paragraflık bu metinde sizi ne rahatsız etti kimlik olarak? “28 Şubat’ı yapmak isterlerse onlara karşı mücadele edeceğiz” dememiz mi rahatsız etti? “28 Şubat’ı bir örtü gibi istismar ederek yolsuzluk yapanlara karşı mücadele edeceğiz” dememiz mi? Bizlerle beraber olmak rahatsız ettiyse altılı masada da beraberiz. Atomize olan siyaseti toparlamamız lazım. Burada “ben” dememek, ego yapmamak lazım.