"İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddeti önleyecek" söylemi koca bir yalan AMAÇLARI NİKÂHSIZ, AİLESİZ VE CİNSİYETSİZ BİR TOPLUM!
HÜDA PAR tarafından Türkiye ve dünya gündemine ilişkin yapılan değerlendirmede dikkat çekici mesajlar verildi. İstanbul Sözleşmesinin yıkıcı etkilerine dikkat çekilen açıklamada, “İstanbul Sözleşmesi, her ne kadar belli çevreler tarafından hâlâ 'kadına yönelik şiddeti önleyeceği' iddiası ile kamufle edilerek gündemde tutuluyor olsa da esasında nikâhsız, ailesiz ve cinsiyetsiz bir toplum modeli dayatan meşum çabaların bir parçasıdır. Sözleşmenin, uygulandığı dönemde şiddeti daha fazla arttırdığı, boşanmaları körüklediği ve cinsel sapkınlıklara dayanak oluşturduğu açık bir şekilde görülmüştür.” İfadelerine yer verildi.
HABER MERKEZİ
HÜDA PAR Genel Merkezi'nden iç gündeme ilişin yapılan değerlendirmede; ek bütçe, CHP'nin kadınları siyasete alet etmesi, cinsel sapkınların ülkede faaliyet göstermesi, yabancı işletmelere yönelik baskılar ve orman yangınları masaya yatırılırken dış gündem değerlendirmesinde ise Afganistan depremi ve Fas-İspanya sınırındaki göçmen katliamı ile ilgili görüşler dile getirildi. İstanbul Sözleşmesinin oluşturduğu tahribatlara dikkat çekilen değerlendirmede, "Başta aile kurumu olmak üzere bir bütün olarak medeniyet değerlerimizi hedef alan İstanbul Sözleşmesi’ni halka zorla dayatma çabaları devam etmektedir. İstanbul Sözleşmesi, her ne kadar belli çevreler tarafından hâlâ 'kadına yönelik şiddeti önleyeceği' iddiası ile kamufle edilerek gündemde tutuluyor olsa da esasında nikâhsız, ailesiz ve cinsiyetsiz bir toplum modeli dayatan meşum çabaların bir parçasıdır. Sözleşmenin, uygulandığı dönemde şiddeti daha fazla arttırdığı, boşanmaları körüklediği ve cinsel sapkınlıklara dayanak oluşturduğu açık bir şekilde görülmüştür.” İfadelerine yer verildi.
KAYNAĞINI BU SÖZLEŞMEDEN ALAN DİĞER YASAL DÜZENLEMELER DE YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMALIDIR
Kaynağını sapkın sözleşmeden alan diğer yasal düzenlemelere de dikkat çekilen açıklamada, “Nitekim içerisinde barındırdığı 'toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim' gibi kavramlarla aile kurumunu ve mefhumunu hedef alarak sapkınlıkları normalleştirmeye çalışan İstanbul Sözleşmesi'nin, yine en fazla söz konusu sapkın güruhlar tarafından savunulması da bu gerçeği ortaya koymaktadır. Müfsit sözleşmeyi kendilerine kalkan yapan bazı marjinal yapılar ve bunların siyasetteki uzantıları dışında hiçbir toplumsal desteği olmayan, aksine toplumun şiddetle karşı çıktığı İstanbul Sözleşmesi'ni yeniden yürürlüğe koyma yanlışına düşülmemelidir. Hükümet, sözleşmenin feshi noktasında atmış olduğu adımın arkasında sonuna kadar durmalı ve kaynağını bu sözleşmeden alan diğer yasal düzenlemeleri de yürürlükten kaldırmalıdır. Öte yandan CHP Genel Başkanı’nın, müfsit sözleşmeye ve dolayısıyla toplumun ifsadına karşı çıkanlara yönelttiği hakaretler, bizzat halkın kendisine ve değerlerine yöneliktir. CHP, bir kez daha kuruluş amacının toplumumuzun değerlerini bitirmek olduğunu ortaya koymuş oldu. Toplumu kutuplaştırıcı, kin ve düşmanlık oluşturucu dil terk edilmeli ve kadınlar seçim malzemesi yapılmamalıdır." denildi.
EK BÜTÇE DEMEK, YENİ ZAMLAR VE VERGİ ARTIŞI DEMEK
Meclis'e sunulan ek bütçenin ekonominin yanlış yönetildiği faturasının ise vergi mükelleflerine kesileceği belirtilen değerlendirmede, "2022 yılı bütçe kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifi Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edildi. Meclis'e sunulan teklifle, yılbaşında 1 trilyon 258 milyar 278 milyon TL olarak öngörülen bütçeye 880 milyar 474 milyon TL daha eklenecek. Sunulan teklif ile bütçe gider tahmini, ilk tahminin yüzde 67’si oranında arttırılırken 2022 yılı merkezi yönetim bütçe vergi gelir hedefi ise ek bütçe ile birlikte yüzde 86 oranında arttırılmış olacak. Bir yıllık bütçede bütçenin yarısı kadar yanılma payı olamaz. İki sene önceki bütçe büyüklüğünde bir meblağ ek bütçe değildir, başlı başına bir bütçedir. Bir bütçe henüz yılın altıncı ayında tükeniyor ve yüzde 67 oranında ek ödenek ve vergi artışı getiriliyorsa burada ekonomiyi yönetememe sorunu var demektir. Meclis’e sunulan ek bütçe, hükümetin bir bu kadar vergi daha toplayacağı anlamına gelmektedir. Ne yazık ki ekonomi ve maliye yönetimindeki başarısızlığın faturası, tüketiciler başta olmak üzere yine vergi mükelleflerine kesilecektir. Ek bütçede, harcama kalemleri arasında çiftçiye, üreticiye destek; elektrik ve doğalgaz fiyatlarında indirim, akaryakıtta vergi indirimi gibi her kesimden vatandaşı etkileyen kalemlerin yer almamış olması da esef vericidir. HÜDA PAR olarak ısrarla dile getirdiğimiz gibi acilen yapılması gereken yeni bir anayasada mutlaka "denk bütçe" zorunlu olmalıdır. Böylelikle hükümetler zam ve vergi artışlarıyla bütçeyi kılıfına uydurma kolaycılığına kaçamayarak vatandaşın sırtına binemeyecek, elini vatandaşın cebine sokamayacak, üç kuruş parasına göz dikemeyecektir." denildi.
"SAPKINLARIN FAALİYETLERİ ÜLKEMİZ İÇİN UTANÇTIR"
Cinsel sapkınların ülkede faaliyet yürütülmesine izin verilememesi gerektiği vurgulanan değerlendirmede, "Allah’ın gazabını çekmiş ahlaksız fiillerle meşhur olan sapkınlar, organize bir şekilde ülkede yasa ve nizam dinlememeye devam etmektedir. ABD ve Avrupa tarafından fonlanan siyasi, ekonomik ve lojistik her türlü desteğin sağlandığı söz konusu organizasyonlar, Batı emperyalizmi adına faaliyet yürütmektedir. Sosyal ve siyasal yönden büyük tehlike barındırdıklarını gördükleri halde bazı hükumetler, batılı emperyalistlerin baskısından çekinerek bu gruplara dokunmamaktadır. Buna güvenerek kendilerini layüsel olarak gören şımartılmış sapkın gruplar, her fırsatta İslam’ın kutsallarına hakaret etmekte ve kendilerine sınırsız bir özgürlük alanı tanınması için her türlü şantaj ve baskı aracını kullanmaktadırlar. Gelinen aşamada, Cumhurbaşkanı’nı bile tehdit etmekten çekinmeyen sapkın oluşumların ne kadar pervasız ve ülke için ne kadar büyük tehlike oldukları görülmüştür. İğrenç fiillerinin ve faaliyetlerinin aile, nesil, toplum ve ülke için barındırdığı tehlikelerin farkına varan bazı devletler sapkın faaliyetleri ülkelerinde yasakladığı halde, Türkiye’de bu sapkın faaliyetlerin yasal güvence altında olması ülkemiz için büyük bir utançtır. Bu sinsi tehlikeye karşı acilen tedbirler alınarak her türlü sapkın faaliyet ve organizasyon yasadışı ilan edilmeli, İstanbul Sözleşmesi’ne istinaden çıkarılmış olup sapkınlara alan açan yasalar bir an önce lağvedilmelidir." denildi.
"MEDENİYETİMİZİN KALELERİ ÇOCUKLARLA ŞENLENMELİDİR"
"Genç nesli ifsat etmeye dönük çabaların ayyuka çıktığı ve çocuklarımızın her yönüyle tahribata maruz kaldığı bu dönemde, duyarlı ve sorumluluk sahibi herkesi, gereken tedbirlerin alınması konusunda uyarıyoruz." Denilen değerlendirmede şu ifadelere yer verildi: "Daha fazla gecikmeye, bir nesli daha kaybetmeye tahammülümüz yoktur. Gençlerimizin ve çocuklarımızın manevi yönünü takviye edecek, onların hayatlarını anlamlı kılacak ve huzurlu bir hayat sürmelerine vesile olacak her türlü faaliyet ve program desteklenmelidir. Çocuklarımızın ibadet ve güzel ahlakla kuşanmaları, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’i okuyup anlayabilmeleri için medeniyetimizin kaleleri olan camilerle bağlarının kuvvetlendirilmesi gerekir. Çocuklarımıza camileri sevdirmek için çaba sarf etmeli ve anne babalar olarak her türlü sorumluluğumuzu yerine getirmeliyiz. Bu çerçevede camilerde yürütülen çalışmaları olumlu buluyor ve destekliyoruz. Bu kapsamda bu yıl 90 bini aşkın camide 27 Haziran – 26 Ağustos tarihleri arasında düzenlenecek olan ‘Yaz Kur’an Kursları’ için tüm halkımızı duyarlı davranmaya davet ediyor; bu alandaki çalışmaların yıl boyu zenginleştirilerek devam ettirilmesi çağrısında bulunuyoruz."
ANKARA’DA AFRİKALI İŞLETMECİLERE YÖNELİK BASKILAR
Türkiye, halkının Müslüman ve kardeşlik değerini zirvede yaşayan bir toplum olduğuna dikkat çekilen değerlendirmede, ırkçılığa karşı uyarı yapılarak şu ifadeler kullanıldı: Geçtiğimiz günlerde Ankara’da, Afrikalı girişimciler tarafından işletilen bir restoranın, kolluk tarafından gayri hukuki muameleye maruz bırakıldığına dair görüntüler kamuoyuna yansıdı. Kolluk, hukuki yetkisi olmamasına rağmen restoranın tabelasına, ismine, kullandığı renklere müdahale etmiş ve işletmenin müşterilerini de adeta manevi cebirle buradan uzak durmaya zorlamıştır. Yine kolluk amirinin bir milletvekiliyle yaşadığı münakaşa, atanmışların halkın vekili konumundaki seçilmişlere yönelik üstenci bakışını gözler önüne sermiştir. Türkiye, halkı Müslüman ve kardeşlik değerini zirvede yaşayan bir toplumdur. Irkçılık bu toplumda yer edinmemelidir. Medeniyet, bir toplumu öteki ile yaşanabilir kılmaktır. İslam bu topluma medeniyeti bahşetmiş, ben ve sen ayırımını ortadan kaldırarak bizleri kardeş kılmıştır. Yabancı bir girişimcinin kendi kültürel değerlerini kendi kültürel kodlarıyla sunmasından daha doğal bir şey yoktur. Bunun zorbalıkla engellenmesi hukuki olmadığı gibi kabul edilmesi de mümkün değildir. Üstüne üstlük böyle bir görev tanımı bulunmayan kolluğun yetki tecavüzünde bulunması, bir ticari işletmenin ekonomik faaliyetlerini engelleyecek biçimde keyfi tutumu ve bir milletvekiline yönelik gayrı hukuki muamelesi, bir hukuk devletinde kabul edilebilir bir olgu değildir. Herkesin kendi görev tanımına çekilmemesi durumunda bir hukuki garabet ve bir hukuki kaos ortamı oluşacak olup bunun memlekete zarardan başka bir getirisi olmayacaktır."
ORMANLAR İNSANLIĞIN ORTAK MALIDIR
Orman yangınlarına karşı bilinçlendirme etkinliklerinin düzenlenmesi gerektiği belirtilen değerlendirmede, "Ormanlar dünyamızın oksijen üretim merkezi ve yer kürenin akciğerleridir. Son yıllarda başta ülkemiz olmak üzere küresel çapta orman yangınlarının giderek arttığına şahit olmaktayız. Bu artışın küresel ısınmadan kaynaklı olduğu dile getirilmektedir. Ancak yapılan bilimsel araştırmalar sonucunda elde edilen veriler, küresel ısınmanın etkisi olmakla birlikte orman yangınlarına sebep olan ana faktörün insan kaynaklı olduğunu göstermektedir. Bundan dolayı orman yangınları ile mücadele öncelikli olarak bilinçlendirme ve farkındalık oluşturma etkinlikleri ile yapılmalıdır. Okul öncesi eğitim kurumlarından başlayarak tüm eğitim kurumlarında somut bazı etkinliklerle bilinçlendirme çalışması yapılmalıdır. Aynı zamanda yazılı ve görsel medyada, çeşitli dizi ve belgesellerle ormanların önemi işlenmelidir. Ormanların içine tesis yapılması yasaklanmalıdır. Yangın esnasında müdahalenin en kısa sürede saptanması ve müdahale edilebilmesi için etkili yangın takip sistemi oluşturmalıdır. Orman yangınları esnasında kamuoyunda çokça konuşulan teknik ve teknolojik araç ve gereçler yeterli sayıda temin edilmelidir. Özellikle son yıllarda yangınlarla mücadelede önemli bir konuma sahip olan uçak ve helikopterlerden oluşan yeterli miktarda filolar oluşturulmalıdır. Ayrıca yeterli sayıda belirli eğitimi almış liyakat sahibi ve yetenekli yangın işçisi istihdam edilmelidir. Ormanlar tüm insanlığın ortak malıdır ve korunmalıdır." ifadelerine yer verildi.
AFGANİSTAN DEPREMİ
"Uzun yıllar savaş ve işgalin ardından yoksullukla boğuşan kardeş ülke Afganistan, geçen çarşamba günü son 20 yılın en büyük depremini yaşadı. Afganistan'ın Paktika vilayetinde meydana gelen depremde binden fazla kişi vefat ederken binlerce kişi yaralandı, binlerce insan da evsiz kaldı. Vefat eden kardeşlerimize Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Kardeş Afganistan halkına başsağlığı ve taziyelerimizi iletiyoruz." denilen değerlendirmede şu ifadeler kullanıldı: “Büyük acılar yaşayan, ülke ve halk olarak yoksul bırakılmış olan Afganistan’ın kendi imkânlarıyla bu depremin ve sonuçlarının altından kalkması mümkün değildir. Köyleri ve evleri yıkılan depremzedeler, yardımların kendilerine ulaşmasını beklemektedirler. Sağanak yağışın yol açtığı seller, elektrik, telefon ve diğer altyapının yetersiz olmasından dolayı yardımlar geç ve yetersiz yapılabilmektedir. BM, uluslararası kurum ve kuruluşlar, İslam ülkeleri ve depreme müdahale ve yaralarını sarma noktasında tecrübeli olan Türkiye, Afganistan’a bütün imkânlarını seferber ederek yardım göndermelidir. Bu vesileyle hayırsever halkımızı da yardım kuruluşları vasıtasıyla Afganistanlı kardeşlerimize yardım etmeye davet ediyoruz.”
FAS-İSPANYA SINIRINDA GÖÇMEN KATLİAMI
İspanyol yetkililerin göçmen katliamına karşı uluslararası kuruluşları harekete geçmeye davet edilen değerlendirmede, "Fas üzerinden İspanya'nın Kuzey Afrika'daki toprağı olan Melilla kentine geçmek isteyen yüzlerce göçmenden onlarcası öldürüldü. İspanya Başbakanı’nın göçmenleri öldürerek durduran İspanyol polisine ve orantısız müdahale gerçekleştiren Fas’a teşekkür etmesi, Batı’nın göçmen politikasının gerçek yüzünü bir kez daha ortaya çıkarmıştır. İspanya, işgal ettiği topraklara yönelik göçmen akınını ‘toprak bütünlüğüne saldırı’ olarak pazarlamakta, Fas ise göçmen sorununda Avrupa’nın jandarması rolünü üstlenmektedir. Göçmen sorunu katliam ile değil, göç veren bölgelerdeki nedenleri ortadan kaldırmakla çözülebilir. Son katliam, uluslararası bir göç stratejisi belirlenmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur. İspanya’nın gerçekleştirdiği göçmen katliamını kınıyor; İspanyol yetkililerin göçmenlere yönelik bu insanlık dışı muamelesi nedeniyle uluslararası kuruluşları harekete geçmeye davet ediyoruz." denildi. (İLKHA)