Doç. Dr. Emanullah Polat: Hiçbir musibet hayatın değerini sıfıra indirecek kadar büyük değildir
Doç. Dr. Emanullah Polat, ruhi bunalım, maddi ve manevi çıkmazlık hali, depresyon, travma gibi duygu bozukluklarına karşın Müslümanca ve insanca nasıl bir duruş sergilenmesi noktasında önemli açıklamalarda bulundu.
Bingöl Üniversitesi İslami İlimler Fakültesinden Doç. Dr. Emanullah Polat, Beden ve ruh ilişkisine değinip hayat eksenindeki imtihanların ve mükâfatların sahibinin bir olduğunu ve kişinin kendisini malik-ül mülk olan Allah'a teslim ve tevekkül etmesi gerektiğine vurgu yaptı.
Polat, İnsanın kendi bedeni ve ruhu üzerindeki tasarrufun da kısmi ve cüz-i olduğunu hatırlatarak kişinin kendine zarar vermesi ve zulmetmesi gibi bir yanlışa asla düşmemesi gerektiğine dikkat çekti.
Dünya hayatı ve ölüm ötesi noktasında önemli hatırlatmalarda bulan Polat, Allah'ın insanı en güzel bir şekilde yarattığının altını çizerek gönül dünyasının her şeye açık ve her sıkıntıya göğüs gelebileceğini önemle vurguladı.
Polat, konuşmasında hayatın içinde karşımıza çıkacak musibetlerin hayatın değerini sıfıra indirecek musibetler olmadığını belirtti.
"Allah'ın bizlere bahşettiği gönül dünyasına sahip olmak kendi başına çok değerlidir"
Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir anabilim dalında görevli Doç. Dr. Emanullah yaptığı açıklamada, "Cenabı Allah Kuranı Kerimde 'Biz ben-i Âdem'i mükerrem kıldık.' Kendisine çok ikramda bulunduk, onu farklı yarattık. Ona kulak, ona göz, ona gönül dünyası verdik. Bu gönül dünyasına sahip olmak kendi başına çok değerlidir. O kadar değerlidir ki, dünya fiyatıyla fiyatı ölçülemeyecek kadar büyüktür. Cenab-ı Allah size o kadar kıymet veriyor ki, diyoruz ki bir gözü kaça alırsınız veya kaça satarsınız? Kiminiz milyonlar, kiminiz bütün dünyayı bana verseniz ben gözümü vermem veya benim gözüm yok diyen bazı kardeşlerimiz de bütün varımı yoğumu verir, dünyalara sahip olsam veririm ama yeter ki bir gözüm olsun dersiniz. Bakın Cenab-ı Allah bize o kadar masraf etmiş adeta. Bizim milyonlara alamadığımız veya satmadığımız gözün bir çiftini sırf bizim soframızda bir lokma olsun diye Cenab-ı Allah hamsiye vermiş. Bize yumurta versin diye tavuğa vermiş. Bize et ve süt versin diye koyuna, keçiye, mübarek hayvanlara ineklere vermiş." dedi.
"Aslında biz bize ait değiliz"
Polat, bedenimizin bizde bir emanet olduğu şuuruyla yaşamamız gerektiğine vurgu yapıp "Allah dünyayı tezyin etmiş. Güneşiyle, ayıyla, suyuyla, havasıyla, toprağıyla, ağaçlarıyla hepsi el birliği etmiş bizim hizmetimize koşuyor. Yani biz değerliyiz. O halde değerimizi bilmeliyiz. Peki, biz kimiz, nereden geliyor, nereye gidiyoruz? Aslında biz bize ait değiliz. Gözümüze sahip olabiliyor muyuz, dişimiz ağrıdığında engel olabiliyor muyuz veya saçımız uzadığında engel olabiliyor muyuz? Demek ki biz bize ait değiliz. Biz mülküz ve bu mülkün sahibi de yaratan kimse odur. Malik-ül mülk odur. Biz onun izni olmadan onun mülkünde tasarrufatta bulunamayız. Bunun bir hesabı vardır." şeklinde konuştu.
"Beden ile ruhun irtibatında meydana gelmiş insanlarız"
Gönül dünyasının genişliği ve insana verilen bazı sıfatların ayrıcalıklarına değinen Polat, "Kulak, göz ve gönül dünyası. Bakın bunların üçü de hayvanlarda yoktur. Hayvanlarda da göz vardır ama bizim gibi görmezler, biz basiret sahibiyiz. Hayvanlarda da kulak var ama bizim gibi duymazlar, biz duyduğumuzu bir de anlıyoruz, algılıyoruz ve ona karşılık olarak kelam sıfatına sahibiz ki, kelam sıfatı da Allah'ın bir sıfatıdır. Yani Allah bizim varlığımızda cüz-i de olsa tecelli etmiş, bizi güzelleştirmiş, bizi sevmiş ve daha da ötesi bir gönül taşıyoruz ki dünyalar, kâinat topyekûn bizim gönlümüze girer hatta gönlümüzde daha da yer kalır. O kadar yer kalır ki ne kadar dert gelirse gelsin. Ne güzel demiş İbrahim Hakkı hazretleri, Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler. Arif anı seyreyler, zannetme ki gayr eyler. Hak şerleri hayreyler, görelim mevlam neyler, neylerse güzel eyler." ifadelerine yer verdi.
"Bize düşen kader çizgisinde başımıza gelecek musibetlere sabretmektir"
Bela ve musibetlere karşı Müslümanca tavrın nasıl olması gerektiği hususlarına da değinen Polat, "Bize düşen sadece kader çizgisinde sadece başımıza gelecek olan hadiseleri seyredip musibet olarak gördüklerimizi musibet olarak benimseyip baş göz üstüne deyip şükretmek, sabretmek. Musibet olarak değil de nimet olarak gördüklerimize de ayrıca şükredip ziyadeleşmesini istemektir. Biz tabi ki ayet-i kerimenin ifadesiyle, hayrın veya şerrin de nerde olduğunu bilemeyiz. Biz bazen sevdiğimiz şeylerde şer olarak sonuçlandığını görebiliriz. Bazen de hoşlanmadığımız şeylerin bizim için hakikaten hayır olduğunu da görebiliriz. Bakın basit bir misalle müşahhas hale getirelim; Bir çocuk hastalandığı zaman ağrı ve sızıdan dolayı bağırır. Onu alır doktora götürürüz. Belki ilk etapta henüz doktorun ne olduğunu bilmiyorsa sessizce bekler, doktor bir iğne vücuduna sokar. Halbuki bu defa daha çok canı yanar ve o çocuk aklıyla doktor amcasına kızar, ben ağrımın, acımın azalmasını istedim sen daha da çoğalttın. Ama o çocuk o iğnenin içindeki acıyı sadece görür. Onun ardındaki hikmeti, hekimliği ve şifayı göremez. Maalesef o şifa o iğne acısının içinde saklıdır. Neden eylersin feryat, dertlerinden dolayı, sabret akıbet şifa olacaktır inşaallah." dedi.
"Gecende ve gündüzünde, sokağında ve ticaretinde Malik-ül mülkün kurallarına bağlısın"
Doç. Dr. Polat, insanda bulunan fizyoloji ve ruhun emanet olduğu hakikatini hatırlatarak; "İlaçlar çoğu zaman acıdır. Biz bize ait değiliz. Gözümüz, kulağımız, ruhumuz, bedenimiz emanet. Biz kendi kafamıza göre, istediğimiz şekilde tasarrufta bulunursak emanete hıyanet etmiş oluruz. Bu sebepten dolayı Cenab-ı Allah, 'Akıl benimdir, beden benimdir, kime ne, ben içki içerim.' diyene şiddetli azap sözü veriyor. Akıl da senin değil, beden de senin değil. Sen içinde yaşadığın topluma ait bir fert olarak toplumla beraber mali-kül mülkün mülküsün. O dilediği gibi senin hayatın kurallar koymuştur. Sen sofranda, seccadende, sokağında, dükkânında, ticaretinde, ziraatında, gecende gündüzünde O malik-ül mülkün kurallarına bağlısın. O'nun kurallarına göre yaşa ki mutlu olasın. Hem burada, hem ölüm ötesinde saadeti elde edebilesin. Aksi takdirde mutsuzluklar senin yakanı bırakmaz ve sen, hele iman gözün de körelmişse geleceğini görmez bir şekilde başına gelecek musibetlerin altında ezilip perişan olursun, ziruzeber olursun." dedi.
"Musibeti gönderen de şifasını veren de birdir, o bire teslim ol rahat et"
Bela ve musibetler karşısında teslimiyetin önemine değinen Polat, şunları kaydetti:
Musibeti gönderen de şifasını veren de seni yaratan da birdir. O bire teslim ol rahat et. Binmiş olduğun hayat gemisinde yükünü sırtında taşıma. Gelen dalgalar senin hayatını sonlandıracak diye korkma. O bire teslim ol. La ilahe illallah de ve Hazreti Muhammed'in Sallallahu Aleyhi Vesellem nasihatlerine uy, rahat et, gönlünü ferah tut. Musibetse kıyamete kadar musibet değildir. Mükâfatsa kıyamete kadar mükâfat değildir. İkisi de Allah'ın imtihanıdır. Kimini açlıkla, kimini toklukla, kimini hastalıkla, kimini öldürmekle, kimini aç bırakmakla şu veya bu şekilde imtihan eder. İmtihan edenin sorularına karışmayalım. Gücümüz nispetinde cevaplarımızı verip rahatımıza bakalım. Tevekkeltu Elallah diyelim. O bizim sahibimizdir. O bizi yaratmış.
"Nefsimiz Hazreti Yunus'un Aleyhisselam Hud'undan daha dehşetli bir şekilde bizim manevi yönümüzü yutmak üzere bekliyor"
Nefisle mücadele ve günahlara karşı nedametin önemine değinen Polat, Hazreti Yunus'un Aleyhisselam hayatından örneklendirmelerde bulunarak "Yunus Aleyisselam gibi bakın gece karanlığında dalgalı denize ve denizin içindeki Kuran'ın Hud diye ifade ettiği bir balığın karnına düşürülüyor. Denize atılıyor ve denizin içinde bir balina tarafından yutuluyor ve oraya atılırken sorumluluğu kendisinde arıyor. Diyor ki; "Ya Rabbi senden başka ilah yoktur." Bunu derken gecesini aydınlatıyor. Biz eğer bunu demezsek bizim geleceğimiz Yunus Aleyhisselamın gecesinden daha karanlık olur. Yunus aleyhisselam; "Ya Rabbi seni bütün kötülüklerden tenzih ediyorum, münezzehsin." Sen ne yaparsan güzel yaparsın, bunu söylersek Yunus Aleyhisselamın dalgaları gibi üstümüze gelen musibetleri hoş görür ve onların karşısında dayanma gücü buluruz. Bütün karşılaştığımız kötülüklerde nefsimizi sorumlu tutarsak düşmanımızı belirlemiş olur ve galibiyetin yüzde 50'sini elde etmiş oluruz. O nefisle mücadelede Allah'tan yardım istemiş ve galibiyeti elde etmiş oluruz. " dedi. (İLKHA)