Hasta mahremiyetini korumak öncelikli olmalıdır
Gazi Üniversitesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanlığını yürüten Doç. Dr. Nesrin Çobanoğlu, hekimliğin 3000 yıl önce bile Hamurabi kanunlarında tanımlanan hastanın sırrını saklama sorumluluğunu `Hipokrat Yemini` ile sağlamlaştırdığını, ancak günümüz şartlarında bunu sağlamanın zorlaştığını ifade etti.
Doğruhaber / Haber Merkezi
Başkent Üniversitesi’nde Tıp Tarihi ve Tıbbi Etik Ana Bilim Dalı’nı kuran ve halen Gazi Üniversitesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanlığını yürüten Doç. Dr. Nesrin Çobanoğlu, “mahremiyet” konusunun tıp etiği açısından 3 farklı başlıkta incelenmesi gerektiğini belirtti.
Buna göre bedensel, düşünsel ve kişisel bilgileri içeren verilerin mahremiyetinden söz etmek mümkün. Doç. Dr. Çobanoğlu, farklı alanlarda bu mahremiyet türlerinden birisiyle karşılaşılabileceğine dikkati çekiyor: “Tıp alanında, hekimlik uygulamalarımız sırasında üç mahremiyet türüyle de karşılaşırız. Hekimlik, 3000 yıl önce bile Hamurabi kanunlarında tanımlanan hastanın sırrını saklama sorumluluğunu, `Hipokrat Yemini` ile sağlamlaştırmış, geçmişten günümüze mahremiyeti koruyacağının güvencesini sağlayan çok özel bir meslektir. Böylece insanlar kendilerine özgü, başkalarıyla paylaşmayacağı, gizlilik gerektiren yani `mahrem` olan bilgileri, vücut bölgelerini hekimin etik kimliğine, onun meslek etiğine bağlılığına güvenerek açarlar.”
HASTALAR DOKTORLARA GÜVENİYOR
Tıbbi uygulamaların insanlık tarihi kadar eski olduğunu belirten Doç. Dr. Çobanoğlu, bu nedenle de “Mahremiyet” denilince ilk akla gelenin bedensel mahremiyet olduğunu ifade ediyor. “Hekimin, hastalarını muayene ve tedavi edebilmesi için hasta için özel bölgelerini görmesi gerekebileceği toplum tarafından genel olarak kabul gören bir görüştür” diyen Doç. Dr. Çobanoğlu, bu görüşün kabul edilmesinin nedenini, hekimlere duyulan güvene bağlıyor.
HEKİM HASTALARIN TEHLİKELİ SIRLARINI BAŞKASIYLA PAYLAŞABİLİR Mİ?
Özellikle psikiyatri hastalıklarında düşünsel mahremiyetin söz konusu olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Çobanoğlu, hastanın, hekimin mahremiyetine saygı göstereceğini düşünürse, kendini açabileceğini ifade ediyor. Hastanın, böyle bir ortamda son derece özel düşünce ve duygularını hekim ile paylaşabildiğini belirten Doç. Dr. Çobanoğlu, bununla birlikte, hekimin etik ikilemde kalabileceği durumların söz konusu olabildiğini şu sözlerle ifade ediyor: “Hasta, hekime başkasına zarar vermeyi düşündüğünü söylediğinde hekim ne yapmalıdır? Bu konuyu başkasına söylemeli midir, söylemeye karar verirse; kimlere söylemelidir? Hastanın zarar vermeyi düşündüğü kişiye mi? Polise mi? Yoksa her ikisine de mi?”
Doç. Dr. Çobanoğlu, kişisel bilgi mahremiyetini, bireyin başka insanların bilmesini istemediği ama teşhis ve tedavisi sırasında elde edilen bilgilerin gizliliğinin korunması ile ilgili bir mahremiyet olarak ifade ediyor.
HASTA BİLGİLERİ TEK BİR MERKEZ DE TOPLANACAK
Türkiye`de hasta bilgilerinin tek bir merkezde toplanmasına ilişkin çalışmaların devam ettiğini belirten Doç. Dr. Çobanoğlu, “Genel Sağlık Sigortası Medula” olarak Sosyal Sağlık Kurumu’nun internet sayfasında sistemin şu şekilde tanımlandığını anlatıyor: “Medula, GSS ile sağlık tesisleri arasında, sağlık tesislerinin iç süreçlerine müdahale etmeksizin fatura bilgisini elektronik olarak toplamak ve hizmetlerin ödemesini gerçekleştirmek için oluşturulmuş bütünleşik sistemdir. Kasım 2007’de Sosyal Sağlık Kurumunun internet sayfasında tanıtımı yapılan sistem üzerinde yenilik ve değişiklikler yapılmaktadır. Gelen öneri ve sorunlar doğrultusundan sistem üzerinde değişikler yapılmaktadır. Ancak mevcut sistemde ele alınması gereken ve henüz net çözümü bulunmamış olan sorun hastaya ait bilgilerin gizliliğidir. Sistem vasıtasıyla kişisel bilgilere, bu konuda çıkarı olan kişilerin ulaşması mümkün olmaktadır. Kişisel bilgilerin güvenliği, bilgilere ulaşımın sınırlanması ile sağlanır.”
TIBBİ ARAŞTIRMALAR ETİK OLMALI
Tıbbi bilimsel araştırmaların, hem bilimsel hem de etik açısından hassas, ayrıntılı ve çok yönlü etkileri düşünülerek tasarlanması gerektiğine dikkat çeken Doç. Dr. Çobanoğlu, araştırmanın her aşamasında bilimsel sorgulamaların, insan hakları ve onurunu koruyacak biçimde tasarlanması ve uygulanması gerektiğini ifade ediyor. Tıbbi araştırmalar sırasında uyulması gereken etik ilkelerin, gelişen teknolojiyle orantılı olarak geliştiğini belirten Doç. Dr. Çobanoğlu, insanın özel yaşamına ve mahremiyetine saygının temel bir insan hakkı olduğunu kaydediyor: “Helsinki Bildirgesi’nin 21. maddesi insanlar üzerinde tıbbi araştırma yürütülürken hasta ile ilgili bilgilerinin gizliliğine saygı gösterilmesi gerektiği `Deneğin mahremiyetine saygı, hasta bilgilerinin gizliliği, çalışmanın deneğin fiziki ve mental bütünlüğü ile kişiliğine etkisini en aza indirmek için her türlü önlemin alınması gerekir` şeklinde ifade edilmiştir.” Tıbbi araştırmalar sırasında ya da hastaların tedavi ve tanılarının konulması sırasındaki elde edilen her türlü bilginin gizli tutulması gerektiğini hatırlatan Doç. Dr. Çobanoğlu, bu bilgilerin hastadan izin alınmadan açıklanamayacağını önemle vurguluyor.
KİŞİSEL MAHREMİYETİN KORUNMASI ÖNCELİKLİ OLMALIDIR
Hemen her adımın teknolojiyle kesiştiği günümüzde bir deneğin kişisel mahremiyetini sağlamanın araştırmacının başlıca sorumluluğu olduğunu ifade eden Doç. Dr. Çobanoğlu: “Önemli olan, araştırmanın yayımlanması sırasında deneğin gizliliğinin sağlanmasıdır. Araştırma sırasında, gizli ses kaydı yapmak, gizli kamera kullanmak ve bunların deneğin bilgisi dışında yayımlamak, deneğin mahremiyetine saldırı niteliğini taşıyan etik dışı davranışlardır. Ayrıca izinsiz fotoğraf yayımlamak, fotoğraflarda deneğin gözlerini şeritle kapatmamak da etik dışı davranışlardır. Eğer deneğin gözlerinin görünmesi önem taşıyorsa, bu konuda bireyden mutlaka yazılı izin alınmalıdır” diyor.
TEKNOLOJİNİN HEM OLUMLU HEM OLUMSUZ SONUÇLARI VAR
Teknoloji alanında sağlanan gelişmelerin, olumlu olduğu kadar olumsuz sonuçlarıyla da sağlık hizmetlerine yansıdığını belirten Doç. Dr. Çobanoğlu, yaşanan etik sorunların arttığına ve hasta mahremiyetinin sağlanmasının gitgide daha da zorlaştığına işaret ediyor. Hasta mahremiyetine ilişkin yasal yaptırımların olmasının yanı sıra sağlık hizmetlerinin devamlılığı açısından konuya ilişkin gerekli hassasiyetin her aşamada gösterilmesinin şart olduğunu söyleyen Doç. Dr. Çobanoğlu, sağlık kurumunun hasta gizliliğine vereceği önemin kapsamlı bir gizlilik politikası içinde yer alması gerektiğini ifade ediyor. Doç. Dr. Çobanoğlu, gizlilik politikasının kapsamını şu şekilde özetliyor: “bu politika, personel kuralları, uygulama ve disiplin kuralları, bilgilere erişme, güvenlik özelliği, sorumluluk, gizliliğin sınırları, risk değerlendirme yöntemleri, tarafların sorumlulukları gibi unsurları kapsamalıdır. Tıpta gizliliği korumanın en önemli yöntemi hasta mahremiyeti ve gizliliğinin bir hasta hakkı olarak benimseyen sağlık çalışanlarının varlığıdır. Her düzeydeki sağlık çalışanı bu konuda yükümlülük taşımaktadır.”
MAHREM BİLGİLER KORUNMALI
Çok özel “mahrem” bir bilgi hastane kayıtlarına girdiği anda onun mahremiyetinin korunmasının da önemli bir etik sorumluluk olduğunu ifade eden Doç. Dr. Çobanoğlu, şu tartışma vakasını örnek veriyor: “Kırsal kökenli muhafazakar bir ailede soygeçişli bir hastalığın araştırılması için yapılan genetik testler sırasında, hasta çocukların babası olan 45 yaş civarındaki adamın, babası sandığı kişinin amcası, amcası sandığı kişinin babası olduğu saptanıyor. Hekim, durumu öğrenince ne yapması gerektiği konusunda ikilem yaşıyor ve etik danışmanlık talep ediyor. Konuyu görüşürken amca, baba ve annenin yaşlarının 65-70 arasında olduğunu öğrendiğini belirten Doç. Dr. Çobanoğlu, durumu netleştirmek adına bu bilginin tedavi süreci ya da hastalığın seyrini etkileyip etkilemediğini, hastanın bu konuda bir bilgi isteyip istemediğini sorduğunu anlatıyor.
Doç. Dr. Çobanoğlu, genetik test yapılan bireyler hastalıkla ilgili tarama dışında, başka bir bilgi talep etmeseler de aile birliğinde derinden sarsıcı etkileri olacak bu gibi bilgilerin hastaya verilmesinin halen üzerinde tartışılan bir konu olduğunu belirtiyor.