• DOLAR 34.56
  • EURO 36.689
  • ALTIN 2898.81
  • ...
`Bu İşi Türkiye, İran, Mısır ve Suudi Çözebilir`
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
İSTANBUL - Lübnan Âlimler Birliğine bağlı biri Sünni birİ Şii iki âlim; Muhammed Amru ve İbrahim el Bureydi. Geçtiğimiz ay Peygamber Sevdalıları Platformu’nun davetlisi olarak Diyarbakır’da düzenlenen ‘Kutlu Doğum’ etkinliği için Türkiye’ye gelmişlerdi. Kendileriyle özellikle İslam dünyasının değişik coğrafyalarında bulunan Şii-Sünni Müslümanların durumu ve Batılı devletlerin bu durumu çeşitli fitne tohumları ekerek körüklemesi ve Müslümanları birbirine kırdırmak istemesi gibi durumları konuştuk. Âlimlerin, Lübnan Hizbullah’ına yakınlıklarıyla bilinmeleri dolayısıyla Suriye meselesine bakışları ve çözüme yönelik görüş ve önerilerini de sorduk. Ayrıca İslam dünyasının ümmetçe birleşerek vahdeti nasıl mümkün kılabileceği konusunu da görüştüğümüz Lübnanlı âlimler, katıldıkları mevlit etkinliği için de duygularını paylaştı.
 
ÜMMETİN BİRLİĞİ ÂLİMLERİN BİRLİĞİNDEN GEÇER
 
Lübnan âlimler birliği ne zaman ve ne amaçla kuruldu? 
 
Muhammed Amru:  Lübnan Âlimler Birliği, 1982 yılında İsrail’in Beyrut’u işgal ettiği dönemde Sünni ve Şii âlimler tarafından kuruldu. Bu birliğin hedefi Siyonist İsrail’e karşı direnişi teşvik etmek, Müslümanları bilinçlendirmek ve Lübnan’da Sünniler ile Şiiler arasında birliği tesis etmekti. Çünkü biz, ümmetin birliğinin âlimlerin birliğinden geçtiğine inanıyoruz.
 
HEDEFLENEN, ÜMMETİN SİYASİ BİRLİĞİ OLMALI
 
Haçlı-Siyonist ittifaklı Batı, İslam dünyasında yaptığı işgaller ve tahribatların yanı sıra Sünni ve Şii Müslümanları birbirine kırdırmayı da amaçlıyor. Batının bu sinsi planına karşı neler yapılabilir?
 
Muhammed Amru: Biz ümmetin birliğinden, aynı mezhebin çatısı altında toplanmayı kastetmiyoruz. Çünkü bu hem imkânsız, hem de gereksiz bir şeydir. Mezhepler, bizim zenginliğimizdir. Biz ümmetin siyasi birliğini hedefliyoruz. Mezhebi düşüncesi ne olursa olsun asıl olan, ümmetin aynı hedeflere sahip olmasıdır, düşmanı tanıması ve ona karşı birleşmesidir. Biz öncelikle İslam ülkelerinin doğal kaynaklarının talan edilmesini ve yabancı müdahalelere engel olunmasını, İslam âleminin bağımsız karar alma mekanizmalarına kavuşmasını istiyoruz. Müslümanlar, düşmanlarını bir görürlerse bir olurlar. Biz Müslümanların vahdetinin düşmanlarını bir görmelerinden geçtiğine inanıyoruz. Bugün Siyonist İsrail, ümmetin düşmanıdır. Siyonistler sökülüp atılmadan Müslümanlar arasında fitne bitmez. Çünkü Müslümanlar arasındaki ihtilafları körükleyen, fitne yapan İsrail’dir. Nerede olursa olsun Müslümanlar arasında çıkan mezhepsel ve etnik tüm ihtilafların altında İsrail’in fitnesi vardır. Bu nedenle ümmetin, düşmanını iyi tanıyıp ona karşı birleşmesi gerekir.
 
BİRLİK OLMANIN EN ÖNEMLİ TILSIMI
 
İbrahim El Bureydi: Küfür Müslümanlar arasında Sünni-Şii ayrımı yapmıyor, bütün Müslümanları düşman görüyor. Madem öyle, bizim de düşmana karşı birlik olmamız gerekiyor. Birliğin en önemli tılsımı budur.
 
EVET, ESED ZALİMDİR FAKAT YÖNETİM BİR ANDA DEĞİŞMİYOR
 
Suriye’de devam eden iç savaşa bakışınız nedir?
 
Muhammed Amru: Suriye’de, İsrail’e karşı direniş hattını savunan bir yönetim vardı. Evet, Esed zalimdir fakat yönetim değişimi bir anda olup bitecek bir iş değildir. Biz şunu gözlemliyoruz ki batılılar ve İsrail, Suriye’nin tahrip olmasını istiyor. Suriye’de taraflar arasında dengenin bozulmaması da bunun delilidir. Batılılar iki tarafın da birbirine üstünlük sağlamasını istemiyor. Bu da Suriye’nin tahrip olmasına, can ve mal kaybının artmasına sebep oluyor.
 
ÇÖZÜM OLMAZSA SURİYE’Yİ ÇOK UZUN VE KANLI BİR MÜCADELE SÜRECİ BEKLİYOR
 
Size göre çözüm nedir?
 
Biz siyasi çözümden yanayız. Siyasi çözümden söz ederken hemen önümüze şu husus getiriliyor. “Ya ölen, yaralanan on binlerce kişi ne olacak” Biz de onlara diyoruz ki, eğer siyasi çözüm olmazsa bundan sonra olması kaçınılmaz olan kat kat can ve mal kaybına ne diyeceksiniz? Biz Suriye’de bir yönetim değişikliğinin olmasını destekliyoruz. Ancak bunun için yöntemin bu olduğuna inanmıyoruz. Siyasi çözüm için Türkiye, İran, Mısır ve Suudi Arabistan’ın birlikte hareket etmesi lazım. Suriye’deki şiddet sarmalı bu ülkeleri özellikle Suriye’ye komşu olması hasebiyle Türkiye’yi olumsuz etkiliyor. Çünkü Suriye’de savaşan çok grup var. Üç yüz kadar grubun olduğundan söz ediliyor. Bunların kontrol edilmesi çok zor. Bu nedenle İslami ortak bir iradenin, ümmet iradesinin Suriye’ye müdahale ederek soruna siyasi bir çözüm getirmesi gerekir. Aksi takdirde Suriye’yi çok uzun ve kanlı bir mücadele süreci bekliyor.
 
BEŞAR GİTSE DAHİ SAVAŞI BIRAKMAYACAK CİDDİ BİR KİTLE VAR
 
Bu savaşın galibi ne yazık ki Müslümanlar olmayacaktır. Beşar’ı zorla devirmek isteyenlerin şunu iyi anlamaları gerekir: Suriye’de Beşar’ı destekleyen ve şu anda onunla birlikte savaşan ciddi bir kitle var ve mesele, bunlar için ölüm-kalım meselesi olmuştur. Beşar devrilse bile bunlar pes etmeyecektir. Çünkü bunlar savaşmazlarsa muhalifler tarafından öldürüleceklerini gayet iyi biliyorlar. Muhalifler savaş yoluyla kontrolü sağlamak için acaba bütün bunları öldürmeyi mi düşünüyor. Bunların sayısı en az 3-5 milyondur. Bu da Suriye’nin parçalanması demektir. Suriye’nin parçalanması da İsrail’i güçlendirecektir.
 
ÜÇ AY İÇİNDE SÜRPRİZ BİR GELİŞME BEKLİYORUZ
 
Bahsettiğiniz siyasi çözüm için hâlâ umutlu musunuz?
 
Muhammed Amru: Biz, üç ay içinde bir sürprizin olmasını bekliyoruz. Bu konuda ciddi temasların olduğu konusunda malumata sahibim.
 
BİZ LÜBNAN’DA SÜNNİ VE Şİİ ÂLİMLER BERABER ÇALIŞIYORUZ
 
İslam ümmetinin vahdetten uzak kalması, İslam dünyasının çok büyük acılar yaşamasına sebep oluyor. Özellikle Suriye meselesinin acı bir şekilde devam etmesi, ümmetin birlikte hareket etmemesinden kaynaklanıyor. Bu minvalde geçtiğimiz günlerde bir açıklaması yayınlanan Türkiye Hizbullah Cemaati Lideri Edip Gümüş, vahdet vurgusu yaparak İslam dünyasına yönelik önemli bir çağrıda bulunmuştu. Siz Lübnanlı âlimler olarak vahdete ve yapılan çağrıya yönelik neler söylemek istersiniz?
 
Muhammed Amru: Biz Lübnan’da bunun somut bir örneğini sergiledik. Biz Âlimler Birliği’nde Sünni ve Şii âlimler beraber çalışıyoruz. İhtilaflara değil, maslahata odaklanmamız gerekir. Bizi birleştirecek olan, hedeflerimizin ve maslahatlarımızın bir olmasıdır. Eğer şahsi çıkarlarımızı ön plana çıkaracak olursak ihtilaflar ortaya çıkacak. Endülüs’ü buna örnek verebiliriz. Ne zaman ki Müslümanlar dışarıya yöneldiler, güçlendiler. Fakat ne zaman ki içe yöneldiler, birbirlerini yiyip bitirdiler. Sıffin’deyken Hz. Ali’ye, Bizanslıların Müslümanların üzerine sefere çıkacakları haberi ulaştı. Bunun üzerine Hz. Ali, Bizans imparatoruna bir mektup yazarak şunları belirtti: “Eğer böyle bir şeye kalkışacak olursan Muaviye ile aramdaki ihtilafı bırakır üzerine yürürüm” dedi. Bu da bu söylediklerimize dair güzel bir misaldir. Demek ki ihtilaflara değil maslahata ve hedef birliğine odaklanmamız gerekir.
 
ÂLİMLERE BÜYÜK GÖREVLER DÜŞÜYOR
 
Hedef ve düşmanın birliği Müslümanların safını birleştirir. Bu doğru. Ancak bu tür birliktelikler geçici ve arızi oluyor. Düşman gidince Müslümanlar tekrar birbirlerine düşüyor. Müslümanlar arasındaki birliğin istikrarlı ve sürekli olması için Ehl-i sünnet ile Şia arasında neler yapılması gerekir?
 
İbrahim El Bureydi: Bu güzel bir soru. Şunu kabul etmek gerekir ki her iki mezhepte de diğer mezhebe karşı yapay duygular ve sonradan eklenen düşünceler var. Bunların ayıklanması âlimlere düşer. Fakat yazık ki âlimler de kendi kamuoylarının tesir ve baskısından kurtulamıyor. Bu da mezhepler içinde duvarların ayakta kalmasına yol açıyor. Kanaatimce bu konuda evvela yapılması gereken âlimlerin birbirleriyle teması ve diyalogun sağlanması, bunun için gerekli zemin ve şartların oluşturulması gerekir. Bir de buna paralel olarak siyasi birliğin sağlanması konusunda çalışmaların yapılması lazım.
 
SİYASİ BİRLİĞİMİZ OLMADAN ŞER GÜÇLERİ ÖNLEYEMEYİZ
 
Muhammed Amru: Biz her şeye rağmen siyasi birliğin esas olduğuna inanıyoruz. Çünkü siyasi birliğimiz olmadan şer güçlerin menfi propagandalarını, fitnelerini önleyemeyiz. Zira mezhepler arasındaki ihtilafların çok büyük kısmı, söz konusu bu fitne ve propagandaların sonucudur. Binaenaleyh siyasi birlik önce bunların önüne geçecek, sonra da birliği sağlayacak pratik ortamı gerçekleştirecektir.
 
‘KUTLU DOĞUM ETKİNLİĞİ İÇİN KİMSE BİD’AT DİYEMEZ’
 
Peygamber Sevdalıları Platformu’nun Diyarbakır’da düzenlediği dev ‘Kutlu Doğum’ mevlit etkinliğine katıldınız. Neler gördünüz, neler yaşadınız. Bu konudaki duygu ve düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
 
İbrahim El Bureydi: Ben şahsen Diyarbakır’da gördüğüme başka yerde şahit olmadım. Etkinlikten önce mevlit için bir milyon kişinin toplanacağını duyduğumda gerçekten bunu tereddütle karşılamıştım. Fakat bunu gözlerimle gördüm. Bu büyük ve hayırlı etkinlikte temiz fıtratı ve mükemmel bir organizasyonu müşahede ettim. İnsanları oraya sevk eden halis İslami fıtratlarıydı. Bunda hiçbir dünyevi hesap ve beklenti yoktu. Dillerden sadece zikir, tesbih ve salât yükseliyordu. İki genç veya çocuk arasında tek bir sürtüşmeye şahit olmadım. Tek bir tartışma, taşkınlık yaşanmadı. Burada fıtratın coşkusunu gördüm. Ben bir âlim olarak şunun altını çiziyorum ki “kimse buna bid’at diyemez.” Bu, fıtratın dile gelmesi, seyre koyulmasıdır. Ben o konuşmaları, ilahileri anlamıyordum ama hissediyordum. Sabahtan beri kendi kendime ‘Allah-u Ekber, Muhammed rehber’ sloganını terennüm ediyorum. Ayrıca Türkiye halkının özellikle Diyarbakır halkının âlicenaplığından dolayı çok etkilendim. Sizin âlicenaplığınızı duymuştum fakat gördüklerim sizin çok daha üstün olduğunuzu ispat etti. Hayırlı hizmetlerinizin devamını diliyorum. Bir şey daha dikkatimi çekti.(gülerek) Etkinliğe iştirak edenler arasında çok az göbekli kimse vardı. Oysa biz Araplar çoğumuz göbekliyiz. Bu da sizin ne kadar ümmetin derdiyle dertlendiğinizin bir nişanıdır.
 
GÖRDÜM Kİ YALNIZ DEĞİLİZ
 
Muhammed Amru: Biz daha önce Kürd halkı hakkında olumsuz propagandalar duymuştuk. Kürdlerin kaba oldukları söyleniyordu. Fakat gördüklerim bunun tam tersini ortaya koydu. Kürdlerdeki mertliği ve inceliği daha önce hiçbir yerde görmedim. Mevlit etkinliğinde, duygu ve mesajın birlikte verildiği muhteşem bir organizasyona şahit oldum. Bu kadar uzun süre ayakta kalan insanların yorulmadan bıkmadan coşkularının devam ettiğini gördüm. Bu da Peygamber Efendimizin (sav) sevgisinin insanlara nasıl ruh ve enerji verdiğinin ispatıdır. Sizin aracılığınızla Peygamber Sevdalıları Platformu yetkililerine takdir ve tebriklerimi sunmak istiyorum. Türkiye’den büyük bir moralle ayrılıyorum. Çünkü gördüm ki yalnız değiliz.  (Mehmet Özcan - İLKHA)
 
 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir